• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (7.00)
mübarek kadınlar - gaye boralıoğlu
anlatılan her şey gerçeğin bir eksiğidir;
ya da beş altı fazlası. sahiden olanı
on ikiden vurmak imkânsız bir şey.
on ikiden vurup ne yapacağız, o da ayrı konu.
yine de içimden bu hikâyeyi olduğu
gibi anlatmak geliyor şimdi.
akşam çökünce kaybolan ışıklar, tavuk didenler, önceden ıslatılan pirinç, avuç içi kadar ev. bulutsu eller, haylayf plajı’nda bir bahçe katı. nurhayat’ın kirpikleri, nurhayat’ın diyorum, badem gözleri...
ayykıraca nehesimm kalvasa vileee,
elleri ızanır ıldığınn yereee...
önündeki boşluğu yuvarlayanların, insan kalmaya
çalışanların hikâyeleri. beyaz fayans, kara delik.
gaye boralıoğlu’ndan...
dikenli, düştüğü yeri yakan, ustaca.


  1. gaye boralıoğlu’nun mübarek kadınları’ını okurken orada bir yerde olmak istiyorsunuz. bacağını toprağa, ismini gizlediği geçmişine, sevinçlerini kara deliklere uğurlamış, tavukları nasıl dittiğini anlatan kadınların yanında. kelimelerle süslenmeye ihtiyaçları yok, hiç olmamış. her bir öykünün daha ilk satırında çekiyorlar sizi kuyularının içine… kuyuda boralıoğlu’nun öykü dilinin muazzam güzelliği içinde yeniden ve yeniden okumak istiyorsunuz. ve işte boralıoğlu’nun yapmak istediği gibi siz de onların ellerini tutmak, saçlarını okşamak istiyorsunuz. mükerrem bey’in karısı, pilavcının karısı, tuvalet temizlikçisi saime, bütün poğaçalardan daha güzel olan semiha, harun’un yurdu olan çocukluğunun altın günlerindeki tek mücevheri nurhayat, kendisini notalardan mi’ye benzeten hatice, pepuk kuşu’nun ülkesinden koparılan xece, “güzel büyük kalabalığı” seyreden vitrin mankeni ve diğerleri... onlar gaye boralıoğlu’nun da deyişiyle sahiden “eli öpülesi, mübarek kadınlar...”