1. modern toplumun insanlar üzerinde oluşturduğu "mutlu olma zorunluluğu hissi". birçok insanın bu zorunluluk yüzünden mutsuz olduğu bir kenara bırakıp bu his neden çıktı, nasıl çıktı onu düşünelim derim.

    kanaatimce antik yunanda felsefecilerin haz ile kapattığı, ortaçağda da din ile boşluğu doldurulan hayatın anlamı arayışının bu yüzyılda tam olarak yerine bir kavram bulunamaması.

    antik yunanda hazzı yaşamak daha kolay. çünkü pek bir şey katamıyorsun hazza. yani tüm hazlar ulaşılabilir, çeşitlilik yok. insan ömrünün sonuna hazla ulaşması çok yüksek. ama devrimizdeki çeşitlilik, yapılacak şeylerin çokluğu ve yapmam istediğin şeyler için yapman gerekenler. bunu yazarken bile yorulan ben ve benim gibiler için çok zor. yapılması gereken şeylerin haz vermeyeceği belirgin ve devrimizde hiçbir şey için net konuşamayız. romaya sabah uçak bileti almanız sabah uyuyakalmayacaginiz anlamına gelmiyor. çeşitlilik hazzi yoruyor. bu yüzden insan sakinleşmek ve yerleşmek istedi ve ortaçağa geldik.

    hazları yaşamak için uğraşırken hazsız kalacağını anlayan bireyler yüce bir amaç için yaşadıklarını düşünmeyi seçtiler.

    bu dünya boş bir dünya. burasi sınav yeri. asıl iş cennete gitmekte. bir kulübe de yaşayıp aza kanaat etmekte. verilen işi yapmakta verilen paraya teşekkür etmekte .gezmeye ogrenmeye hatta düşünmeye falan gerek yok.

    bu fikirler ömrünün çoğunluğunu idame ettiren insanlık 21. yüzyılda ne hazzı tam bırakabildi ne de dini. ikisini barındırırken ikisinsinin harmanlanmasından ortaya yeni şeylerde türettiler. hem cennete gitmek isteyip hem de dünya hazlarını yaşamak isteyen insan topluluğu.

    işte bu ikilinin birleşiminden doğan içinde ikiside barındıran ama aynı zamanda pek düşünmeyen insanlar -günümüzdeki çoğunluk kesim- anlam kayıplarını gidermek için hayatlarının başına sonuna ortasına mutlu olma gayesini koydular ve bu da onları düşünmekten, sorgulamaktan, özgürleşmekten son olarak da kendileri olarak yaşamaktan alıkoydu.

    yani mutluluk çoğunluğun uydurduğu masaldır. kalem kağıtla bile anlatılır.
  2. "insanların, sürekli mutlu olmaları gerektiğine inandırıldığı bir çağda yaşıyoruz. gazeteler, kitaplar, ilan panoları, reklam spotları mutluluk üzerine söylenebilecek her şeyi tüketmiş halde... mutlu olmak bir görev, ödev gibi algılanır oldu ve bu algı, tek başına, kişiler üstünde önemli bir stres kaynağı haline geldi. adeta “mutluluk diktatörlüğü”nün tahakkümü altında yaşamaya başladık. "

    alıntı.

    (bkz: mutsuz olmak - wilhelm schmid) .
  3. bir arkadaşımın hayatta başarı kıstasının "mutluluk" olduğunu fark ettikten sonra beni biraz rahatsız etmeye başladı bu durum. mutluluk, refah elbette hayatta dikkate alınması gereken, haklı olarak elde edilmek istenen kavramlardır. yalnız refah, alım gücü, yaşam kalitesi gibi kavramların sadece istatistiklerde yer alıp, günlük hayatta kendine yer bulan yegane kavramın "mutluluk" olması ise dikkate değer bir durumdur. ortalama insan için yüzeysel bir refah kıstasıdır da diyebiliriz ama onun bir hayat amacı haline gelmiş olduğunu gözden kaçırmamalıyız. mutlululuğu elde etmeyen insanın elinden onu aldığınızda da geriye hiçbir şey kalmıyor. mutluluk elde etme yolunda heder olanların yeni hedefi huzur olsa da pratikte mutluluktan pek farklı değil bana kalırsa. dahası huzurun elde edilmesini -romantik olduğu kadar- daha güç bulurum. (bkz: huzur - ahmet hamdi tanpınar)

    yukarıda bahsettiğim arkadaşımla ilgili durumun farkına vardıktan sonra mutluluğun her an yaşanabilecek bir hal olmadığını, dolayısıyla onu sürekli elde etmenin de beyhude bir çaba olduğundan bahsetmiştim. yerine ise erdemi önermiştim.
  4. mutlu olma zorunluluğu diye bir şey yoktur. saçmalıktır, kandırmacadır. insanları sürü gibi yönetmek için kullanılan duygulardan biridir. bir diğeri için (bkz: korku)

    modern çağda insanlar mutluluğu neden aradığını unuttu ve topluma yön verenler bunu kullanmayı akıl etti. herkesin bildiği ama her zaman unutulan bir şey var. "mutluluk geçicidir." geçici olan bir şey zorunlu olabilir mi? ancak geçici olduğu unutturulursa. çağımızın en büyük sorunlarından biridir mutlu olma zorunluluğu. tek tip insan yaratma yolundaki en büyük kozlardan biri. mutlu olmamız gerektiği söyleniyor ve yollar gösteriliyor.

    toplumda sosyal biri olursan mutlu olursun. toplumla aynı fikirleri paylaşırsan mutlu olursun. sana dogmatik yollarla öğretilen ahlak kurallarını kabul eder ve uygularsan mutlu olursun. hangi dini kabul etmiş olursan ol, tanrının istediklerini yaparsan mutlu olursun. bu kısmı uzatmaya gerek yok bu yolları zaten her gün duyuyor ve uygulamaya çalışıyorsunuz.

    peki kaç kişi bu durumu etraflıca düşünüyor ve aradığı şeylerin gerçekten bu olduğuna inanıyor? böyle bir insan yok. çünkü insanlar düşünmüyor. neden mutluluğu aradığını bilmiyor. e haliyle mutluluğu nerede bulacağını da. belki sen starbucks'da kahve içmeyi değil de ne bileyim evde yaptığın termostan çay içmeyi seviyorsun. belki kot pantolonu ya da kırmızı ruju sevmiyorsun. belki de makyaj yapmayı bile. bütün bunları sevdiğin için mi yapıyorsun yoksa toplumda olduğunu kanıtlamak için mi? tercihlerin mi seni temsil ediyor yoksa sana tercih ettirilenler mi?

    insan olmanın şartı illa topluma ayak uydurmak mı? herkesin mutluluğu, yalnız kalmamayı arıyor olması benim de arıyor olmamı gerektiriyor mu?

    mutluluk arayışı bile bile lades olmaktır. son olarak,

    her şeyden evvel hiçbir insan mutlu değildir; bütün hayatı boyunca hayali bir mutluluk peşinde koşup durur, onu nadiren ele geçirir ve ele geçirse bile, geçirmesiyle birlikte bir yanılsamadan, bir düş kırıklığından başka bir şey kalmayacaktır geride; ve kural olarak sonunda bütün umutları suya düşecek ve limana bir enkaz halinde girecektir. (hayatın anlamı s. 66, arthur schopenhauer)