1. haldun taner'in şişhane'ye yağmur yağıyordu kitabında bulunan, toplumsal tabakalar arasındaki farkları ve insan ilişkilerini her zamanki ironik diliyle anlattığı eğlenceli öykü. 

    --- *** ---

    konçinalar

    iskambil destesinin en sevdiğim kâğıtlarından biri, üzerinde the jolly jocker yazılı, o delişmen, o uçarı, o biraz cambaz, biraz sihirbaz, bir miktar da düzenbaz; ama neşe dolu, hayat ve hareket dolu, kanı sıcak delikanlıdır. ne yazık ki, jockerlere kanasta'dan, kumkan'dan, remi'den başka oyunlarda pek yer verilmiyor. verilse, her girdikleri oyuna renk ve hareket, canlılık ve şaklabanlık katarlardı. 

    jolly jockerler bir yana, destenin en itibarlı kâğıtları, bilindiği gibi beyler yani aslar oluyor. ayıp değil ya, ben aslardan oldum bittim hoşlanmam. belki kendim hiçbir zaman as olamadığım, as olamayacağım için. kabul etmeli ki, onların dördünde de bir kral havası, bir padişah cakası vardır. hele bazı takımlarda bunları daha da bir şatafatlı resmederler. 

    kara maça beyi'nde meşum bir şeyler sezilir. onun sarayında herhalde birtakım karanlık dalavereler dönüyor, gece mahzenlerinde, bir sürü kelleler uçuyor olmalıdır. ispati beyi'ni ben bir bizans prensine benzetirim. bunlara kıyasla, kupa beyi daha bir bizden gibidir. kupa beyi herhalde osmanlı hanedanına mensup olmalı. 

    karo beyi'ne gelince, bakınız, o bir selçuk sultanıdır. çelebi, zarif, nazik… aksi gibi, tekel damgasını da hep onun üstüne vururlar. buna rağmen öylesine asil ve kibar bir havası vardır ki, bu damga bile onu çirkinleştirmez, inadına daha bir açar, daha bir sevimli yapar. öyle ki, damgası olmayan bir karo beyi görsek, bayağı yadırgar, bir eksiklik duyarız. 

    resimli kâğıtlar içinde kanım en çok kupa kızı'na kaynar. kupa kızı, etine dolgun, duru beyaz, hanım hanımcık bir tazedir. üniversiteyi filan bir kalem geçin, güç hâl ile bitirdiği ortadan sonra, liseyi bile okuyamamıştır. olsa olsa, sanat enstitüsü mezunudur. herkesin okumaya merakı olmaz, buncağızın da başka marifetleri var: dikişle nakışın her türlüsü, örgü işlerinin daniskası… eteği belinde, bütün evi o çeviriyor. yeni yetişirken mahalledeki oğlanlarla mektup alıp verdiği olmuş gerçi. cahillik işte. hoş görmeli. ama evlenince eşi bulunmaz bir hayat arkadaşı olacaktır. buna eminim. bir kere kocasına ukala ukala karşılık vermez. sonra bu cins kadınlar çocuklarına da düşkün olurlar. daha ne?

    onunla evlendiğiniz takdirde, kaynınız kupa oğlu olacaktır ki, allah için, uslu akıllı, yumuşak başlı, kendi halinde bir çocuktur. babaları kupa papazı'na gelince, sizden iyi olmasın, pek babacan, pek cana yakın bir adamdır. hoş fıkralar anlatıp göbeğini hoplata hoplata güler. daha coşarsa, küt küt karşısındakinin sırtına vurur. evde teklif tekellüf hak getire… sen de sen, ben de ben. candan insanlardır vesselam. öyle bir aileye damat girmek isterim. 

    ispati kızı'na gelince, bakın ondan her türlü sinsilik umulur. siz onun öyle sakin ve masum göründüğüne bakmayın, o ne hinoğluhindir o, o ne içinden pazarlıklı aşiftedir o. iskambilin üstünde gördüğünüz onun bayramlık resmi. o, bu masum bakire pozunu, fotoğrafçıda resim çektirirken bir, bir de pazarları kiliseye giderken takınır. şöyle kulağınızı verin de bir dinleyin mahalleyi. maça'nın oğlu ile sinema localarında, plaj kabinlerinde yapmadığı kalmamış. hal böyle iken, yine de bilmeyenlere karşı kendini dirhem dirhem satar. ispati'nin oğlu ablasının kirli çamaşırlarını herkesten iyi bilir, bilir ama gel gör ki ablası da onun kumar borçlarını öder, evden şunu bunu götürüp satışını gizler. babaları da zaten itin biri. bu yaşa gelmiş hâlâ sefih, kumarbaz, bir gün olsun ayık gezdiği görülmemiş. tencere dibin kara hikâyesi, kimin kime ne demeye hakkı var. 

    karolara gelince, onlar kişizade, görmüş geçirmiş bir ailedir. bakmayın şimdi biraz düştüklerine. babaları hariciyeden emekli. zannedersem şehbendermiş. eski usul, mukaffa(1) ve musanna(2) bir istanbul türkçesi konuşur. kızları, nörsler, matmazellerle, el bebek gül bebek büyütüldü. beş senedir ingiliz filolojisi'ne gidiyor, bitiremedi. bitiremez de elbet. allah'ın günü kantinde ha ha ha, hi hi hi, akşamüstü de oğlanlarla altı buçuk matinesi. erkek kardeşini sorsanız, al onu vur ona. karo'nun oğlu da, hoppala paşam, hoppala beyim dadılar tayalarla şımartılmış, kuş sütüyle beslenmiş, beyaz, tüysüz, oğlandan çok kıza yakın, tasvir gibi bir civan. en iyi mekteplere verdiler, okumadı. günahı boynuna, birtakım uygunsuz, meymenetsiz heriflerle geziyormuş. allah bilir, eroin de çekiyordur. gözlerinin her daim mahmur bakışını ben pek hayra yormuyorum. öyle efendi babanın çocuğu böyle soysuz çıksın, yazık, çok yazık. 

    maçalar bir ermeni ailesidir. gedikpaşa'da oturuyorlar. peder koyu bir katolik papazı. basbariton, tumturaklı bir sesi vardır. oğlu mahmutpaşa'da bir tuhafiye mağazası işletiyor. ispati kızı ile maceralarına yukarda az buçuk dokunduk. ablası maça kızı, esmer, kara kaşlı, kara gözlü, bazı yerleri muhakkak ki aşırı tüylü, gerçi sıcak, gerçi güzel ama neme lazım, duasında niyazında, dini bütün bir tazedir. belli ki, babasına çekmiş, istavrozunu bir gün göğsünden eksik etmez. kardeşinin ispati kızı'yla yaptıklarını duysa, utancından yerin dibine geçer. öylesine kaba sofi ki, malum günlerde erotik rüyalar gördüğü zaman bile, şuuraltısının kendine oynadığı bu oyuna içerler, sabahleyin alelacele banyo yapar tövbe istiğfar eder. iyi bir drahoması var.
    şimdi genç değil, şöyle kırkını, kırk beşini aşmış, efendiden ağırbaşlı bir kısmet bekliyor. hayırlısı.(3) 

    resimli kâğıtlardan sonra, ilk ağızda, onlularla dokuzlular gelir. onlularla dokuzlular, resimsiz kâğıtlar içinde önemli oyunlara katılma imtiyazına sahip, başlıca kâğıtlardır. bundan ötürü de hallerinde görgüsüzce bir çalım, budalaca bir kurum sezilir. haydi “onlular, asların halktan yetişme vezirleridir” diyelim; ya dokuzlulara ne buyrulur? bunlar, kendilerini sayıdan bile saymadıkları halde yine de oyunlarına alan, oyunlarına alıp onlara öbür resimsiz kâğıtlardan üstün bir değer sağlayan aristokrat kâğıtlara yaranmaktan, siftinmekten hoşlanırlar. bu halleriyle dokuzluları, efendilerinin önünde yerlere kadar eğilen ama saray parmaklıkları dışındaki halka tepeden bakan, mabeyinciler veya stile uşaklar makulesinden saymak yanlış olmaz sanırım. 

    dokuzlular mabeyinci veya stile uşak olursa, sekizlilerle yedililere de, el ulaklığı, bahçıvan yamaklığı gibi daha aşağılık işler düşüyor. 

    bütün bunlardan sonra nihayet konçinalara gelir. konçina diye, bilindiği gibi. altılıdan aşağı kâğıtlara deniyor. konçinalar, ismi üstünde işte, konçinalardır. geçin bezik gibi, poker gibi kibar oyunları, aşçı iskambili gibi en pespaye oyunlarda bile hiçbir işe yaramaz, üzgün ve küskün, oyunu dışardan seyrederler. diyeceksiniz ki, pinakl'da kanastra'da oyuna alınıyorlar ya… ben ona oyuna alınmak mı derim! zavallılar, çıtır kozların at oynattığı meydanlarda ha bire gelir gider, ayak altında dolaşıp trafiği tıkar, itilip kakılır, muştalanır dururlar. hasılı abur cuburdurlar. böyle oynamaktansa ben yeşil çuhanın üstüne kapanıp yüzüstü uyuklamayı tercih ederim. konçinalar bu bakımdan iskambillerin paryasıdırlar. var oluşlarının sebebi sırf öbür kâğıtlara basamak olmak, onların üstün mevkiini sağlamaktır. alt basamak olmasa üst basamak neye, kime öğünecek? 

    konçinaların bu içler acısı durumu bana oldum olasıya dokunmuştur. kaldı ki, deste içinde hüküm süren bu derebeylik rejimini bugün insan hakları beyannamesi ile uzlaştırmaya da imkân yoktur. nitekim, usta oyuncu geçindiğim sıralarda onları paryalıktan kurtarıp eşitliğe kavuşturacak, böylece desteyi de iyi kötü çağımızın demokrasi gidişine uyduracak yeni oyunlar aradığım oldu. hatta, öyle bir oyun bulayım ki diyordum, orada birliler asıl değerlerine indirilsin, beşliler kızları, dörtlüler oğlanları alabilsin, alay bu ya, icabında bir kılkuyruk üçlü, dört papazı birden sustaya durdurabilsin. fakat olmuyor beyler. aslarda o küçük dağları ben yarattım diyen heybet, papazlarda o bütün güvenini sakaldan, asadan, baltadan alan azamet varken, o güdük, o sümsük, o boynu bükük konçinalar onlara bir türlü el kaldıramıyorlar. sinmiş bir kere içlerine, alışkanlık deyin, çekingenlik deyin, aşağılık, daha doğrusu konçinalık kompleksi deyin, yapamıyorlar işte, ellerinden gelmiyor. 

    bunu anladığım günden beri yeni oyunlar aramaktan, eskilerini de oynamaktan vazgeçtim. her kâğıda eşit değer tanıyan biricik oyun olduğu için şimdi yalnız pasyans açıyorum.

    notlar:
    (1) mukaffa: uyaklı, kafiyeli.
    (2) musanna: sanatlı.
    (3) bakmayın, maça kızı'nın adı edebiyata kötü geçmiş. onun, kendisine yorulan uğursuz kadın, çokbilmiş dul, yuva yıkan vamp dişi vasıfları ile ilişiği yoktur, iftira, tevatür, hele bizim klasik tekel takımlarındaki maça kızı'nın, ispati kızı'nınki gibi numaradan değil, gerçekten masum yüzüne bakınca, bana büsbütün hak vereceksiniz.

    haldun taner

    ---***---