1. rope - alfred hitchcock senaryosu özeti. o da suç ve ceza'ya saygı duruşu zaten.

    diğer yandan, seri (ve spree) katiller tarihi üzerinde konuşacak olursak, yakayı ele vermemiş meşhurlar elbette var. karındeşen jack başta olmak üzere. kusursuz planlamalar, adli tıbbın ilerlemediği dönemlerde daha kolay hayata geçiyordu muhtemelen, bugün bunlar elbette çok zor. fakat günümüzün dezavantajı da şu ki, insan nüfusuna oranla yetersiz kalabilecek işgücü tüm suçları takip edemiyor. elbette gölgede kalan cinayetler vardır, olacaktır. failleri de bu açıkları görüp ona göre davranıyor olabilirler.

    "bir yabancının bir yabancıyı öldürmesi en kolay yoldur" der, hem dial m for murder - alfred hitchcock, hem strangers on the train - alfred hitchcock, hem murder by contract - irving lerner, hem de henry: portrait of a serial killer - john mcnaughton (bu film dexter'in de arketipi sayılır). bakalım senaristler ne diyor:

    "her önüne gelenin beynine kurşunu 45'likle sıkıyorsan her adam öldürüşünde parmak izini orada bırakmış gibi olursun. ama birini boğarak, diğerini bıçaklayarak öldürür, birini kesip biçer diğerini farklı şekilde öldürürsen polis ne yapacağını bilemez. dört farklı katil olduğunu düşünürler. hoşlarına giden, işlerini çok daha basitleştiren: sabit bir desendir. polisler buna "modus operandi" derler.

    ...tabanca kullanabilirsin elbette, yalnız dikkat et aynı tabancayı iki kez kullanma. işin olmazsa olmazı, yerinde saymamaktır ^:spree killer^; böylece senle olan aralarını asla kapatamazlar."
  2. ayrıca şunu da eklemeli: tutku cinayetleri vb. bir seferlik eylemler hariç tutulursa, seri katil psikolojisinin altında zaten övgüye mazhar olma ^:nefretten de beslenebilirsiniz, albert fish'in kurbanın annesine mektubunu hatırlayın^, dolayısıyla geniş kitlelerce tanınmak adına "yakalanma dürtüsü" yatar. ironik biçimde, "kusursuz cinayet" ile "çoklu cinayet işleme dürtüsü" arasında bir bağ yoktur. işin bu yanı gözardı edilmeden değerlendirme yapılmalı.
    kimse bilmiyorsa, seri cinayet işlemenin anlamı nedir?

    empati kurmak kolay zira bu katillerin çoğuna antisosyal kişilik bozukluğu (aspd) tanısı konmuş. yani sosyalleşebilen (asosyalin aksine) fakat bunu tercih etmeyen, sosyopat ^:ve mizantrop^ bireyler. günümüzde sherlock vb. ile (ki 3x3 finalini hatırlayınız) rol modele dahi dönüşen biçimde, yaygınlaşmış toplum hastalığı (hasta olan ^:virüsü taşıyan^ toplum, aklı olan katı kurallarından olabildiğince kaçıyor). yani sulak yerde yetişip büyümüş olabilirsiniz. teksas gibi şiddete meyilli bir yerde, psikopat bir ailenin elinde büyüseydiniz, muhtemelen siz de adınızı bu listeye yazdıracaktınız. şiddeti yaratan iblis, "taşıyıcı" olarak hepimizin içinde. onu ortaya çıkaran kendinizi terbiye etme gücünüz (süperego falan terim katmayalım burada). mahkemelerde "şeytana uydum, cinnet geçirdim" gibi saçma savunularla içimizdeki kötülüğü var olan yahut olmayan bir varlığa atfediyoruz. literatürde bacağını dahi kırdığımız, düşmüş bir zavallıya. ki o melekti, biz insan olarak hiçbir zaman melaike olamadık. tarihimiz savaşlarla, kanla dolu. bunun dahi romantizmine masallar yazdık. neyse lan, güzel gidiyor, kitabi üslupla devam edip seviyeyi yükseltmeyelim. bak, lan dedim. in aşağı.

    ne diyorduk? 3 ve üzeri cinayet işlerseniz, kural olarak seri katil sayılırsınız. bu nedenle, çok meşhur ve filmlere konu olmuş bir seri katil, sadece 2 cinayet işlediği için teknik anlamda aslında seri katil değildir. bunu ve dahasını hapishane ve mahkeme filmleri kitabımda yazmıştım, yayınlamadan buraya aktarmayayım. vesaire, vesaire. bakın, bitişi neyle ^:vigilante kavramının nihai, mükemmel temsilcisi ile^ yapacağım:

    bloody mary! ^:candyman^
    bloody mary! ^:beetlejuice^
    bloody mary! ^:Ade Due Damballa.... klaatu barada nikto?^
  3. bir tek bana mı sarı saçlı gözlüklü ablanın sunduğu 'kanıt' adlı dizimsi şeyi hatırlattı yahu