1. şancılar için haddinden fazla kıymetlidir, kıymeti okuldayken anlaşılmaz.

    okul hayatı boyunca eşlik derslerinden zaman zaman kaçmanın yolunu arayan öğrenciler(ben hiç yapmadım onu, aman ha) bilseler operaya gittiklerinde müsait eşlikçi bulmanın pazar puantesinden bile kıymetli olacağını... operadaki eşlikçinin zaten vakti olmaz genelde. vakti olanı da hemen doldururlar, talipler sırada beklemektedir zaten dahiliye polikliniğinden randevu alır gibi. eşlikçinin mesai dışı vaktinden çalmanın bedeli de üç beş bi şeyler ateşlemektir elbette. tabii aran iyi değilse onu da yapamazsın, sana çalacağına gider piyasada çalar adam boş vaktinde. her şey eşlikçinin insafına kalmıştır anlayacağın.

    bulunduğun şehrin konservatuvarından piyanist bulup çalışmak bir yere kadar çözüm olabilir ancak illaki yarı yolda bırakır adamı. zira şan eşliği yapmak öyle her yiğidin harcı değildir. şan repertuvarına hakim olmak, şancıyı tanımak gerekir. bunun için ya şan deneyimi, ya da çekirdekten şancı yanında yetişme gerekliliği vardır. öyle ki; şancının nefes aldığı yerde piyanist de nefes alıp bekler, şancının solfej hatalarını(şancının solfeji enstrümancıya nazaran çok kötüdür arkadaş, kabullenelim bunu) tahmin ederek ya da spontane olarak örter, şancının gereksiz şov merakıyla uzattığı vokalleri ya da deforme ettiği tartımı soruna dönüştürmeden kalıbına uydurur, eserin zorlayıcı yerlerini bildiğinden ve şancıyı tanıdığındandır ki; solist tizi tutamayacak gibi görünüyorsa orayı kısa kesip devam etmesi gerektiğini önceden bilir. velhasıl-ı kelam; şan eşliği zor iştir.

    hâl böyle iken, bu kadar meşakkatli bir eğitim süreci isteyen bu sisteme öyle konservatuvarı solo eser çalışarak bitirmiş birini angaje etmek, "hadi sen şan eşliği öğren, onu yap bundan sonra" demek akıl kârı değildir elbette. ama gel sen bunu bir de öğrenciye anlat. hangi çocuk konservatuvara "ben okulu bitirince operanın korosunda söyliyicem, ben orkestranın ikinci rahlesinde çalıcam, ben operanın orkestra çukurunda seyirciyi göremeden ömür geçiricem, ben müzikalite yoksunu bi şancıya tıngır tıngır eşlik yapıcam" diye girer ki? haklılar yani... ama bir de gerçekler var; sisteme bahsi geçen işleri yapacak adamlar da lazım. burada biraz veli inisiyatifi, biraz hoca inisiyatifi, biraz da öğrenciyi hayal dünyasından çıkarıp gerçekleri anlatma gerekliliği büyük rol sahibi tabii.

    bu işi neye benzetiyorum, biliyor musun sözlük; memlekette yüzbinlerce teknisyen ihtiyacı varken "benim çocuğum doktor, avukat, ya da mühendis olucak" diye çocuğuna zorla akademik kariyer kovalatan veliler vardır ya hani... bu yüzden çocuklar da matah olanın doktor, avukat ya da mühendis olmak olduğunu düşünmeye başlar hani zamanla... sonra insanlar o işi iyi yapmak için değil de, o işin etiketinin getireceği saygınlık için o alana yönelmeye başlar ya, ahan da durum tam olarak o.

    senin çocuğun da koroda söyleyebilir, senin çocuğun da korrepetitör olabilir abiciğim, ablacığım. meslek seçiminde tek kıstas ego tatmini değildir. yaparken keyif alınan ve hayatı idame ettirecek geliri sağlayan meslekler varsa şayet, "ben spotun altında olayım" ısrarına o kadar da gerek yoktur. elbette o başarının bir göstergesidir ama herkesten o kadar başarılı ya da şanslı olmasını bekleme acımasızlığına bulaşmayalım, o vebalden uzak duralım artık.

    sizin yüzünüzden eşlikçi yokluğu çekiyoruz, suni eşlikçi enflasyonu baş gösteriyor ulan!