1. hikayesi şu şekilde olan deyimdir.

    orta anadolunun hemen her şehir ve kasabasında mahalle fırınları vardır. evlerde, dört kulplu büyük teknelerle hamurlar yoğurulur. her evin nüfusuna göre haftalık ekmek yapılır.akşam olunca bu fırınlara evlerden çömlekler, büyük tencereler, güveçler ve benzeri kaplar içinde, keşkek, işkembe, paça, nohutlu et, mercimekli et gibi pişmeleri uzun süren ve kuvvetli ateş isteyen yiyecekler gönderilir ve sabaha kadar güzelce pişerdi.sabahleyin herkes fırına koşar, akşamdan koyduğu keşkeği veya etli mercimeği alıp sofrasına getirirdi.

    mahallenin birisinde genç bir kız, komşularından güzel bir delikanlıya aşık olmuş. delikanlı da kıza tutukmuş. fakat muhit küçük, etraf dedikoducu olduğundan bir türlü buluşup konuşamazlarmış. fırına keşkek, paça veya mercimek koyalım diye her gün akşam üzeri kızcağız anasına yalvarırmış. anasının gönlünü edince, mercimek çömleğini kaptığı gibi akşamın alaca karanlığında evden çıkar, tenha bir köşede kendisini bekleyen oğlanla buluşup, hasret giderirmiş.

    bir akşam üstü iki aşık o kadar muhabbete dalmışlar ki, mercimek çömleğini kızın omuzundan alan delikanlı, kızla beraber fırının kapısına kadar gelmiş. içerideki kadınlar görüp gülüşmüşler ve ertesi gün dedikodu almış yürümüş:

    "ahmet efendi'nin zeynep ile hasan ağa'nın kâmil dün akşam üstü mercimeği fırına vermişler."