1. '' Tüm mucitler önce ayni seyi kesfettiler ; kendilerinİ ... Tüm dünya morfinlerle uyuşturulmuş ve insanoğlu kendi eliyle kendi dehasını yok etmeyi başarmıştır.Eger tersine bir çaba sarfetseydik şu anda piramitlere hayret etmez ya da hala Edison'u konuşuyor olmazdık çünkü ampül demode olmuş olurdu...Yaratıcı bütün insanları sıradışı yaratmıştı ama onlar eşsiz olduklarını unutup El Âlem ne der diye bir virüs icat ederek kendilerini sıradanlaştırdılar.
    ( Ben dünyanın en akıllı insanıyım -ERDAL DEMİRKIRAN )
    http://youreads.net/baslik/erdal-demirkiran--8065
  2. “Artık ben onu yakalamak için değil de, sırf bu kaçışın güzelliğini yakından görebilmek için koşuyordum sanki..”

    Hasan Ali Toptas
  3. " ben okul hayatımda güzel bir sınıf, zevkli bir okul binası, iç açıcı bir bahçe görmedim. kirden kararmış, dayanan dirseklerle cilalanmış eski sıralar; sıraların üstüne, geçen yılların süleymanları, necdetleri, aykutları, zaman geçtikçe öztürkçeleşen isimlerini, adlarını çakıyla kazımışlar. duvalarlarda, heryeni müdürün yeni zevksizliğini gösteren renkli badanalar üstüste: son müdür behçet beyin sidik sarısı badanasının altında yer yer eski müdür muharrem beyin türbe yeşili ve merhum sami beyin çingene pembesi renkleri sırıtıyor. kara tahtanın karalığı, sözde kalmış. öğretmen kürsüsünün ön tahtasında, kadın öğretmenlerin bacaklarına , kalem düşürmek bahanesiyle bakabilmek için açılmış koca bir delik. perdesiz büyük pencereler, yaldız boyası dökülmüş bir soba, kirli ellerimizden leke olmasın diye tokmağının çevresi siyaha boyanmış kül rengi kapı ve hepsinin varlığını ve neden öyle var olduğunu açıklayan beylik cümle: bu fakir millet bu kadarını verebiliyor."
    " hela yahut aptesane veya yüznumara ya da ayakyolu; en moderni: tuvalet. ve hepsinin kapısında bütün bunlardan ayrı bir yazı: 00. bütün bu isimler içimi karartırdı. bu isimleri hatırladıkça keskin bir koku duyar gibi olurdum. sınıfın koridoruna kadar yayılan keskin koku. kokunun peşine takılıp giderseniz, girişte kovalar, yer bezi yapılmış çuval parçaları ve süpürgeler karşılar sizi. tokmağı kopuk kapılar, kapanmayan kapılar, kapısına bozuk bir yazı ile yazılmış "bozuk" yazılmış helâlar, duvarlara sürülmüş pislikler... alaturka helâlar, alafranga helâlar; alaturka musiki, alafranga müzik... penceresiz helâlar, muslukları kırık helâlar... helâlara, esas işimiz değil de çok daha başka marifetler yapmak için girerdik: sınıfın gedikleri sigara içer, tembeller tahtadan tebeşir yürütüp hemen ağızlarına atarlar ve üstüne musluktan su içerler -böylece ateşleri yükselirmiş- kadın öğretmenin dersinde kalem düşürmeyi becerip yeterli hayal sermayesi biriktirenler de kilidi bozuk olmayan helâlarda, 'suistimal' yaparlardı. kadın öğretmenin hayali, sonuca varmadan kaybolsa bile, duvardaki resimler yardımcı olurdu helâlarda. "

    " ben bütün bu hareketlerin içinde gözlemci sıfatıyla bulundum"

    tutunamayanlar - oğuz atay

    bonus: 1984 - george orwell
  4. the martian
    edit 2 pasaj daha buldum. 1 ve 2. en ilgimi ceken yerler buraarmis demek marsli icin.