• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (8.40)
la leggenda del pianista sull'oceano - giuseppe tornatore
1 ocak 1900. virginian adındaki transatlantik, göçmenlerden oluşan kargosunu amerika'ya taşırken, makinist danny boodmann (bill nunn)gemide terk edilmiş bir çocuk buluyor. kaptanının öğüdünü dinlemeyerek çocuğu gizlice evlat edinip kendi başına büyütmeye karar veriyor. novecento (tim roth) adı takılan çocuk, gemide büyüyor. varlığı sıkı saklanmış bir sır novecento; ta ki danny bir gün bir kazada ölene kadar.


  1. kendisini bulan gemi görevlisi tarafından büyütülürken onu da kaybedince çok küçük yaşta kimsesiz kaldı. 1900 yılında doğduğu için 1900 demişti ona, onu bulan kişi. var olduğuna dair hiç bir belge, kanıt, isim, dost, aile sahibi değildir

    yalnız hayatı geminin salonunda tanıştığı piyano ile değişir.

    filmde bir piyano düellosu sahnesi vardır ki sadece o sahne için dahi film izlenir.
  2. tarihin en underrated fimlerinden birisi. eğer izleyecek film arıyorsanız ve popüler filmlerin çoğunu izlediyseniz bir saniye düşünmeden izleyin derim.

    !---- spoiler ----!

    "ben bu gemide doğdum ve dünya yanımdan geçip gitti. ama bir seferde iki bin insan. ve orada dilekler vardı. o dilekler asla pruvayla kıç arasından büyük değildi. siz mutluluğu oynuyorsunuz ama piyanoda sonsuzluk yoktur. ben böyle yaşamayı öğrendim."


    !---- spoiler ----!
  3. özlem temasını çok iyi anlatabilen ve izleyiciye aktarabilen yönetmen giuseppe tornatore ve bir dahi besteci büyük usta ennio morricone bir araya gelmiş, ortaya da tim roth ‘u almışlar bu filmi efsane seviyesine ulaştırmışlardır.

    hayata ; yaşamı boyunca hiç karaya ayak basmamış, sadece gemide yaşamış olan ,
    kahramanımız 1900 ‘ün gözünden bakmak, bazen ciddi manada insanı düşündürüyor.
    bizim yaşadığımız hayatların aksine ,sıradışı bir hayat bu. (gemi -okyanus-müzik)

    bunu sıradışı yapan ise kahramanımızın, gördüklerinden değil de, asıl görmediklerinden korkuyor olmasıdır.

    tim roth , bu dram ve müzikal olan filmde çok iyi iş çıkartıyor, alışılmış tim roth tiplemesinin çok dışına çıkıyor ki , bunda ana neden içten, cidden samimi , sevecen bir senaryo ve gene bu çizgide abartısız ama muhteşem bir oyunculuk.

    evetttt..tam kalbinize dokunmayı başarıyor bu film.

    gemiden inebilirsiniz ama okyanustan uzaklaşamazsınız.
  4. konusunu beğenip bir yerlere not ettikten yaklaşık 2 yıl sonra izleyebildiğim film. yarım yamalak hatırladığım konusundan başka bilgi sahibi olmadan açıp izleyince başrolde tim roth'u görmek de güzel bir sürpriz oldu.
    film zevkine az çok güvendiğim herkese tereddüt etmeden tavsiye edebileceğim hatta sevdiğim insanlara zorla izlettirmeyi planladığım harika bir filmdi benim için, bu kadar az biliniyor olması şaşırtıcı. izlerken her saniyesinden bu kadar keyif aldığım ve bitmesin istediğim çok az film var sanırım. müzikle ilgili insanlar için 2 kat daha zevkli olacaktır izlemek.

    !---- spoiler ----!

    zaten yüzümde bir gülümsemeyle başladığım film max tooney'in gemiye geldiği fırtınalı gece 1900'ün frenleri çözüp piano çaldığı sahneyle kalbimi çalıverdi. yine izleyeni mest eden bir başka sahne 1900'ün salondaki insanlara bakıp müziğiyle onları anlattığı sahneydi.
    ve elbette kanımca beyaz perdenin gördüğü en etkileyici anlardan olan düello sahnesi.

    "belki de inip o kızla evlenmiştir?" diye sordu gemiyi patlatacak işçilerden biri, ben de buna inandım film boyunca, öyle olsun istedim saf saf ama olmadı tabii. 88 tuşla sınırsız müzik üretebilen 1900 için sonu görünmeyen bir dünya, sınırsız tuşu olan bir piyano fazla korkunçtu. sonuç olarak göz yaşları içinde epey buruk ama böyle güzel bir film izlediğim için de mutlu şekilde bitti bu hikaye de.

    !---- spoiler ----!
  5. muhteşem bir film özellikle müzik sevenlere tavsiye ederim. kulaktan, kalbe giden bir yol hikayesi.
    !---- spoiler ----!

    yuva nedir? aidiyet nedir? bu filmde ki hikayede bulabilirsiniz. bu filmin titanik filmi ile arasında fazla zaman farkı yok ama müzisyenlerin batan gemiyi terk etmemeleri ve müziğe devam etmeleri ile kahramanımız 1900'ün ortak noktaları. tabi burada ki ayrım titanik'te kaza, 1900'de kader.

    1900'ün karaya olan tabusu, korkusu doğallığını kaybetme, kişiliğini yitirme yani kara beni bozar algısı ve okyanusu ana gibi görmesi veya eşi benzeri olmayan bir aşk gibi yaşaması dalgalı yolculukta frensiz piyano ile dansı buna bir örnek bence.
    1900 filmde bir geminin içinde sıkışmış bir hayat gibi görülebilir ama durum böyle değil, aslında hiç bir yere ait olmayan bir insan gemide sınıflara bölünmüş, kültürlere bölünmüş, ırklara bölünmüş insanların arasında 1900 hiç birisine ait değil bunu filmde her zaman korodan ayrılıp solo müzik yapması ile düello da ki o saf hali ile bizlere gösteriyor.

    birde 1900'ü efsane yapan o duygulardan ürettiği notalar sahnesi, o kızı gördüğünde parmaklarının piyanonun üstünde yaptığı o aşk dansı enfes.

    1900 rolü için seçilmiş tim roth tam adamı masum, saf, tepkisiz yüz ifadesi ile rolünü yüceltmiş.

    kapışma sahnesi efsane olmuş.

    !---- spoiler ----!

    not: tavsiyesi için saoirse teşekkür ederim.
  6. tim roth'un oyunculuğu olmasa çoktan tarihe gömülmüştü bu film, ki tim roth'un bile piyano sahnelerindeki performansı pek iç açıcı değil. benim için biraz vakit kaybı oldu bu film. inemedi bir türlü gemiden, film de bitemedi, sıkıntı bastı.