• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (1.00)
lubunya transseksüel kimlik ve beden - selin berhgan
transseksüeller bugün dünyanın hemen her yerinde, farklı cinselliklerinin toplumda yarattığı düşmanlıklarla karşılaşıyorlar; ataerkilliği tehdit edici görüldükleri için dışlanıyor, en iyi durumda yok sayılıyorlar. türkiye'de transseksüellerin durumunu onların kendi ağızlarından dinleyerek saptamayı, sorunların üstünü örtmek yerine görünürlük kazandırmayı amaçlıyor elinizdeki kitap. transseksüellerin kendilerini ifade etmelerinin bir aracı olduğu kadar, toplumumuzun genelde cinsiyet ve cinsellik hakkında ne düşündüğünü de ışık altına getiriyor: transseksüellere duyulan öfke ve iğrenme nereden kaynaklanıyor?

on bir kişiyle yapılmış röportajlardan oluşan lubunya'da selin berghan'ın araştırmasına yön veren temel soru, transseksüellerin toplumsal cinsiyet kimliklerini ve bedenlerini inşa ederken, mevcut ataerkil sistemi hangi noktalarda dönüştürdükleri, hangi noktalarda yeniden ürettikleri. bu amaçla transseksüelliğin, eşcinsellik ve travestilikten farkının altını çizen yazar, transseksüellerle yaptığı konuşmalarda, çocukluk, aile ortamı, ana babayla ilişkiler, ilk cinsel deneyimler, kişilerin cinsiyet rolleriyle uyum ya da uyumsuzlukları, çevreden gelen baskılar, "tedavi olmak", fuhuş piyasası, fiziksel değişimler, ameliyat olma, kadınlık ve erkeklik, ve toplumun transseksüelleri "ötekileştirmesi" gibi temaları inceliyor.

araştırma, transseksüellere bakışı etkileyecek, ilgili değer yargılarını sorgulamaya yöneltecek pek çok veçheye sahip. en önemlisi, bu röportajlar gösteriyor ki, mesele transseksüellerle başlayıp bitmiyor, transseksüeller aslında toplumdaki cinsellik ve beden politikalarına ilişkin daha genelleşmiş sorunların küçük bir parçası.

(tanıtım yazısından)


  1. ''bu kitabi okul kutuphanesinden 27 gun once aldim ve bu sabah hatirlatma maili geldi, 3 gun sonra kitabi teslim etmeyi unutmayayim diye. elime aldim ve yarin teslim edeyim diye cantama koymaya giderken, ortadan bir sayfayi actim oylesine bakmak icin, 3 saat sonra hickira hickira aglayarak kitabi bitirmis buldum kendimi. son 1 saattir de duvara sirtimi dayamis, icli icli agliyorum yere bakip. kitapta roportaji bulunan travestilerin ve nicelerinin hayatlarini dusunuyorum. biz normallerin(!) cogunluk oldugu bu dunyada, iki beden, iki ruh arasina sikismis ne var ne de yok olan hayatlarini yasamaya calisan azinliklara neler ettigimizi dusunuyorum ve kahroluyorum. o insan olmayi hak etmeyen travestiler var ya hani, insan olmayan bizlerin gozunde; gercekten insan degiller biliyor musunuz? cunku hic bir insan, boyle bir ruhun agirligini, bedenin celiskisini, bizlerin onlara her gun, her an hissettirdigi o asagilik, igrenc duyguyu, bu kadar hor gorulmeyi kaldiramaz. hic bir insan, hic kimse tarafindan, anne-babasi dahil hic kimse tarafindan sevilmedigini ve bunun yaninda herkes tarafindan nefret edildigini hissederek ve bilerek bu hayata inatla tutunmaya calisamaz. siz, insan olan, insan olmayi hakettigini dusunen yaratiklar, size soruyorum size; agizlarindan sevgi kelimesi dusmeyip, cogunun ortak hayalinin avukat olmayi arzuladigi, esyalarin cinsiyeti var midir sorusun hayir diyenlerin hayatini, neden boyle ortak cevaplar verdiklerini, altinda yatan psikolojiyi anlayabilir misiniz? biraz empati kurabilir misiniz? yoksa yine sokakta gordugunde ibne, top, halka mi dersiniz? tum insanliginizla, tum cinselliginizle...''

    not: üstteki yorumu 21 aralık 2015'de kitabı okur okumaz yapmıştım, sizlerle aynen paylaştım.