1. dünyanın sonunu yazıyorum. sonunu yazmak bana mı düştü. etrafıma baktım tek insan ben kalmıştım. o an çok kalabalık ve sonsuz bir insan olduğumu farkettim. her şey gerimde ve sonlu kalmıştı. size sonsuzluktan yazıyordum. var olduğunu umduğum göremediğim veya yetişemediğim sonsuz insanlara. acaba siz de benim gibi mi bu dünyanın sonuna kaldınız. etrafımı çevreleyen bu sis sizi görmemi engelliyordu belli ki. bir fener bir işaret fişeği yakmalıydım. dünyanın sonunu tek başıma yazamazdım. bu nasıl bir düzense düzen ben oluyordum. damarlarım ve içinde gezen kan bana ne yapacağımı ve bu kalabalıktan nasıl kurtulacağımı söylüyordu. benim dilim olmasa gerek. bildiğin frenk dilleri gibi. peltek bir genişlik. beni boğan ve sıkan. nefesimi kesmesine asla izin vermemeliydim. bu dünyanın sonunu yazacak ve bundan hiç şikayet etmeyecek bir insan daha bulmalıydım. gezebildiğim görebildiğim sezebildiğim yerlerde bir iz bile yoktu. çoğu kısık bir fısıltıdan başka bir şey değildi. kafamın içinde yankılanan bu fısıltılar başta rahatsız etmese de bazen uyumamı ve odaklanmamı imkansız kılıyordu. hepsini öldürmeliydim. ya da kendi kendilerine bunu başarabileceklerde. potansiyelleri vardı. hepsi bir işaret bekliyordu bunun için. yanıma sadece bir parça suskunluk almıştım. tehlikeli ve acımasız ormanlardan geçerken tasarruflu olarak bunları kullanıyordum. gerçekten dünyanın sonuna kalmak baya zormuş. hele bunu yazabilmek beni derinden yaralamıştı. şikayetçi değildim.