1. "bir gün, dört çocuğumun da derilerinin rengi ile değil de kişilikleri ile yargılanacağı bir ülkede yaşayacaklarına dair bir hayalim var. ^:i have a dream that my four little children will one day live in a nation where they will not be judged by the colour of their skin, but by the content of their character.^"
    one
  2. sık sık da martin luther king jr. ile karıştırılıyor sanırım. pek okuma da sevmiyoruz malum. ^:martin luther king jr. has a dream^
    one
  3. "gazabım, tanrının gazabıdır. tanrı, düşmanlarımı, sesimi daha yüksek çıkmaya zorlamak için kullanıyor. onlar yeter diyene kadar konuşmalı, bağırmalı, çığlıklar atmalıyım."

    luther, başkaldırının tarihteki en önemli figürlerinden biridir belki de.

    1517'de "doksan beş tezi"ni wittenberg'teki bir kilisenin kapısına astığında hakkında ne düşünülmüşür dersiniz. o dönemde papa'nın oteritesini sorgulamak bir akıl noksanlığı mıydı? katolik klisesini eleştirme cüretini daha da önemlisi cesareti nereden bulmuştu? bunu mantık çerçevesinde değerlendirmeye kalktığınızda içinden çıkamazsınız.

    luther, bu akıl noksanlığı ve deli cesareti ile ihtiyacı olana verilmesi gereken paraların, endülijans dağıtımı karşılığında kiliseye verilmesini ve papa'nın servetini eleştiriyordu astığı bildiride. luther, wittenberg üniversitesi'nde teoloji profesörüydü ve seçtiği yöntem de ortaçağ akademik camiasında geleneksel bir yoldu. ancak yarattığı etki proteston reformu ve protestan kilisesinin temellerini atması açısından olağanın oldukça dışındaydı.

    önce ortadoksluğun savunucuları tarafından sapkınlıkla suçlandı. kiliseyi suistimalden arındırmaya çalışırken kendini bir anda kilise düşmanı ilan edilmiş olarak buldu. sonra arkasındaki desteğin arttığını gören kilise uzlaşı yoluna gitmeyi denedi. luther geri adım atmadı. sıkıcı olabilecek serayları bir kenara bırakırsak, 1519 yılında halka açık gerçekleştirilen bir tartışma sırasında tuzağa düşürülerek tüm düşüncelerini açıkça dile getirmek durumunda bırakıldı. esas yetkinin kilise ya da papa'da değil incilde olduğunu söylüyordu luther. papalık bir zenginlik makamı haline gelmişti. herkes kendi rahibi olabilir ve kutsal metinleri kendine göre yorumlayabilirdi.

    kiliseden aforoz edildiği 1521 yılına kadar bu söylemlerine artan bir tonda devam etti.
    one
  4. hakkında ayrıca bir wikipedia bilgisi:

    "1529 senesinde önce batı medeniyetini islam tehlikesinden korumak için türklere karşı savaşmanın her hıristiyanın üzerine vazife olduğunu bildiren bir eserden ^:türklere karşı savaşta^ sonra, hıristiyanlığın temel inanç ve doktrinlerinin soru-cevap şeklinde öğretildiği küçük ve büyük kateşizm"i yayımladı. üç yıl sonra nürnberg dini barış komitesi, alman protestanlara özgürlük tanıdı."

    bunu gören, 95 tezini yok sayarak salt islam ya da türk düşmanlığı olarak algılayabilir tabi.

    ayırca kiliseden aforoz edildiği yıl, fikirlerinden dönmesi istendiğinde;

    "kutsal metinler ve akıl yoluyla ikna edilmediğim sürece papalar ve konsillerin otoritesini kabul edemem. zira bunlar kendi aralarında çelişmekte ve benim vicdanım da sadece tanrı'nın sözüne bağlıdır. bu sebeple hiçbir görüşümden dönmüyorum çünkü kişinin vicdanına rağmen yazdıklarını inkar etmesi doğru ve güvenilir olmaz. tanrı yardımcım olsun".
    one
  5. bir martin luther king değildir. çünkü hayali olan martin luther king'dir.
  6. luther’in öğretisinin dayandığı düşünce, iman yoluyla aklanma idi. katolik öğreti, bilindiği gibi, tanrıyı, insan eylemlerinin yüce yargıcı olarak sunuyordu; ve, bu tanrı, korkunç derecede soğuk ve kaygısızdı. müminler, tanrı korkusu içinde, kurtarıcı yanında şefaatte bulunsunlar diye, bakire meryem’e ya da ermişlere güvenip kendilerini bırakıyorlardı. luther, şu görüşten hareket ediyordu: mümin, ne denli az olursa olsun, tanrıya yaklaşmakta mutlak olarak güçsüzdür. sonsuz olarak yetkin tanrıyla, ilk günahla lekelenmiş insan arasındaki zıtlık öylesine giderilemez durumdaydı ki, luther, «ermişlik»e -ne ölçüde olursa olsun - ulaşmak yolunda her türlü girişime bir küfür olarak bakıyordu. böylece, insanın kendisi, kendi kurtuluşu için hiçbir şey yapamaz: ve bu kurtuluş, iyi eylemleri için insana sunulmuş bir «ödül» de değildir. kadiri mutlak, sonsuz derecede rahman ve rahim olan tanrı kurtuluşa götürür; ve onun için insanın nitelik ve değerlerinin hiçbir hükmü yoktur insanlığın kurtuluşu. tanrının oğlu isa’nın, bütün insanlar adına acı çekmesiyle sağlanmıştır.

    luther, müminden, bu özveriye, imanıyla katılmasını ister yalnız. kurtuluş, sadece tanrısal yargılamanın bir sonucu olduğu için, müminin «güzel eylemler»i boşunadır. kurtuluşu, bu iyi eylemlerde, yani kilise’nin kurallarına, giderek sofuluğun dış görünüşlerine uymada gören katolikliğin 180 derece zıddıydı bu düşünce. böylece, iyi eylemlerin ödülü diye ortaya çıkan katolik yorumunu reddederek, luther, incil’le ilgili kendi yorumunu yapar: tanrının, katılmasını beklemeksizin, insana bahşettiği sonsuz yarlıgama, iman bile, bir değerlilik, bir onur değildir. yeni bir «bağışlama» doğuyordu bundan. tanrıdan gelen ve insanlara ruhbanın eliyle götürülen «bağışlama», luther’in anladığı biçimiyle, müminin vicdanında sürekli hazır bir güç haline geliyordu; bu güç, yine kişide her zaman varlığını sürdüren ilk günahla mücadele etmesi olanağını sağlıyordu ona, giderek kurtuluşa erişmesini. luther’in öğretisi, -insanın tanrı karşısındaki tutumu olan- imanı, müminin iç dünyasındaki bir durum, açıktan açığa bireysel bir iş haline getiriyordu: mümini, kilise kurallarının tüm baskısından kurtarmak, çoğu kez külfetli ve masraflı iyi eylemlerde bulunmak borcundan, kısaca, imanı temsil eden kilise’nin önünde «değerler»ini arttırmak borcundan azat etmekti bu. ve sonra, iman, isa’nın bütün insanlığın kurtuluşu adına çektiği acıya inanan mümine tanrıca verildiğinden, kilise, tanrıyla mümin arasında tek aracı olduğunu ileri süremeyecekti artık; bunun gibi, ayinleri yönetenlere de, tanrının bağışlamasını kabul edip, onu, tanrıya ulaşması için günahkâra götüren tek hıristiyanlar olarak bakılamayacaktı bundan sonra. luther’in kilisesinde, rahibin yerine papaz geçmişti. onun rolü, özel bir hazırlanışla, tanrı kelâmını müminlere taşımaktı; ama, hiçbir şey, onu, inananlar topluluğunun öteki üyelerinin üstüne çıkaramazdı. luther’ci ilahiyata göre, «tanrı, insana doğrudan doğruya hitap eder»; onun kelâmını taşıyan da, kutsal kitap’tır. ikinci temel dogma çıkıyordu bu durumdan: kutsal kitap, imanın tek kaynağıdır. kutsal geleneklerin yanılmaz olduğu gerçeğinin, bir başka deyişle, «kilise babalarının yazdıklarının reddedilmesi demekti bu; konsil kararlarıyla. papalık bildirilerinin de. bütün bunlar, diyordu luther, katolik öğretinin söylediğinin tersine, yanılmazlıkları söz konusu olmayan insanların eseridir. bu yazılarda, böylece havli yanlış, hâttâ dine aykırılıklar vardı bu sonuçlar. katolik kilisesinin geleceği için pek çarpıcı idi; çünkü, katolik uygulamada. kutsal kitabın uygun görmediği, haklı çıkarmadığı her şeyi reddediyordu. ona, protestan kilise denmesi de bu yüzdendir. luther’cilik ermişlere, suretlere tapmayı, diz çöküp yalvarmayı ve haç çıkarmayı, mihrabı ve çileyi reddediyordu
  7. i have a dream

    edit: tabiki biliyorum bu martin o martin değil ancak başlık sadece "martin luther" yani 16. yy da kiliseye başkaldıran mı yoksa ırkçılığa karşı abd de başkaldıran mı belirtilmediği için bence bu sözü yanlış yere yazmadım...