1. koro

    yaşamdan başka ölüm yoktur
    mutluluk çocuklara mahsustur
    onların da ölümleri damla damla
    birikir aylarla, yıllarla
    yürüdükleri yollar bir tabuta dönüşür

    her insan kendi tarihiyle başbaşa
    boyuna dünyayla ilgili kitaplar okur
    sokağa bir ilmek gibi açılan camlarda
    bir katılma isteğinin acısını dokur
    kendi ayakizlerine basar oysa
    kendi kendine konuşarak büyür

    ben

    keşke yeniden doğmak gibi bir şeylere inansam
    biri önümdeki şu bira bardağını yenilese
    ben söylemeden, çağırmadan
    bacalardan yükselen duman
    bir deniz köpüğüne dönüşse...
    değişsin diyorum, her şey değişsin
    hiçbir şey kalmasın ayakları üstünde

    sen

    ne güzeldin, uzayan hep uzayan ellerin vardı
    bütün çocukların ağzıyla konuşur gibiydin
    gözlerinden bir gül çıkarıp atamasan da
    her bakışın bir gül dolgunluğuyla açardı
    bunun için hiç uçurumlara yürümedin, denizleri bilmedin
    duraklarda hep kendini bekledin
    herkesin indiği otobüslere bindin usulca

    o

    yalnızlığı bir uçurtmadır ki takılacak yer arar
    denizlerin dibinde yürüdüğünü sanırsın
    ruhu olan bir gölgedir, bedeni kimbilir nerde
    önüne gelene kendi adını sorar
    bunun için sözlükleri devretti birkaç kere
    ölüm, denizde mahsur kalmış bir gemidir ona
    her kıyıda fener olmak gibi alışkanlıkları vardır

    biz

    kuşların teyellediği bir göğün altında
    birdenbire sökülen dikişler gibiyiz
    iplerimiz uçuşup duruyor havada
    takacak yerimiz yok, boynumuzdan başka

    siz

    uzaksınız, niye böylesiniz, çoğul ve sessiz
    tarihinizi kitaplara alınmayacak olaylardan seçersiniz
    kapılarınızda çiçeksiz girilmez yazıları
    sizin kanınızda aynalar dolaşmaz mı
    kendi ölümünüzü gazete ilanlarından öğrenirsiniz

    onlar

    susmaktan yosun bağlamış ağızlarıyla
    bir gün konuşmaya başlarsa, ne oldu
    demeye kalmadan bir fotoğrafçı çağır
    ve havada yakala seslerinin resmini
    altına ayı, günü, saat, yazmasan da olur

    ben

    iktidar akıyor nereye elimi atsam
    irmakları deniz boğuyor, denizi toprak
    ben de bir gün şair olursam
    dersem ki artık enel hak
    dünya beni gönderlere çekersen
    ne olur, ne olur rüzgarsız bırak

    sen

    kirpiklerin tozlu dünyaya bakmaktan
    çamurlar üstünde tüten buhur gibisin
    yalnızsın, üzgünsün ve kederlisin
    yaşam akmaya başlıyor tırnaklarından
    toprağın ve suyun bütün gizlerini belledin
    seni gökyüzüne gömecekler bunun için

    o

    bedeninin kaleleri, burçları var
    geçilmez, yazıyor duvarlarında
    ve bir çift meme ucu mazgallarında

    biz

    sevgilerimiz de rastlantısal, nefretlerimiz de
    hep kendimize çarpıyoruz en olmadık yerlerde

    siz
    bir sabah postal sesleriyle uyandınız
    diyelim ki akşamdan kalmaydınız- misal
    önünüze kızarmış ekmek, bir bardak çay
    radyodaki marşlara kulak kabarttınız
    hapishanelerde dediniz yerimiz var münhal

    onlar

    ölülerini hep kefenlere sararlar
    bir yaşam boyu sıkılı duran yumrukları
    toprağın üstüne çıkmasın diye

    koro

    ince yazıyla yazılan bu şiir
    kalın duyarlıklara seslenecektir
    kimse yaşarken bir şey okumasın artık
    ölümün şiiri herkese yetecektir...

    1985