1. koşaradim
     
    gittikçe yalnızlaşıyorsunuz insan kardeşlerim 
    ne bir ortak sevinciniz kaldı sizi çoğaltacak 
    ne bir içten dostunuz var acınızı alacak 
    unuttunuz nicedir paylaşmanın mutluluğunu; 
    toprağı rüzgârı denizi göğü 
    o her zaman bir insanla anlamlı 
    tükenmez bir hazine gibi kendini sunan doğayı 
    unuttunuz, gömülüp günlük çıkarların 
    ve ucuz korkuların kör kuyularına 
    daraldıkça daraldı dünyaya açılan pencereniz.
     
    fırlayıp ilk ışıklarıyla günün dağınık yataklardan 
    koşaradım gidiyorsunuz işinize değişmeyen yollardan 
    kurulmuş saatler gibi günboyu çalışıp tekdüze 
    uzayan gölgelerle koşaradım dönüyorsunuz evinize. 
    ne kadar uzaksa bir felaket sizden o kadar mutlusunuz 
    unuttunuz başkalarının acısını duymayı 
    küçük çıkarların büyük kurnazları 
    alışverişe döndü tüm ilişkileriniz, hesaplı, planlı 
    sevgileriniz ayaküstü, ilgileriniz koşaradım 
    unuttunuz konuşmayı kendinizi vererek 
    düşünmeden bir başka şeyi, içten yalın dürüst 
    dışa vurmayı duygularınızı 
    unuttunuz, neydi bir ince söze yakışan en güzel davranış.
     
    gittikçe yalnızlaşıyorsunuz insan kardeşlerim 
    -ki bu en büyük kötülüktür size- 
    yıkanmıyor bir kez olsun yüreğiniz yağmurlarla 
    denizler boşuna devinip duruyor bir çarşaf gibi 
    gerip ufkunuza mavisini, çiçekler her bahar 
    uyanışın türküsünü söylüyor da görmüyorsunuz. 
    sizin adınıza dünyanın pek çok yerinde 
    insanlar dövüşüyor ellerinde yürekleri birer ülke 
    anlamıyorsunuz inançlarını bir kez düşünmüyorsunuz. 
    ömrünüzü güzelleştirecek bir şey almadan hayattan 
    bir şeyler bırakmadan ardınızda gelecek adına 
    koşaradım tükeniyorsunuz insan kardeşlerim 
    koşaradım 
    duymadan bir gün olsun dünyayı iliklerinizde..
     
    şükrü erbaş
  2. teknolojik ve bilimsel olarak çok kolay,işlevsel bir çağda yaşıyor gibi gözükse de yaşadığımız çağ bana göre çağlar arasında insan için en zor çağ... kalabalıklar içinde yalnızız kahkahamızın ardında depresyonlarımız,kişilik bozukluklarımız gizli,gözyaşlarımız stresle akıyor... eskiden romada tiyatrocular oyunlarında rol için maske kullanırlarmış adı "persona" bu çağda persona kavramı kişiliğimizi nitelendiriyor.her sabah bizi robotlaştıran düşümüzü unutturan alarme uyanıp hangi maskemizi takacağımızı seçiyoruz.yalın ayak toprağa basacağımıza/akbil basmayı bekliyoruz durakta. çıkar üzerine siyaset güdüyoruz doğanın katledilip yüksek yüksek binalar dikilmesine alkış tutuyoruz zira alkışla besleniyoruz.moderniz ya hele bir de avmye yakınsa evimiz oh bizden iyisi yok... kenti övüyoruz köyü aşağılıyoruz.oysa yazın tatil köyüne dinlenmeye "kaçan" yine biziz... modayı takip ediyoruz ötekiden eksik kalmamak için rt'leyince dünyada bütün savaşlar bitiyor çocuklar ölmüyor sanıyoruz kandırmayı severiz en çok da kendimizi... ayakta atıştırıyoruz aman zamanımız yitip gitmesin!
    şiirin başlığı her şeyi açıklıyor dostlar koşaradım yaşıyoruz yaşadığımızı sanıyoruz en azından bu çağda sanrılar denizinde boğulmamak için çırpınışlardayız.
    hatırlarsak insan olduğumuzu dünyayı değiştirebilir çocuklarımız... sürç-i lisan ettiysem affola buyrun güneşin sofrasına...
    (dostlar arasındayız
    güneşin sofrasındayız.nazım)(bkz: youreads şiir grubu)
  3. youreads şiir grubunun bu akşam ki şiirlerinden biri, üzerine pek güzel yorumlar yapılan.
    yüreğine sağlık maskelimarj. ne güzel şiir seçmişsin. nefes oldu akşam akşam...

    ahmet altan'ın "hayat diye bir şey var" denemesini getirdi aklıma... pek severim. unutuyoruz, hayatın seyrine kapılıp giderken etrafımızdaki ya da sahip olduğumuz güzellikleri. mutluluk küçücük şeylerde halbuki... bir bardak çayda, bir hoş seda da...

    bu şehir hayatı bitiriyor bizi dostlar. iyi yaşamak için daha çok çalıştığımız, daha çok kazandıkça daha çok harcadığımız.. müthiş bir tüketim, müthiş bir hırs döngüsü içinden çıkamadığımız.
    dağların eteğinde can çekişen çocuklar gibiyiz şehirlerde, ayağımız denize erse düzelecek sanki her şey.
    bize bir avuç toprak, iki samimi gönül dostu, biraz deniz kokusu lazım. deniz kenarı bir küçük kasabadan geldim ben bursa'ya... seneler oldu alışamadım hala... bizim oralar samimi, bizim oralar toprak gibi canlı... son zamanlarda dönmek fikri kurcalarken zihnimi, suya erdirdi sanki şiir ellerimi..
  4. pek beğendiğim ve kendime yakın bulduğum bir şiir.

    en beğendiğim ve katıldığım dizeler ise
    "gerip ufkunuza mavisini, çiçekler her bahar
    uyanışın türküsünü söylüyor da görmüyorsunuz."

    mfö nün "deniz masmavidir ne güzel ama insanlar görmez bazen" dizelerini anımsattı.

    gerçekten de güzel bir günde güneşin ışıması, masmavi bir gök, denizden esen tatlı bir yel bir mutluluk kaynağıdır ancak gencecik insanlar günlük koşuşturmalarda bu doğal ayrıntıları görmezden gelip "şu dağlara bakınca sen de zevk alıp mutlu oluyorsun değil mi" diyen 83 yaşındaki babaannem kadar yaşama sevincine sahip olamıyor.

    masmavi göğe bakıp özgürlüğünüzün mutluluğunu yaşayın sevgili youserlar. gidin denizin kıyısına ve denizin türküsünü içinize çekin. denizsiz bir kentte yaşıyorsanız bile göğe bakıp iç çekebilirsiniz. unutmayın deniz gibidir gökyüzü aldırmayın ufak şeylere.
  5. şükrü erbaş'ın ruha başka dokunan şiirlerinden biri...

    evet gittikçe yalnızlaşıyoruz. koşaradım işe gidip kurulmuş birer saat gibi çalışıyoruz gün boyu. mekanik robotlara dönüşüyoruz günden güne. bir şeyleri unutup koşaradım tükeniyoruz.

    bu şiir ruha dokunmakla kalmıyor, fena çarpıyor, derin içsel sorgulamalara sürüklüyor insanı.

    ne de uzun zaman olmuş yüreğim yağmurlarla yıkanmayalı...