1. marksizm ile bilim ilişkisi karmaşık bir konudur. tam da bu konuyu tartışan marksizm ve iki kültür'ü dikkatinize sunuyorum.
    mutlu
  2. Umut Sarıkaya'yla başlayalım.

    Marksizm, üretim araçlarının işçi devletinin elinde olan, diyalektik ve maddeci bir zemine oturtulmuş olan dünya görüşü, felsefedir.
    "Komünal" toplumda devlet aygıtının olmaması, insanların üstündeki bir "zor" gücünün olmadığı anlamına gelmemekteydi. Belirli bir düzenin olduğu yaşantı mevcuttu. Tüm tarih boyunca olduğu gibi. Aksi durumda yığınlar için "sınıf savaşımları tarihidir" tahlilini yapmazdı, Marx.

    Proleterya diktatörLüğü, burjuva demokratik devrimİnden sonra oluşan mevcut şartlarda doğar. Bu yüzden anti tez değildir. Verili nesnellik de bunu gösterirken "burjuva" ve "işçi" kelimelerine bağlı kalarak tahlil yapmaya çalışmak, idealizmin ve durağanlığın kısa devre yaptırdığı bünyelere mahsustur.

    Marksizmi, Sovyetler tekeline alarak klasik Sovyetler eleştirisi yapmak başlı başına "irrasyoneldir".

    Sovyetler'de, stalin zamanında baş göstermiş olan hizip Stalin'in ölümünden sonra daha önü alınamaz bir hale geldi. Sovyetler deneyimi münferit bir olaydır. 1917'den sonra 5 sene süren bir iç savaş ve 2. Paylaşım savaşında kaybedilen 27 milyon (!) Yurttaş. 1917'den 1953'e kadar olan dönem "sosyalist inşa sürecidir". Savaşlar haricinde 1929'da dünya genelinde yaşanmış olan ekonomik buhran var. O dönemde dünya üzerinde farklı sistemle yönetilen tek ülke Sovyetler idi. Bu durumdan dolayı emperyalistlerin hedefinde olan; gerek doğrudan gerekse dolaylı yoldan yıpratılmaya çalışılan bir ülkeden söz ediyoruz. Bir ilkokul bilgisi olarak: tarih dönemin şartlarına göre değerlendirilir.

    Sovyetler'in Marksizme katkısı leninizm ve stalinizmdir.

    Özetle Lenin, Marx'ın kendiliğindenci tavrını geliştirerek yığınlar üzerinde bir itki oluşturmuştur. Bunun dışında öncü parti teorisi vardır. Leninizm, çağımızın marksizmidir.

    Mevcut düzenin insana yaptığı en büyük zulüm, bireye geleceği yaşamış gibi çıkarımlar yaptıracak şizofrenik bir algıya ulaştırmasıdır. :)

    Bir kimse köle doğdu diye suçlanamaz; ama özgürlük uğruna savaşımdan kaçmakla kalmayıp köleliğini haklı bulan ve onu öven bir köle, haklı olarak, öfke, tiksinti ve nefret duyguları uyandıran bir aşağılık parazit, bayağının bayağısı bir köledir. 

    V.i Lenin.
  3. marksizm; dul bir kadınla flört etmek gibidir. yes comrades, kesinlikle öyledir.

    başlarda yeni birini tanımanın verdiği heyecanla yeni taşınılan evin bomboş odalarında koşuştumak gibi kolaydır, etrafta hiç eşya olmadığı için kırılması gibi riskleri yoktur.

    zamanla eşyalar taşınmaya başladıkça kırılmasınlar daha dikkatli davranmak zorunda kalırsınız ve karşılıklı gizlenen foyalar ortaya çıkar. senin içeri çektiğin göbeğin zamanla ortaya çıkar dikkat çeker, onun sarkmaya başlayan göğüsleri göze batmaya başlar gibi.
    iki tarafın da dikkatli davranmak zorunlulukları, ilişkide aldıkları keyiften daha fazla olduğu için kısa sürede biter.

    ergen çağlarda iyi görünen marksizm de ilerleyen zamanlarda hayat gailesine karışınca yerini liberalizmin kollarına bırakır ve bir bakmışsın ki ikea'nın kasasında kredi kartı hangi alışverişe kaç taksit yapıyor diye bakıyorsun.

    işte bunlar
  4. marksizm, dünya üzerindeki yaşamı ve toplumsal ilişkileri kavramak için bilimsel bir yöntem olan diyalektik materyalizmi kullanan bir ideolojidir. her ideoloji gibi sevenleri ve sevmeyenleri mevcuttur. doğru anlamak için uğraşanlar olduğu kadar aslında hiç olmadığı halde dogmatikleştirerek yanlış anlayan ve dolayısıyla yanlış yorumlayıp, üstüne yanlış hayata geçirmeye çalışanlar da olmuş ve olacaktır. elbette bu çağda üretilmediği için geliştirilmesi ve gözden geçirilmesi gereken yönleri vardır. zaten diyalektik yöntem bize bu olanağı sunduğu için marksizm eski ama eskimeyen bir öğretidir.

    komünist manifesto'nun 169. yılında; marksizm, doğru yorumlandığı ölçüde hala insanlık için dünyayı kavramak için çok önemli bir araç; sınıfsız, sömürüsüz ve eşitlikçi bir dünya mücadelesinde olanlar için ise vazgeçilmez olmaya devam etmektedir.

    yazdıklarım belki de can sıkıcı bir tekrardan başka bir şey değil. ama yukarıda okuduklarım içimde bunları yeniden yazma istediği doğurdu. belki aramızda kendini küresel kapitalizmin kucağına bırakmamak için direnenler de vardır kim bilir.