1. insan okuduğunu anlamaya görsün.

    - öncelikle mevzu bahis ayet meali şöyledir (yukarıda meal denmiş hikaye anlatılmış):
    "böylece ikisi (yine) yola koyuldular. nitekim bir çocukla karşılaştılar, o hemen tutup onu öldürüverdi. (musa) dedi ki: 'bir cana karşılık olmaksızın, tertemiz bir canı mı öldürdün? andolsun, sen kötü bir iş yaptın.'" "sen kötü bir iş yaptın" kısmına dikkat çekerim.
    - ikincisi kehf suresindeki musa (as)'ın kıssası 66. ayetle değil 60. ayetle başlar. genç arkadaşıyla yola çıkışları, iki denizin birleştiği, balıklarını unuttukları yere dönmeleri anlatılır (gariplikler burdan başlıyor yani). 65. ayette bahsi geçen kişiyle buluşurlar (kıssada hızır ismi geçmez, ismi çok da önemli değil zaten, biz de hızır diyelim).
    65. ayet meali: "derken, katımızdan kendisine bir rahmet verdiğimiz ve tarafımızdan kendisine bir ilim öğrettiğimiz kullarımızdan bir kulu buldular."
    - bu ilim ayette geçen orijinal ifadesiyle ledün ilmidir. ledün ilmi gizli ilimdir efendim, istemeyle öğrenilmez, bir öğrenme metodu da yoktur, allah'ın çok az kuluna verdiği, kıssada göreceğiniz üzere peygamberlere dahi vermediği bir ilimdir.
    - peki peygamberlere verilen nedir? şeriattır, yani hukuktur. peygamberler kimlerdir? bizim gibi beşerdirler. hemen aynı surenin son ayetine, 110. ayetinin mealine bakalım: "de ki: 'şüphesiz ben, ancak sizin benzeriniz olan bir beşerim; yalnızca bana sizin ilahınızın tek bir ilah olduğu vahyolunuyor. kim rabbine kavuşmayı umuyorsa, artık salih bir amelde bulunsun ve rabbine ibadette hiç kimseyi ortak tutmasın.'"
    - ayrıca, kehf suresi zaten kuran içerisinde çok ayrıcalık arzeden bir suredir. içinde ashab-ı kehf'in 309 sene uyuması, zülkarneyn'in seferleri ve ye'cüc me'cüc'e set çekmesi (demirden ve bakırdan, iki dağın arasına, yuh) gibi çok enteresan ve mucizevi hadiselerden bahsedilir. yani doğa yasalarına aykırılık arzeden yasalardan. niye? allah'ın kudretinin ve ilminin sınırsızlığı, zaman ve mekan kavramlarının göreceliliğini ortaya koymak için diyebiliriz.
    - şimdi gelelim tertemiz bir çocuğun öldürülmesi hadisesine. hızır, açıkladığı üzere kendi adına değil allah'ın görevlendirmesiyle hareket ediyor. dolayısıyla canı veren de alan da allah, herşey onun olduğu için istediği gibi tasarruf eder, birincisi bu. ayrıca burada allah'ın adaletsizliği de söz konusu değil, çocuk öldürüldü diye cehenneme yollanmadı, gelecekte yapacağı bilinen kötülükleri yapmaya fırsatı olmadığı için bu onun için bir iyilik oldu ve masum olarak öldü. burada diyeceksiniz ki, çocuk öldüyse nasıl geleceği oluyor? burada kader bahsine girmek gerekiyor (ki kader kelime anlamı olarak plan, program demektir) ve bunun da birçok açıklaması var. birincisi, olayı zamansal olarak düşünmeyip yapısal olarak düşünmek gerekebilir, yani bir kimsenin iç yapısında problem olabilir (ister genetiği, ister epigenetiği, ister karakteri deyin ve bunu en iyi allah bilir), veya dış etkenlerde problem olabilir (kişinin çok kötü bir çevrede dünyaya gelmesi gibi). kaldı ki, zamansal açıdan düşünsek bile, bir video veya bir müzik zaman çizelgesine baktığınızı hayal edin. o çizgileri bütün halinde görünce hangi görüntünün nerede başlayacağı ve hangi sesin nerede yükselip alçalacağını önceden bilebilir ve bozuklukları ayarlayabilir, istediğiniz gibi müdahale edebilirsiniz. işte bu bütünü görme, bilme ve müdahale etme kudreti allah'a aittir. biz sadece ânı görüyor ve biliyoruz, müdahale etmekten de büyük ölçüde aciziz.
    - kıssadan hisse: burada musa şeriatı, yani doğal hukuk kurallarını, öldürmemeyi, zarar vermemeyi temsil ediyor. hızır ise mutlak adaleti, gerçek iyiliği ve rahmeti temsil ediyor. adalet kuran'ın hiçbir yerinde allaha atfedilmez. allah adaleti insanlara, adaletten daha üstün değer olan rahmeti ve merhameti ise kendisine farz kılıyor. allah her zaman adaleti uygulasaydı, zaten hepimiz çoktan helak olurduk. bu sebeple musa'ya gösterilen adaletin ve rahmetin ne demek olduğundan başka ne olabilir? yani biz beşere düşen adaleti uygulamaktır efendim, "zaten yaşasaydı terörist olurdu" veya "büyüselerdi memlekete hayırları dokunmazdı" ifadeleri allah'ın bileceği iştir, biz bilemeyiz ve karışamayız.
    - nihayet, kur'an'da açık açık "berkin elvan terörist değildir" yazsa bile bunu okuyup "kur'an'da 'berkin elvan teröristtir' yazıyor" diyebilecek kıt beyinliler bunları da anlamak istemeyecektir.
    ne diyelim "gözü olana gün ışımıştır" (hz. ali)
    kurra
  2. bak bak bak sen şu tatlı su müslümanlarına... yav siz harbi zeki akıllı adamlarsınız. cidden bunu söylerken en ufak bir ima veya ironi kullanmıyorum. içten gelen samimi bir iltifat ve hayranlık bu. cidden 7-8 paragrafta bir "çocuğu" öldürmeyi haklı gösterebildiniz ya bundan size edeceğim her küfürde dilimi yılanlar ısırsın. allah cidden insanları farklı farklı yaratmış. allah'a yemin olsun ki sizin kadar yaratıcı zihnim yok benim. şu kıvırtkanlık, şu evirip çevirme.. pes doğrusu
    neymiş efendim "çocuk ilerde anasına babasına hayırsız evlat olacakmış." ee napalım o zaman? "öldürelim" ama daha çocuk bu? "yok hayırsız bu öldürek." ya çocuğu alıp onu kendin ailesinden daha iyi yetiştirecek bir aileye versek? "yok sütü bozuk bunun öldürek" yahu madem sütü bozuk niye bu dünyaya gönderildi kalite kontrol aşamasında bir sıkıntı çıktı desem allah öyle şey yapmaz. e o zaman niye? "bak şu denizden su alan kargayı görüyon mu?" evet. "sana girsin!" .............. (kusura bakmayın dayanamadım neyse savunmaya devam) "allah onu cennetine alacak sen merak etme yiğen." nası yane? "sınavsız kitapsız cennetlik o" niye? "çünkü allah öyle istiyor." onun gideceği cennet ile benim gideceğim cennet farklı mı? "yooo" e madem aynı cennete gidecez o sınavsız kitapsız girerken ben ne bokuna bunca cefa çekiyom. hadi beni siktir et ben yetişkinim. o çocuğun yaşında açlıkla, pislikle, daha nice zorluklarla yaşayan çocuklar var. o çocukların bu çocuktan farkı neydi ki sınavsız giremiyorlar cennete... onların günahı neydi birer yetişkin olmak zorunda kalacakla- ve burada musa'nın kafası uçar "çünkü her zaman ki gibi" allah yüce ilmini göstermiş ve emriyle hızır a.s'ın (ya da her ne bok bilge sikimse) musa'nın kafasını uçurarak sevgili kulunu bir kafir olmaktan kurtarmış. ve cennetine koyuvermiştir. o çocuğu da musa'nın yanına evlat olarak vermiş ve böylece sonsuza dek mutlu mesut yaşamışlar..
    gökten üç elma düşmüş ve o üç elma her zamanki gibi sevgili olarak yaratmadıklarının götüne girmiş.

    hatta dur hikayemiz daha bitmedi daha yeterince kıvırtmadım. biliyorum yeterince uzun bir açıklama yapmadım. yapamadım. ne de olsa bir müslüman değiliz, "atayiziz". (aslında ateist değilim ama maalesef müslüman olmayan herkes gibi "ateyiz" kategorisine giriyoruz) ancak yine de islam'ı size daha iyi açıklayabilmek, ne kadar tatlı, şirin, barışçıl bir din olduğunu göstermek için elimden geldiğince müslüman olmaya çalışacağım. haydin hikayedeki "yok sütü bozuk bunun" kısmından devam edelim:

    ya ben evlat edinsem bu çocuğu e ne de olsa peygamberlik verilmiş bana? "lan daha sen kendi milletine katlanamıyon bu çocuğa nasıl katlanacan?" hiç mi alternatif bir yol yok koskoca allah evrenin en zeki,akilli,kudretli varliği hiç mi alternatif yol bulamiyor? "bak gülüm bu çocuk kadere mahkum şimdi kader ne diye sorucan biliyorum ama cevaplaması kolay değil bak şimdi zamansal olarak düşünmeyecen yapısal olarak düşünecen....bla bla bla bla... büyük resmi görmüyorsun allah'ın bu büyük oyunu bozar..blabalblablabla aslında flamingolar çok şirin hayvanlar tüylerine bir dokunsan çok yumuşacık...blablablablablabla... erkek denizatlarının dişileri için hamile kaldıklarını biliyor muydun bak işte görüyor musun rabbinin ilmini...blablablabla...dünkü maçı izlemedin mi ki böyle konuşuyorsun. görmedin mi f.c. firavun takımının oyuncularının hepsi hayvan gibiyken senin israiloğulların çük gibi görünüyordu. maç bildiğin çüklerbirliği vs. f.c. firavun maçıydı. e normal adamların hepsi özel piramitte antreman yapıyorlar. hele o forvetleri yok mu? neydi adı onun.. dur hatırlayacam.. tuttuğunakoyan olması lazı-" tutanc'mon olmasın o(tutankamon diye okunur)- "her ne boksa işte anladın sen beni. adamın kendine özel piramiti varmış. piramitin içinde sadece kendisinin kullandığı bir futbol sahası varmış. işte tüm bunlara rağmen rabbin senin ümmetine acıdı da sadece 7 farkla yenilmelerini sağlamadı mı? istede 15 farkla yenebilirlerdi rahatça ama rabbin burada da kudretini ve rahmetini göstermedi mi?" harbiden göstermiş... "sözümü kesme daha bitirmedim. o rabbin ki isterse dağları yerinden oynatır ...blablablablabla... isterse pembe orangutanları kırmızı olanlara üstün kılar. dünkü maça gelirsek...blablabla...o konuda israiloğullarına ben de kırgınım..."

    152563 sayfalık bir konuşmadan[ya da yazıdan;)] sonra:

    "yaa musa efendi ya bunca şeyi görüp de nasıl rabbinin hikmetinden sual sorarsın?"
    musa'dan cevap gelmez çünkü musa cevap verme fırsatı bulamadan ölmüş ve geriye sadece iskeleti kalmıştır.



    evet sevgili youserlar bir kıssadan hissenin sonuna daha geldik. kafanızda "e musa ölünce nereye gitti? kafir mi öldü yokda müslüman mı?" sorusunun kaldığını biliyorum ancak bu benim gibi aciz bir ateyizin cevaplayamayacağı bir soru. onu ancak allah bilir. bir de müslümanların cevaplayabileceği bir soru. ancak soruyu sorduktan sonra musa'nın durumuna düşmeye hazır olun. eski bir müslüman yeni bir kalp gözü kör olan olarak sağlıcakla kalın.