1. son günlerde kafamı meşgul ediyor.
    basit ama kaliteli yaşa gibi bir anlayışa sahip.
    pele "futbol basit bir oyundur" ama "basiti oynamak zordur" der.
    minimalizm de öyle bir şey sanırım
    basiti uygulamak zor olabiliyor.
    sadeliği sadece gardrop, kılık kıyafet vb olabildiği gibi
    insanın dilini sadeleştirmesi de olabiliyor.
    mail kutusundan, sms'lere kadar uzanan bir yol.
    benim ekşi sözlük'ten youreads'e geçişim dahi minimalizm etkisi nedeniyle oldu.
    gereksiz kalabalıklar, uğultular, belki etken oldu.
    bir çeşit televizyondan vazgeçme eşiği kendini kitaplara verme, haberlere, dizilere sırt çevirme, seyretmek istediğin kaliteli yapımları seçme hepsi bir yerde bizim elimizde.
    bu yüzden kendime uygun bir yol minimalizm. bakalım çalışmalar devam edecek, yolun başındayız.
  2. yaşam tarzının tam orta yerine monte etmek gerek. yeme içmeden tutun da kılık kıyafete varana kadar. gereksiz makyaj harcamaları da buna dahil. ^:bu konu da ayrıca irdelenmeli ya..^

    ama dala daha anlayamadığım bir durum var yeni evlenecek çiftlerde.. bugün bu tarz konularla ilgili site ve forumlara bakarsanız demek istediğimi de sanırım daha iyi anlarsınız. gereksiz bir ev düzenlemesi ve çeyiz alış verişi. lüzumsuz içi sırf göstermelik amaçlı doldurulmuş odalar. yaşam alanında rahatlıktan kasıt nedir, bunu bir sorgulamak ve uygulamak gerekiyor. çantamdan örnek vereyim; ne kadar büyük olursa o kadar içine girecek ihtiyaç adı altında eşya oluyor ağırlık yapacak. durum ev için de geçerli. afaki tarzlarda ve eşek yüküyle alınan eşyaları, süs malzemelerini bu bağlamda anlamıyorum. çocuklarınıza sadece alanlar sunmanız gerekirken, farkında olmadan alanlarını daraltıyorsunuz.

    illa çocuk olmasına da gerek yok, kendiniz için de daha sade alanlar oluşturabilirsiniz. sürekli şikayet etmek yerine istifçilikten kurtulmak gerek sanıyorum.
  3. müzikteki öncüsü eric satie'dir. açıkçası, sevmem.
  4. mimarideki, müzikteki yansımaları ile değerlendirebilecek düzeyde değilim minimalizmi; malum iflah olmaz bir istifçiyim ben...yaşam tarzında minimalist olan insanlara gıpta etmenin ötesine -henüz- geçemedim.

    bir süredir elimde olmadan kendimle kıyasladığım ve her maça 3-0 hükmen mağlup başladığım bir arkadaşım var; hükmen mağlubiyetlerimin nereden geldiğini de biliyorum hani; idmansızlık, maça konsantrasyon sorunu, prim tartışmaları değil...minimalizmle istifçilik arasındaki derin uçurum...

    bugün evinden taşınsa tüm eşyaları üç bavul(muş), doğrudur...geniş bir kitaplık, devasa bir film arşivi, bunları nereye sığdıracağım diye dert edeceği küçük ya da büyük bağlar kurduğu 'objeler' yok hayatında...berjer nedir bilmez mesela, lambader, zigon...ne ola ki?

    ben küçük evlere sığmanın doktorasını verebilecek düzeydeyimdir; atarak, kurtularak, paylaşarak değil; istifleyerek, maddi varlığından vazgeçersem manevi bağıyla da vedalaşırım korkusuyla hem de...okunan kitaplar, dergiler saklanır, filmler kutularda özenle uyutulur...şimdi taşınayım desem ne bavulu kamyon gerekir kamyon... diz yapan pijamalar, yakası kaymış t-shirtler bile atılmaz; önce birkaç kez elden geçirilir, sonra tekrar vakumlu hurçlara yerleştirilir, havasını çekince az yer kaplamaları vicdanda bir nebze rahatlama yaratır... ve açtığım her boşluğa itina ile yenilerini yerleştiririm, hangi tuhaf markanın indirimi var bilirim ben.

    ben bir ara okumalı, bir ara izlemeli, bir ara mutlaka görmeli diye kitapları, filmleri ve dahi gidilecek yerleri kafamda istiflerken minimalist benim okuduğumun, gördüğümün on katını izlemiş, okumuş, çoktan keşfetmiştir...

    hayatla bağlarımızı maddeler değil deneyimler üzerinden inşa edersek belki bir çıkışı var bu işin...minimalizm iyidir, olabilene...

    şu şiir ile başlamak gerek:

    çok sahiplenmeden, çok ait olmadan yaşayacaksın.
    hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,
    hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
    ilişik yaşayacaksın. ucundan tutarak…
    mesut
  5. bir japon tv kanalı olan nhk world'ü izlemeyi alışkanlık haline getirdiğimde farkında olmadan minimalist bir yaşama doğru geçiş yaptığımı farkettim.

    minimalist yaklaşımı sadece üç beş eşyam olsun, gerisini çöpe atarım kafam rahat olur gibi düşünmeyin. eğer o zihin dolu ise isterseniz tüm mal varlığınızı satın, egonuz ve hayallerinizin pis kokusu size yeterince kalabalık olacak ve rahatsızlık verecektir.

    - önce zihninize getirin bu felsefeyi, mesela çalışma hayatınıza. iki üç işi birden yapmaya çalışmayın, dilimlere zamanlara bölün. (pomodoro tekniği)

    - herkesi yargılamayın. zihninizin bağırtısında bir olumsuzluk yükseleceği zaman susturmaya çalışmadan onunla ilgilenmeyin, izin verin gitsin.

    - çok konuşmayın. cidden az konuşup belirli olayları içinizde yaşadığınızda daha sakin ve dingin bir zihne ulaşacaksınız.

    - yapıcı eleştiriler kurmaya çalışın ve daima sahip olduğunuz şeyler için şükredin.

    çoğu psikolojik rahatsızlığın tedavisini minimalist bir yaşamı çevrenize ve zihninize entegre ederek bulabilirsiniz.
  6. minimal denince aklıma kaft'ın tasarımları geliyor
  7. bir sanat akımıdır esasında, ancak çokça zen felsefesinden etkilenmiştir.

    zen felsefesi ise insanın daha az karmaşa içinde yaşamasını, ve iç çatışmalarını çözmeye çalışır,

    bunun için egomuzu azaltmaya çalışır ve dışarıdaki kaynaklara olan ihtiyaçlarımızı azaltmayı hedefleriz.

    bu keşmekeş hayatta bu mümkün müdür? belki, ama işin güzel tarafı buna yüzde yüz uymamız gerekmemekte, aşama aşama da daha minimalist bir yaşama geçebiliriz. beynimizi bombardımana tutan televizyondan uzak durup kitap okuma, meditasyon, egzersiz gibi şeylere yönelebiliriz. sürekli tüketmek yerine kendimize harcamanı kıs diyebiliriz. daha az konuşup daha çok dinleyebiliriz.

    daha mutlu bir hayat mümkün.