1. liberalizmdeki "laissez-faire" anlayışı, özel girişimlerin birbirleri ile olan rekabetlerinin devlet tarafından müdahale edilmeden gerçekleşmesi, bir diğer deyişle devletin manevra kabiliyetinin küçültülmesi yoluyla özel teşebbüslerin önünü açmak anlamlarına gelebilir. (bkz: kapitalizm) ile en büyük farkı bilgi temelli olmasıdır. liberal ekonomilerdeki mücadeleler kendini daha çok yetiştiren, daha çok bilen üzerine kuruludur. bilgi parayı getirir. şu anki ekonomik ve sosyal dünyada gerçekleşmesi zor olmaktan ziyade tehlikelidir. eğitim eşitsizliği altında liberal politikalar güdülemez. liberalizm için vazgeçilmez olan "adalet ve eşitlik" vurgusudur.
  2. yav canım özgür olmasına özgürsün de paran da olsa hiç fena olmaz (!) napalım hem fakir hem özgür(!)
  3. ancap
  4. çok can yakmıştır.
  5. temel mantığı şudur; biz herkese zengin olmak için eşit fırsatı sağlayalım, çalışan zengin olsun çalışmayan fakir. bu nedenle zenginler fakirlere hiçbir şey vermek zorunda olmasın çünkü fakir olmaları tamamen onların suçu. ancak dünyada hiçbir zaman herkese eşit fırsat sağlanamayacağı için bu haliyle acımasız olmakla eleştirilir. temelinde her türlü özgürlük vardır, özellikle devletin ne ekonomiye ne de yaşama dair müdahalelerini kabul etmez.
  6. insan doğasına en uygun ideoloji olduğunu iddia edebiliriz. bilhassa internet çağı ile birlikte diğer ideolojiler ile arasındaki farkı genişletmiştir. her ne kadar francis fukuyama'nın tezindeki gibi tarihin sonu olmasa da şu ana kadar bütün alternatiflerini mağlup ettiği gerçeği yadsınamaz.
  7. temel olarak bireysel özgürlükleri ön plana çıkaran, refahın piyasa mekanizması ve hukukun üstünlüğü ile yükseleceğini varsayan ekonomik ve siyasi düşünce sistemi. işbu giride liberalizmin kapitalizmden farkından, temel standartlarından, sınıflandırılmasından, türkiye'deki son durumundan bahsedilecektir. neden liberal olmadığımı belki bir başka yazıda anlatırım.

    liberalizmden bahsetmeden önce kapitalizmin aslında marx'ın serbest piyasa ekonomisini aşağılamak amacıyla kullandığı bir terim olduğu ifade edilmeli. kelimenin kökü capital'den, yani sermaye'den geliyor. kapitalizm de marx'a göre sermaye sahiplerinin sistemi oluyor. günümüz liberallerinin marx'ın aslında hakaret etme amacıyla ortaya attığı jargonu kullanmaları bana hep enteresan gelmiştir.

    serbest piyasa ekonomisi, isminden de anlaşılabileceği gibi ekonomik bir sistemi ifade ediyor. öte yandan liberalizm, hukukun üstünlüğü, güçler ayrılığı, bireyin ön plana çıkarılması gibi siyasi düşünceler ile birlikte serbest piyasa ekonomisini de bünyesinde barındıran bir sistemler bütünü. bu açıdan bakıldığında, serbest piyasa ekonomisinin (yani kapitalizmin) bir amaç değil araç olduğu ifade edilebilir.

    liberalizm her şeyden önce bireyi savunur. bireyin toplum adına feda edilemeyeceğini söyler. bu nedenle devletin sınırlandırılması gerektiğini açıklar. bu sınır genel olarak güvenlik ve hukuk hizmetinin kamu sektörü, geri kalan sektörlerin özel sektör tarafından kontrol edilmesi gerekliliğini işaret eder ancak dünyada birçok farklı uygulaması mevcuttur.

    liberallere göre; size istediğiniz her şeyi verebilecek kadar büyük olan devlet, aynı zamanda size ait her şeyi elinizden alabilecek kadar büyük bir devlettir.

    devlet kamu harcamaları yaparak vatandaşlarına hizmet sağlar, ama milton friedman'ın deyimiyle "bedava öğle yemeği yoktur". yapılan her yatırım, yoksul veya zengin vatandaşların vergileri ile karşılanır. dolaylı ve dolaysız vergi uygulamaları farklı gelir grupları üzerinde adaletsizliğe yol açabilir. dolayısıyla günümüzdeki pratiğin aksine, vergi mükelleflerinin devlet harcamaları üzerinde bir baskısı olmalıdır. devlet tam rekabet piyasalarının işlediği alanlardan çekilmeli ve özel sektöre yer açmalıdır.

    tüm dünyada olduğu gibi türkiye'de de tam rekabet piyasasının varlığından söz etmek mümkün değil. internetin bu konudaki en ciddi girişim olduğu söylenebilir belki, ama yeterli değil. monopollerle dolu olan bir dünya, serbest piyasa ekonomisinden ziyade crony capitalism (eş-dost kapitalizmi) tanımına uyuyor, ki bu da aslında liberallerin istediği sistem değil. liberaller buna yol açanın devlet müdahaleleri olduğunu düşünürken karşı taraf da devletler tarafından müdahale edilmeyen kapitalizmin bunların nedeni olduğunu iddia ediyor. liberaller aynı zamanda gelir adaletsizliği kavramının önemini reddediyorlar. onlara göre asıl önemli olan, minimum gelir seviyesinde yaşayan insanların yaşam standartlarını yükseltmek.

    bildiğim kadarıyla türkiye'de liberalizmin ilk savunucusu liberal düşünce topluluğu (ldt). hala çalışma yapıyorlar ama eskisi gibi tek liberal sivil toplum kuruluşu değiller. sayılarının artmasına rağmen türkiye'deki liberaller ciddi bir şekilde bölünmüş durumdalar şu anda. diğer gruplardan bahsedilirken mutlaka 3h hareketi'ne ve özgürlük araştırmaları derneği'ne de değinilmeli. 3h'ın bir facebook grubu da var epey aktif olan...

    sonuca geçecek olursak; ne olursa olsun, liberal ekonomik sistem marx'ın öngördüğü gibi yıkılmadı. evet, sanayi devrimi boyunca sorunlarla baş başa kalınıldı, ancak verimlilik sayesinde bugün ortalama bir işçinin yaşam şartları inanılmaz yükseldi. ve piyasa, krizlere rağmen sürekli gelişerek (buna yaratıcı yıkım diyebilirsiniz) varlığını sürdürüyor.

    liberal düşüncenin ne olduğunun daha iyi anlaşılabilmesi için entry sonunda birkaç kitap önermem gerektiğini düşündüm. liste kısa. sürükleyici romanlarla başlıyor, entelektüel bir şekle bürünüp sona eriyor. 1-2 numaralı romanlar istanbul üniversitesi'ndeki iktisat derslerinde tavsiye edildi. 3 numaralı kitap liberalizmin felsefi arka planını ortaya koyan sürükleyici bir roman. 4 numaralı kitabı bilmeyen iktisatçı yoktur, konu temel ilkeler. bu kitaplar şuna benzer eleştirilere liberalizm çerçevesinden eğlenceli ve doyurucu cevaplar vermektedirler:

    (kapitalizm, özel sektörün sömürüsü, dış ticarette kapitalist uygulamalar, devlet harcamaları, çevre koruma, tüketim, tarife ve kotalar, bebek sanayiler, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin durumları, sosyal refah devletleri, sanayileşme, çocuk işçiler, devlet yardımları, girişimcilik, bireye karşı toplum, dışsallıklar, marjinal fayda...)

    görünmez kalp: bir iktisadiyat romanı, russell roberts

    korumacılık: dış ticaret öyküsü, russell roberts

    atlas silkindi, ayn rand

    kapitalizm ve özgürlük, milton friedman

    bonus:

    görünmeyen ekonomist, tim harford
  8. http://www.besimtibuk.org/Details.asp?Vid=10047

    videoda akp'nin iktidar olmasından çok kısa bir süre önce yayınlanmış olan ateş hattı programı var. dönemin ldp genel başkanı besim tibuk'un ve din ile donatılmış neo-liberal politikalarının uygulanmasının sonucu, günümüzdeki olaylardır.
  9. liberalizm ile emperyalizm ve hiç alakası olmayacak halde despotizm karıştırılır.

    liberalizm iki türlüdür. adını hatırlayamasam da birincisi tamamen bireyleri bir diğerine zarar veremeyecek kadar özgür bırakmak diğeri ise bireylere yine başkasına zarar veremeyecek alanda arzularını gerçekleştirmek için altyapı sunarak özgürlüğüne katkı sağlamak.

    nasıl evrilmiş nerelere dönüştürülmüş ve nasıl anlaşılmış o bir başkasının bir başka düşüncesidir lakin nasıl hiçbir akım dünyaya tam olarak hakim değilse ( emperyalizm dahil olmak üzere ) liberalizm de hiçbir yerde kendini tam olarak gösterememektedir. bir ülke yoktur ki günümüzde tam olarak liberal, tam olarak komünist yada tam olarak faşist, lakin konu 21. yy'ın emek sömürüsüne gelince hemen liberalizme b*k atılır. sanki locke , hayek , mises gidin asgari maaşı 1600 yapın, çalışma koşullarını da kelp gibi düzenleyin dedi. keza diyemez de. çünkü bu tür uygulamalar akımın kendi temeline yani insanın özgürlüğüne ket vuran uygulamalardır.

    liberal, emperyalist, faşist,komünist, muhafazakar beşli ayrımda bireye birey diye bakan. cephelerde asker, fabrikada işçi, çocuk doğuracak ana olarak bakmayan veya en az bakmaya çalışan akım liberalizmdir.

    günümüzde en yakın hali de galiba sosyal demokratlık oluyor.
  10. iki türü vardır.

    biri iskandinav ülkelerinde uygulanan klasik liberal ekonomik sistem. sınıflar arası uçurum bizim gibi gelişmemiş ülkelere göre daha azdır. işçi sınıfı artı değerinin sömürüsünü daha az hisseder. bu durumun nedeni de tarihsel ve ekonomiktir. 2. dünya savaşında kuzeydeki avrupa ülkeleri güneydeki ülkelere (ispanya, italya, portekiz) sermaye ihraç ederek zenginleşti. güneydeki ülkelerde faşizm palazlandı. bu diyalektikte, liberalizmin çıkış noktası elbette hümanisttir (!). bugün ise iskandinav ülkelerinde insanlar aşırı doyumdan ve amaçsızlıktan intihar etmektedir. yoksul kesim elbette vardır fakat sosyal devlet uygulaması bunun bir nebze önüne geçmektedir. ekonomide liberal, devlet politikasında sosyalizmi benimsemiş ülkeler de vardır.

    bir diğeri ise neo-liberal politikadır. din ile harmanlanmış olup ülkemizde de uygulanmaya çalışılmaktadır. ingiltere, amerika gibi örnekleri vardır. emperyalizm sadece ekonomik değildir. bir devletin kültürüne, iç işlerine, dış işlerine ve eğitim sisteminde etki yaratır.

    liberal ekonomik sistemde sınıflar arası farklar azalacak olsa da eşitsiz gelişim olacağı için ekonomik krizler ve savaşlar kaçınılmaz olacaktır. 1929 ekonomik buhranı , 1970 petrol krizi, 2011 ekonomik krizi ve bugün sürüklenmekte olduğumuz ekonomik kriz ile tecrübe bu sistemin tutmadığını göstermektedir. devletler dış politikalarında "hümanist" hareket etmezler.

    liberalizm ile emperyalizm neden farklı değil?
    savaşların olmadığı zamanlarda sermaye birikimi ile sermaye ihracı arasında bir denge olmalıdır ki tekeller varlıklarını sürdürebilsin. ihracattan ve ithalattan dönen para ve meta sabit bir yerde toplanırsa eşitsiz gelişim ortaya çıkar. bunun sonucunda sermayeyi biriktiren taraf, sermaye ihraç edemez. daha fazla gelişemez. gelişemezse yerinde sayma gibi bir durumu olamaz, geriler. bu durumda; artı değer üretip yok olmamak için, işçi sınıfının daha fazla sömürülmesine, gerekirse sınırların değişmesine, soğuk veya sıcak savaşlara, kıtlıklara neden olur. liberal ekonomik sistemde özelleştirmeler olduğu ve kamu yararı gözetilmediği için bu durumdan payını alır. savaş zamanında da barış zamanında da negatif ve pozitif olaylardan payını alması, emperyalizm ile ekonomik ve kültürel bağının olduğunun göstergesidir.

    insanlar arası ilişkileri de üretim faktörleri belirler. özgürlük, insan hakları gibi kavramlar devlet eliyle de olsa, iki tarafın elinde olan üretim araçlarına göre göreceli olarak değişkenlik gösterir. kısaca özgürlük, insan hakları gibi kavramlar toplumdaki sınıfına göre değişkenlik gösterir. somutlaştıracak olursak bir milletvekilini öldürürsen cinayet, bir işçiyi öldürürsen kader olur. bu amerika'da da böyledir.