1. beklemek..

    mektup..

    size bir masal yazayım da öyle anlatıyım bunu.

    bir yolcunun hikayesini anlatmak lazım. bir kasaba; hiç varolmamış ve yok olmayacak bir kasaba. kış. gündüz güneş gece ay üşüyor. bulut mu? kaçmış, durur mu hiç! yıldızlar geceleri kuşlar gündüzleri sararmış. karların beyazından çakmak taşı gibi parlayıp sönen ıraklar gözçıbanı gibi batar dururmuş. gel zaman rüzgar git zaman tipi olmazsa ne komşu hal sorarmış ne muhtar. bir kovuk bacasının gri dumanını görürmüşsünüz. sonra bu varolmamış ve yokolmayacak kasabanın yangın kadar sıcak yürekli teyzeleri, kereste gibi kolları olan dedeleri, onlardan az küçük amcaları, barut alevini andıran veletleri varmış. tek gözünü kapatabilen avlanır ormandan kesilen nenem yaşında kızılçamların reçinesi ocağa damlarmış. vargelen desen yokmuş. yol mu? ne yolu? ayak yolu bile zormuş.

    bu kasabada bir garip sıpa ile ormanın koynuna sığınmış, cihan-ı celil bile görmemiştir, bir ceylan yaşarmış. kasabanın eteği ormanın şalvarına değerken bu sıpa ile -muazzam-ül düvel bile böyle aşk görmemiştir- bu güzeller güzeli ceylan devran dedenin elma bahçesinden geçip oyluktaki suyun başında durur şarkılar söylermiş. bütün kadim yaşayanlar bir ab-ı hayat şerbeti içmiş gibi bu sıpanın iç dağlayan türküsüne içlenirmiş. şimdi dedik ya sana tek gözünü kapayan atar kurşun, sanma ki vururlar! aşk eylerler! kuş eylerler! hoş eylerler! çüş eylerler!

    ceylan bir salkım söğüte benzer. alev kavağı gibi hışırdar. güneşin doğuşu sanırsın boynunu. islak burnu bir tren bacasıdır. seri seri üfler neyi. çok yaklaşırsan duyarsın kalbinin gülüşünü. boynuna sarılmaya kalkma sakın!! yarin gözleri değerse yarına kalmaz çözüm. bir gözü vardır ceylanın sıpa anasının gözüdür ama pısar kalır. kirpikleri buğday nasıl rüzgara efendim derse, tıpkı onun gibi boynunu büker.

    sıpa desen fesleğen kokar nefesi. cana benzer. pulpuldur burnu. en eşsiz çiçekleri koklamıştır. sesi tambur gibidir. her dokunuşu dokunur. daha çok methiye düzülür sıpa için ama hacet yoktur.

    bir gün sıpa ile ceylan karların üstüne uzanmış yapraksız kavakların çatısı altında eyleşirler. eyleşirler dediysek hooop. aklına kötü bir şey gelmesin! aslı kereme leyla mecnun'a ne eylediyse odur hakkı. ceylan güzelliğini kelam eder sıpa tamburun kürdili makamlarına değer öyle cevap verirmiş. yine böyle bir gün sıpa doğrulmuş yerinden demiş ki "ah ulen ömrüm bir gün sen de biteceksin! ne istersin benden de almazsın şu sefil canı." ceylan dinlemiş. sıpa öyle bir söylemiş ki türküyü kuşlar içlenmiş ağaçlar titremiş. kuşlar ömrünü vermek istemiş sıpaya. ormanların yansıdığı göllere benzer gözlerini kırpmış ceylan. öyle naif öyle peri gibi açmış ağzını. "senin bir yaprak kadar daha fazla yaşayacağını bilsem hemen şimdi veririm bu canı." ceylan daha sesi daha yerdeki karlara değmeden sarılmış sıpaya. sıpa bir daha içlenmiş. bir kere daha vurmuş tambur gibi söze;"ey ömrüm az önceki arzumu toz eyle. ben n'eylerim sevdasız şu yeryüzünü. ömür benimse ver sen de şu sevdiğime."

    ömür yollarda kalmış. kar kapatmış yolları ya!? yani ne sıpayı duymuş ne ceylanı. duysa bu güzelliğe ömrünü verir bu yaşamları ölümsüz kılarmış. ömürsün vallasen. yolda kalmış da duymamış. kışın ortası ya bu! bizim sıpa ve ceylan aşk içinde yanıp tutuşurken, sıpanın türküleri ceylanın kelamları derken gün geçer zaman kar tanesi gibi düşüp birikmiş. eeee sevda dediğin de birikir. hem karlar gibi birikir. yamaçtaki karlar gibi. bazen çığ olur kocaman büyür. salar kendini. sevdası yığılıp birikmiş! bizim sıpa bu ya kış mış dinlememiş aklına karpuz kabuğu girmiş. eee nasıl olmuş anlayın artık canım. sevdasına yenilmiş. çıldırırcasına sevdiği ceylandan ayrılma korkusu ayrık otları gibi sarmış her yanını. ne türkü söyleyebilmiş artık ne de yüreğinin sesini duymuş. ceylan masum bir bebek gibi kendini sıpaya adamış. ne var ki zamanla eskisi gibi olmadığını anlamış. üzüntü keder derken ceylan kasabaya otuz geliyorsa on beş gelir olmuş. on gelir olmuş. beş gelir olmuş. susuz atlar gibi yorgun, mahkumlar gibi durgun olmuş. kasaba da farketmiş belki bu durumu ama kimsenin elinden bir şey gelmezmiş.

    bir vakit gelmiş ki ceylan ormanın şalvarından dışarı adımını atmamış. sıpa çok aramış onu da bulamamış. sonrası hep eski günleri düşünüp durmuş. elma bahçesinde aynı yerde anımsarmış. uzunca bir süre orada beklemiş. sıpa beklemekten bir hiçbir vazgeçmemiş. bir gün ceylan gelir de ona iki kelam eder o da buna tamburun mahzunuyla yanıt verir diye.

    bu masal gibidir işte mektup beklemek. böyle bir güzelliğe kavuşmaktır ya o mektubun gelmesi, gelene kadar eski mektuplar vardır elinde. tekrar tekrar okursun. bitmez okudukça. geldiğinde ise tıpkı sıpa gibi düşünmeden edemezsin ya bir daha gelmezse diye. bazen olur ya öyle. bu güzelliklere sıkı sıkıya sarılma isteği ondandır hep. kıymetini bilmek gerekir. sıkı sıkıya sarılırken boğup yok etmemek gerekir. masalı ben yazdım. aklıma mektuplara dair ve onu beklemeye, kaybetme korkusuna dair ne varsa böyle özetleyebildim. metafor var yani. karlı kapalı yollar var ki içinde ne olduğu bilinmesin. gönderenle alan arasında kalsın. dışardaki insanlar bilsin mektuplaştığını ne olacak, onlar da hayatınızın bir parçası. mutluluğunla mutlu olsunlar.

    mektup bekleyen herkesin o an'a kavuşması dileğiyle.
  2. asker de nisanlimdan bekleyecegim sey.
  3. beklerken beklediğini farketmemektir. her seferinde sona ereceği kaygısı vardır evet. okurken bu ne güzel tespit dedim. evet bazen eski mektuplar okunarak ezberlenir. hatırlamaktan daha ileridedir bu.
  4. baya keyifli, heyecanlı, sonunda yazan "uzaklardaki en yakının..." cümlesine değen bi bekleyiş.