• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (9.33)
judgment at nuremberg - stanley kramer
ikinci dünya savaşı sırasında yaşanan gerçek olaylara odaklanan film hükümet tarafından işlenen suçlara alet edilen vatandaşları konu alır. nazi rejimi döneminde yaptıkları insanlık suçlarının görüşülmesi için mahkemeye çıkan dört hakim, dönemin meşhur kurumu nürnberg mahkemeleri’nde yargılanmaktadır. mahkeme esnasında ortaya çıkan kirli çamaşırlar hem kurumların hem de insanların güvenirliğini sarsacak cinstendir.

son derece başarılı bir mahkeme filmi olan yapıt, özellikle oyuncu kadrosunun kusursuzluğuyla dikkat çekiyor. usta yönetmen stanley kramer tarafından yönetilen film ayrıca, en iyi uyarlama senaryo da dahil iki dalda oscar kazanmıştır.


  1. film tekniğinden pek anlamam. izlediğim tüm filmler, içerdiği düşüncelerle ilgiliydi. 12 angry men, the great dictator, a clockwork orange, der untergang, the man from earth, modern times gibi filmleri izlerken kendimden geçmişliğim vardır. bu tür filmleri izlerken, her zaman yaptığım şey; filmin anlatmak istediği şeyi anlamak olmuştur.

    judgment at nuremberg'i de bu bakış açısıyla izledim. bir hukukçu olarak, dönemin en popüler hukuk tartışmasını mükemmel derecede yansıttığını söyleyebilirim. peki, nedir bu tartışma?

    pozitif hukukçular ile doğal hukukçular arasında geçen bir tartışma. pozitif hukukçular, yasayı uygulayanların -yani hakimlerin- yasanın içeriğini sorgulamaması gerektiğini ve sadece yasayı uygulaması gerektiğini ileri sürmüşlerdir. bu tezin en önemli gerekçesi, yasaların herkese aynı şekilde uygulanacağını ve herkesin kendisine uygulanacak yasayı önceden bilmesi bileşenlerini içeren hukuk güvenliğinin sağlanması düşüncesidir. john austin, hans kelsen ve h.l.a hart'ın başını çektiği bu düşünce, 19. yüzyıl avrupası'nı kasıp kavuran pozitivizm sayesinde hukukta da egemen olabilmiştir. bir diğer pozitivist argüman ise, hukukun bir bilim olduğu ve ahlâk, adalet gibi göreceli kavramların hukukta işi olmadığı düşüncesidir.

    tartışmanın diğer tarafı olan doğal hukukçular, hukuki pozitivistlerden çok büyük darbe yemiştir. antik yunan'dan 19. yüzyıla kadar devam eden doğal hukukçuların görüşünü ise şu anahtar cümleyle özetleyebiliriz: "tüm insanların -egemen de dahil- uyması gereken birtakım doğal hukuk normları mevcuttur. bu doğal hukuktan kaynaklanan birtakım da tabii haklar vardır. bu tabii hakların özüne sahip olan kişinin kendisi bile dokunamaz. söz konusu doğal hukuk normları olduğu için, devreye ahlâkın ve adaletin girmesi şaşırtıcı olmaz.

    filmin özünü oluşturan, yansıtmaya çalıştığı şey de bu tartışmadır. nazi iktidarı döneminde, almanya'da ve tüm avrupa'da egemen olan düşünce "hukuki pozitivizm"di. "yasa, yasadır" ve "emir, emirdir" cümleleri, o zamanın hukuk dünyasının altın anahtarlarıydı. bir hakim yasaya uygun verdiği karardan sorumlu tutulamazdı, çünkü "yasa uygulanmalı" düşüncesi vardı. hakimin görevi kanun koyucunun iradesini tartışmak değildir, mevcut yasanın meşruiyetini sorgulamak değildir, hele hele yasanın uygulanmaması için bir çıkar yol düşünmek hiç değildir. zira hukuki pozitivizmin etkisinde kalan hukuk dünyası, yasa insanlık suçu oluştursa dahi hakim tarafından uygulanması gerektiğini kalın harflerle çiziyordu. çünkü, "yasa, yasaydı".

    bu dönemlerde yaşamış, ilk önce pozitif hukukçu; fakat daha sonra yaşanan vahşetler karşısında daha fazla dayanamayıp doğal hukukçu olan gustav radbruch'un düşüncelerinin ışığında filmi tahlil etmenin son derece yerinde bir davranış olacağı kanısındayım. filmin mahkeme sahnelerini izlediğimde aklıma gelen ilk isim de gustav radbruch'tu. savaş sonrasında yargılanan hakimler hususunda, daha önceden ortaya koyduğu düşünceleri (sonradan radbruch formülü olarak hukuk literatürüne geçmiştir) yol gösterici nitelikte olmuştur. zira birçok mahkeme, radbruch formülüne uyarak, hakimleri suçlu bulmuştur. uzun uzadıya radbruch'un düşüncelerini açıklama niyetinde değilim, filmin anlattığı düşünceleri daha net kavramak isteyen hukukçular için bkz. ceza hukuku felsefesine bir katkı: radbruch formülü, metin-heper, tekin yay.

    diğer taraftan, hakimin verdiği gerekçeli kararın iyi incelenmesi lazım. bu kararda, doğal hukukun bir zaferini görüyoruz. zira hakimin dayandığı gerekçelerin temelini tabii haklara karşı işlenmiş suçlar ve adalet fikri oluşturmaktadır. nuremberg veya başka bir savaş sonrası uluslararası mahkemenin dayandığı kararların gerekçesini de bu oluşturmaktadır. her ne kadar hakimler verdiği kararlardan sorumlu olmadıklarını iddia etseler de, açıkça yürürlükten kaldırılmamış bir alman ceza kanunu vardı. nazi kanunları, 1871 tarihli alman ceza kanunu(stgb) yürürlükten kaldırmış değildir. hakimler kendi düşünceleri doğrultusunda hangi yasanın uygulanması gerektiği hususunda, stgb'nin yanında yer almalıydılar. bunu yapamayacak irade ve kabiliyete sahip olmadıklarını veya nazi kanunlarını uygulamadıkları zaman ölüm tehlikesiyle karşılaşacaklarını ileri süren hakimler, "istifa etme" yolunu seçmedikleri için bu savunmaları mahkemeler tarafından kabul edilmemiştir.

    buraya kadar anlattığım tüm hususlar, filmin vermek istediği aslî mesajı oluşturmaktadır. arka planda kalan ve günümüzde belki de daha da önemli hâle gelen ikinci mesaj da "yargının baskı altında oluşu" ve "yargının siyasallaşması" olgularıdır. zira senatör'ün hakime, general'in de askerî savcıya baskı yapmasının altında yatan sebep, abd'nin uygulayacağı siyasetten kaynaklanmaktadır. filmin sonunda verilen "suçlu bulunan hiç kimse günümüzde hapiste değildir" mesajı da muhteşem bir kara mizah örneğidir.

    velhasılı kelam judgment at nuremberg, bir hukukçunun çok iyi anlaması gereken ve hukuk felsefesi içeren muhteşem bir filmdir. 12 angry men, hukuk felsefesinden ziyade mevcut hukuk siteminin çarklarına yöneltilmiş muhteşem bir eleştiri okudur. dolayısıyla nuremberg at judgment ile 12 angry men arasında dağlar kadar fark vardır.