1. Sağ cenahın kültürel kodlarıyla, muhaliflere karşı entelektüel savaş vermeye çalışan merkez sağ ürünü.

    Yerel sol diye bir kavram ile nasyonal sosyalizm, yani sağcılığın, ulusal milli değerlerin Allah edildiği kavram karmaşaları gırla gidiyor. Ona faşizm dendiğini kimse dememiş arkadaşlara.

    Hakkında güzel bir yazı için ;

    "...
    Ama işi zor yazarın, ülke tarihinin en kapsamlı neo-liberal politikalarını hayata geçirip, işçi sınıfını örgütsüz ve güvencesiz bir şekilde iş cinayetlerine mahkum eden, daha acısı tazeyken madencileri tekmeleyen bir iktidar adına emeği savunmak çok zor; ya da 2002 yılında toplumun en zengin yüzde 1’lik kesimi toplam servetin yüzde 38’ine sahipken, bugün yüzde 60’ına sahip olmasını sağlayan iktidarı eşitlik adına savunmak; ya da HES’lerle, maden açmalarla, imara açmalarla, rant uğruna, doğayı geri dönülmez bir şekilde tahrip eden bir iktidarı çevre adına; ya da 14 yaşında bir çocuğu öldürüp ardından meydanlarda annesini yuhalatanlar adına insanlığı savunmak oldukça zor. Okurken üzülmek dışında başka bir şey gelmiyor aklınıza. Aslında yazarın anlaması gereken, AKP’de vücut bulan siyasal İslamcı siyasetin bu değerlere başından beri sahip olmadığı, yanlış yerde yanlış değerleri aramanın beyhude olduğu. Bunun yerine sahip çıkılanları ise biz sıralayalım: Sömürü, zenginleşme hırsı, rant ve sonsuz bir pragmatizm.

    Dosyanın dikkate değer son yazısı Hüseyin Etil imzalı “68’den Gezi’ye Türkiye’de Sol Hareket” başlıklı yazı. Etil, aynı cenahtaki birçok insan gibi, tartışma ve düşünümselliğin oldukça yoğun olduğu sol içerisinde bile yüzlerce sayfayla gerekçelendirmeden ortaya atılamayacak “ağır” iddiaları, köşe yazısı hafifliğinde, bir bir sıralıyor. Aslında bir sürü kavram ve anlatı tek bir yere çıkıyor: Sol başından beri (küçük) burjuvaydı, hiçbir zaman hitap ettiği aşağı sınıfların içerisinde, organik olarak, var olmadı. Gezi ise, düpedüz burjuvaydı. Yazara göre, AKP bir pasif devrim (Gramsci) gerçekleştirerek, statik, kapalı ve sınıfsal geçişkenliğe izin vermeyen eski yapıyı sarsmıştı ve Gezi, ekonomik sermayeyle birlikte sosyal ve kültürel sermayeyi elinde tutanların, alttan gelen bu başkaldırı karşısında mevzilerini koruma çabasından başka bir şey değildi. Çünkü AKP’nin yükselişi ekonomi, sanat, kültür, akademi gibi alan’ları (Bourdieu) demokratikleştirmiş, buralardaki iktidarları sarsmış, daha dezavantajlı kesimleri bu alanlarda güçlendirmişti.

    Oysa, yazarın da çok iyi bildiği gibi, gerçekte yoksul halk kesimlerinin yukarı doğru bir hak talebi olarak AKP hareketinden söz edilemez. Bu hikayenin gizlemeye çalıştığı şey, Batıcı-laik burjuvazi ile İslamcı burjuvazi arasında on yıllardır süren savaşta, devletin ele geçirilmesi marifetiyle ikincinin büyük bir atak yapmasıdır. Yani ortada, bahsedilen alanlarda etkin olma/yükselme şansı kazanan yoksul insanlar değil, zaten çoktan beridir belli bir sermayeye sahip olan insanlar vardır. AKP’nin iktidar olması, altta olanların üstte olanlarla karşılaşması değil, üstte olanların üstte olanlarla karşılaşmasıdır özetle.
    ..."

    Emre Tansu Keten