• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (9.00)
kitlelerin ayaklanması - jose ortega y gasset
kitlelerin ayaklanması yazarın 1920’lerde başlayan ve yaklaşık olarak on yıl süren çalışmalarının ürünüdür. kitabı oluşturan kimi parçalar daha önce gazete yazısı olarak yayımlanmıştır. eserinin başka dillere yapılan çevirilerini göz önünde tutan yazar 1937’de “fransızlar için önsöz”ü, 1938’de “ingilizler için sondeyiş”i kitabına eklemiştir.

çevirmen : neyyire gül işık
orijinal adı : la rebelión de las masas


  1. Kitlelerin Ayaklanması, 19. yüzyıl sonlarında Avrupa’da yasanan olaylari aciklamak icin yazilmis bir kitap ama -ne yazik ki- günümüz Türkiye'sine de isik tutuyor.

    Kitapta kitleler, davranislari, vasatlıklari ve bunlarin yaratacagi tehlikeler üzerinde duruluyor. Ayrica, jose ortega y gasset kitabinda avrupanin bir gün birlesecegini ve bir bütün olacagini öngörür ve hakli cikar.

    Avrupa uygarliginin tarihiyle ilgilenenlere tavsiye ederim.

    “Kitle”den “işçi” ya da köylü sınıfın anlaşılmaması gerektiğini vurguluyor Gasset kitabında. Üstün azınlıklarla (Aristokrasinin varlığının toplumun entelektüel niteliğini yükselttiğini de vurguluyor) kitle, yani “vasat insan” arasındaki ayrım böylece bir sınıf ayrımından başka bir şey oluyor. Doğal olarak bugün için (o gün için) sınıf olarak görülen şey aslında kitledir, ki kitle, yani vasat insan ancak vasat bir toplumsal düzen kurabilir. Bu düzen de elbette “nihai” ve kalıcı olamaz. Gasset burada yapılan hatanın matematiksel bir hata olduğunu belirtiyor: Devrim dönemlerinde soyutlama, somutun karşısına dikilmeye kalkışıyor. Bu nedenle başarısızlık, devrimlerin özünden ileri geliyor. Zira insani sorunlar astronomik ya da kimyasal sorunlar gibi soyut değildir…

    Avrupa kültürünün yozlaşmaya başlaması, Gasset’e göre kitle ayaklanmalarının sonucu. Ve bu da ileride Avrupa Birliği’ne yol açacak. Çünkü vasat, geçmiş bilgisine sahip değil. Bu geçmiş bilgisi yalnızca “tarih”le sınırlı değil elbette. Vasat, kültürel birikimi (yani günlük yaşamın içinde kendiliğinden oluşan varlık bilgisini) taşımaz, bu anlamda tüm bilgiyi çok kısa sürede unutabilir. Sözgelimi, köylü, köy yaşamı içerisinde ağacın önemini kavrar, bunu kendisi için yaşamsal bir nesne olarak bilir ya da sezer. Ama göçten sonra iş değişir. Tahsin Yücel’in Kumru ile Kumru’sunda olduğu gibi, bir nar ağacı orada, köyde bir sırdaştır. Ama göçten sonra, kentteki bir nar ağacının yüzüne bile bakılmaz.

    “İnsan yalnızca anlayabildiği şeylerin yüceliğini değerlendirebilir (bu “anlama” meselesi politikacının iyi bildigi, kavradigi bir şeydir, cünkü vasata ulasmanin yolu bu anlamda vasatin anlayabildigi söylemden gecer)"
    “İspanya’da yazara karşı duyulan beğeni hep sahtedir, içten bir hayranlıktansa iyi niyet ifadesidir. Oysa Fransa’da yazarın müthiş bir toplumsal gücü vardır. Bunun tek nedeni Fransızların edebiyattan anlamalarıdır.”

    *

    "toplum, kendisi daha iyi yaşamak amacıyla bir araç olarak devleti yaratıyor. ardından devlet onun üzerine abanıyor ve topluma artık devlet için yaşamak düşüyor."

    *

    "..öte yandan, kitle insanı devlette adsız bir güç görür ve kendi kendini de adsız -halk- olarak gördüğünden, devleti kendi malı sayar. herhangi bir ülkenin kamusal yaşamında herhangi bir zorluk, bir çatışma ya da sorun çıktığını düşününüz: kitle insanı onu derhal doğrudan doğruya devletin üstlenip, karşı durulmaz devasa araçlarıyla çözümlemesini bekler.

    günümüzde uygarlığı tehdit altında tutan en büyük tehlike budur işte: yaşamın devletleştirilmesi, devletin her şeye burnunu sokması, toplumun içinden geldiği gibi yapacağı türlü işi devletin yutması; yani sonuçta insanların yazgısını ayakta tutan, besleyen, ileri doğru iten tarihsel doğaçlamanın yok olması. kitle bir üzüntü ya da yalnızca herhangi bir güçlü istek duyduğunda, her zaman ve güvenli bir olanağa el atma eğilimine düşer: her şeyi sadece bir düğmeye basıp -çabasız, uğraşsız tarafından, kuşku duymaksızın, tehlikeye atılmaksızın- o müthiş düzeneği işleterek elde etmek... "devlet benim" der kitle, ki düpedüz yanlıştır bu. devlete ancak şu anlamda kitle denebilir: iki adama hiçbirisinin adı juan olmadığı için aynıdırlar denebildiği anlamda. çağdaş devletle kitlenin tek ortak yanı adsız olmalarıdır. ama şu da var ki kitle insanı gerçekte kendisini devlet sanıyor ve devleti kendi rahatını kaçıracak her türlü yaratıcı azınlığı ezmek üzere kullanmaya olan eğilimi giderek artmada - rahatsızlık hangi bağlamda olursa olsun: politikada, düşüncelerde, endüstride. bu eğilimin sonucu çok kötü olacaktır. toplumun doğaçlama davranışları, devletin duruma el koymasıyla defalarca bastırılacaktır; hiçbir yeni tohum filizlenemeyecektir.Zeki kişi kendini aptallığın iki parmak ötesinde yakalar ve aptallıktan kaçınabilmek için çabalar. Oysa aptal kendinden hiç kuşkulanmaz.. Aptal kötüden daha büyük bir beladır... Ama kitle insanı aptaldır demek değil bu, tersine bugün kitle insanı kurnazdır fakat o yeteneği bir işe yaramıyor. Sıradan kişi kendini sıradan değil, üstün nitelikli sayıyor demiyorum, sıradan olan kişi sıradan olma hakkıını ya da sıradanlığı bir hak olarak ilan etmekte ve dayatmakta diyorum.”
    *
    Kitaba dair cumhuriyet gazetesi'nde güzel bir yazi bulunmaktadir.
    kimse