mehmet akif ersoy

Kimdir?

mehmet âkif ersoy, (doğum adı: mehmet ragif, 20 aralık 1873 - 27 aralık 1936), baba tarafından arnavut, anne tarafından özbek asıllı türk olan cumhuriyet dönemi şairi, veteriner hekim, öğretmen, vaiz, hafız, kur'an mütercimi, yüzücü, milletvekili. türkiye cumhuriyeti'nin ulusal marşı olan istiklâl marşı'nın yazarıdır. "vatan şairi" ve "milli şair" unvanları ile anılır. çanakkale destanı, bülbül, safahat en önemli eserlerindendir. ii. meşrutiyet döneminden itibaren sırat-ı müstakim (daha sonraki adıyla sebil'ür-reşad ) dergisinin başyazarlığını yapmıştır. kurtuluş savaşı sırasında milletvekili olarak 1. tbmm'de yer almıştır. yaşam öyküsü mehmet âkif ersoy, 1873 yılının aralık ayında istanbul'da, fatih ilçesinin karagümrük semtinde sarıgüzel mahallesinde dünyaya geldi. nüfusa kaydı, babasının doğumundan sonra imamlık yaptığı ve âkif'in ilk çocukluk yıllarını geçirdiği çanakkale'nin bayramiç ilçesinde yapıldığı için nüfus kağıdında doğum yeri bayramiç olarak görünür. annesi buhara'dan anadolu'ya geçmiş bir ailenin kızı olan emine şerif hanım; babası ise kosova'nın ipek kenti doğumlu, fatih camii medrese hocalarından mehmet tahir efendi'dir. mehmet tahir efendi, ona doğum tarihini belirten "ragif" adını verdi. babası vefatına kadar ragif adını kullansa da bu isim yaygın olmadığı için arkadaşları ve annesi ona "âkif" ismiyle seslendi, zamanla bu ismi benimsedi. çocukluğunun büyük bölümü annesinin fatih, sarıgüzel'deki evinde geçti. kendisinden küçük, nuriye adında bir kız kardeşi vardır.


  1. en can alıcı dörtlüğüdür benim için:
    umar mıydın: cemâ'at bekleyip durdukça minberler,
    dikilmiş dört direk görsün, serilmiş bir yığın mermer?
    umar mıydın: tavanlar yerde yatsın, rahneden bîtâb?
    eşiklerden yosun bitsin, örümcek bağlasın mihrâb?
  2. çok meşhur bir ayarı var. birileri küçümseyerek sorar;

    -siz baytar mısınız?
    *evet, bir yeriniz mi ağrıyordu?
    abi
  3. ruhu şad olsun. böyle şairlerde varmış dedirten kişi.
    gundi
  4. yaşamına herkesi hayran bırakacak düzeyde vatansever bir şair.
  5. fesmiş ne fesi yahu! bu toprakların yetiştirdiği en büyük şair ve aydınlardan birisi olan, rol model olarak addettiğim merhuma yapılan zulmün tarifi mümkün değildir. okudukça hicap duyuyor, yazdıkça içleniyorum. rahmetlinin hayatını hasbe-l beşeriye tarafsız bir kalemden okuyunuz.
  6. hakkında okunması gereken birkaç eser :
    sezai karakoç - mehmet akif
    nurettin topçu - mehmet akif
    mithat cemal - mehmed akif
    ve son olarak dücane cündioğlu - bir kur 'an şairi mehmet akif...
  7. -türkiye cumhuriyetinin tarihinde çok önemli yapı taşlarından biridir. aslen arnavutdur kendisi, ama milli marşımızda geçen 'ne mutlu türküm diyene!' sözüyle gerçek türk olmak ile ilgili vurguyu ve gerçeği çok iyi özetlemiştir.

    -milli marşımızın şairi olması dışında bir baytardır aynı zamanda. hatta kendisinin baytar olması sebebiyle dalga geçmeye çalışan birinin 'siz baytar mısınız?' sorusuna 'hayırdır bir yeriniz mi ağrıyordu?' diyerek soruyu sorana psikolojik can çektirmiştir.

    -istiklal marşının kabul edilmesiyle kazandığı 500 lirayı başta kabul etmemesine rağmen almak zorunda kalmış ve parayı hastanede yatan gaziler için harcamıştır.

    -bilen bilir kendisi milli yüzücü ve neyzen tevfik in çok samimi arkadaşıdır.
  8. mehmet akif kadar ızdırabını kelimelere yansıtabilen insan yoktur benim gözümde. ızdırap insanı.
  9. istiklal caddesindeki mısır apartmanında vefat ettiğini etmiştir. ayrıca kabri de ankara'daki tacettin dergahı`nda değil istanbul`dadır.
  10. safahat’ı okurken bir bölüm dikkatimi celbetti. mehmet akif isim vermeden muhtemelen köy mektebine gelen muallime vermiş veriştirmiş. hal ve hareketleriyle epey kızdırmış bizim şairi.

    köylü câhilse de hayvan mı demektir? ne demek!
    kim teper nimeti? insan meğer olsun eşşek.

    koca bir nâhiye titreştik, odunsuz yattık;
    o büyük mektebi gördün ya, kışın biz çattık.

    kimse evladını cahil komak ister mi ayol?
    bize lâzım iki şey var: biri mektep, biri yol.

    neye türk’ün canı yangın, neye millet geridir;
    anladık biz bunu, az çok, senelerden beridir.

    sonra baktık ki hükûmetten umup durdukça,
    ne mühendis verecekler bize, artık, ne hoca.

    para bizden, hoca sizden deyiverdik.. o zaman,
    çıkagelmez mi bu soysuz, aman allah’ım aman!

    sen, oğul, ezbere çaldın bize akşam, karayı..
    görmeliydin o muallim denilen maskarayı.

    geberir, câmiye girmez, ne oruç var, ne namaz;
    gusül abdestini allah bilir ammâ tanımaz.

    yelde izler bırakır gezdi mi bir çiş kokusu;
    ebenin teknesi, ömründe pisin gördüğü su!

    kaynayıp çifte kazan, aksa da çamçak çamçak,
    bunu bilmem ki yarın hangi imam paklayacak?

    huyu dersen, bir adamcıl ki sokulmaz adama..
    bâri bir parça alışsaydı ya son son, arama!

    yola gelmez şehirin soysuzu, yoktur kolayı.
    yanılıp hoşbeş eden oldu mu, tınmaz da ayı,

    bir bakar insana yan yan ki, yoz olmuş manda,
    canı yandıkça, döner öyle bakar nalbanda.

    bir selam ver be herif! ağzın aşınmaz ya.. hayır,
    ne bilir vermeyi hayvan, ne de sen versen alır.

    yağlı yer, çeşmeye gitmez; su döker, el yıkamaz;
    hele tırnakları bir kazma ki insan bakamaz.

    kafa orman gibi, lâkin, o bıyık hep budanır;
    ne ayıptır desen anlar, ne tükürsen utanır.

    tertemiz yerlere kipkirli fotinlerle dalar;
    kaldırımdan daha berbâd olur artık odalar.
    .
    .
    .