1. "babam fabrikadan aldığı maaşının yarısıyla yirmi sene boyunca taksit ödeyip inan yapı kooperatifi’nden bir daire sahibi oldu. taksitlerin bittiği ay deprem oldu, ev yıkıldı. tek yumrukla nakavt. her zaman böyle olur. mutlu olmak için bir sürü faktörün bir araya gelmesi gerekir. mutsuzluk için tek neden yeter." emrah serbes

    bazen böyledir.

    "mutluluğun, basit ve açık bir şey olup bir bardak şarap, bir kestane, kendi halinde bir mangalcık ve denizin uğultusundan başka bir şey olmadığına aklım yattı. yalnız, bütün bunların, mutluluk olduğunu insanın anlayabilmesi için basit ve açık bir kalbe sahip olması gerekiyordu." nikos kazancakis/zorba

    bazen böyle.
    b-612
  2. mutluluğu aradığın sürece,
    mutlu olacak kadar olgun değilsindir,
    ve ulaşacak kadar her istediğine.
    kayıplara yakındığın sürece
    ve hedeflerin varsa durmadan yöneldiğin,
    bilemezsin huzur nedir diye.
    vazgeçersen şayet her arzudan,
    ne hedef, ne de istek tanıyıp
    mutluluğu artık adıyla anmıyorsan,
    o zaman olup bitenlerin akışına
    dayanamaz yüreğin ve ruhun erişir huzura..

    (bkz: hermann hesse)
    hubot
  3. kimi için reçel kavanozunun içine düştüğü an olabilir, kimi için de kavanozun kapağını açtığı an.. kim bilir belki de karınca için, kavanozun yere düşüp de, kırıldığı an'dır...

    her ne olursa olsun gıda maddelerine benzetmemekte fayda var sanırım. zirâ reçeller de bir gün biter, ya da sizden önce biri kapağı fazla sıkmış olur. o da olmadı, yerleri temizleyen biri mutlaka bulunur.. karıncalarla birlikte.
    janli
  4. bazen bir kelime, bazen küçük bir çikolata yeter insanı mutlu etmeye. anlık gelir, kolaydır mutlu olmak. zor olan mutlu kalmaktır.
  5. doğuştan gelen bir kusurumuz var; hepimiz mutlu olmak için dünyaya geldiğimizi sanıyoruz. bu kusurumuzu gidermedikçe, dünya gözümüze çelişkilerle dolu bir yer görünecektir. çünkü her adımımızda, ister büyük ister küçük bir şey yapmış olalım, dünyanın ve insan hayatının, mutlu bir yaşam sürdürmeye olanak verecek biçimde tasarlanmadığını anlayacağız. işte bu yüzden bütün yaşlıların yüzlerinde aynı ifadeyi, yani düş kırıklığını görmek mümkündür.

    arthur schopenhauer
    kahve
  6. bir süreç ya da bir duygu değildir, sadece bir andır. ancak öyle güçlüdür ki, o bir anı yaşamış olmak insanları yıllarca sürecek olan o hapislerde gönüllü olarak yaşatmaya, o bir anı tekrar yaşama umudu ölüme kadar bekletmeye yeter. ona yaklaştığımız ya da yaklaştığımızı düşündüğümüz ve hatta yaklaştığımızı umduğumuz zamanlar olabilir, ki bunlar da yeterince güçlüdür. biz sadece, varsayımlar sonrasında oluşturduğumuz belli hayat standartlarının üzerinde yaşayan insanları mutlu, ve o standartların üzerinde yaşamayı da mutluluk olarak adlandırıyoruz. dolayısıyla mutluluk hedefimizi, o standartların üzerine çıkmak ve hayatı daha konforlu yaşamak olarak oluşturuyoruz. bu tamamen kabul edilebilir bir hedef olmakla beraber, kesinlikle mutluluk değildir. mutluluk dediğimiz o zirve anlarını düşündüğümüzde, aslında bizi mutlu eden olayların nasıl da hayatın o tekdüze akışının dışına çıkan örnekler olduğunu görürüz. yani bizi mutlu eden şeyler, bize yabancı ve bizim onlara yabancı olduğumuz şeyler. dolayısyla mutluluğa yabancıyız, bir yabancıyla bir kere karşılaştığımızda o artık yabancı değildir, ancak olağandır. olağan mutluluk değildir, ve biz hep yabancının yani mutluluğun peşinde olacağız...ve mutluluk bize hep yabancı olacak...belki de zamanın bize hep vermeyi vaat ettiği ama hiçbir zaman vermediği küçük şakacı bir paradokstan ibarettir mutluluk.
  7. bana hep uyusturucuyu hatırlatır. yükselip havalarda süzülürsünüz. bazen sevgiyle gelir, bazen başarıyla ama her şekilde size bir şeyler katar ve tebrikler artık kaybedecek şeyleriniz vardır.
    sonrasındaysa kaybetmekten korktuğunuz şeylerin/insanların sizi acizleştirdiğini görmeye mecbur kalırsınız. birazcık da şanssızsanız, kaybedersiniz.
    işte o zaman düşüş başlar. özlem, acı vb duygular tarafından ele geçirilip keşke hiç yaşamasaydım dersiniz.
    benim için mutluluk, mutsuzluktan daha korkulası bir durum. mutsuzken kuyunun dibindesin. korkacak ne olabilir ki, kaybedecek?
    küçükken düşünürdüm, hala da düşünürüm, bir insan mutlu olmayı değil de mutsuz olmayı seçemez mi? mutsuzluk güvenli ve daimi çünkü. üzerinde hakimiyet kurmak daha kolay, uysal. ama bu durum bedene işlemiyor ne yazık ki. mutsuzluk ve stres, bedeni zihni açtığı kadar açamıyor. hastalıklar geliyor, uykusuzluk geliyor. yani acılara bile tutunamıyoruz adam akıllı.
    mutluluk karşısında elimiz kolumuz bağlı yani. geliyor, gidiyor, izliyoruz.
    jole
  8. bir fincan kahveyi iki kez içebilmektir.

    hemen aklınıza romantik bi hikaye gelmesin, bu sefer temeli unutkanlığa dayanıyor.

    işten yorgun argın geldikten sonra sütlü kahvemi hazırladım, saçmalıklar ötesi hayat hikayemden masalları sağa sola whatsapp yoluyla anlatmaya çalışırken kahveden bir yudum almışım orda kalmış.

    içtim bitirdim sandığım kahveyi bardakta tekrar dolu bir şekilde, üstüne üstlük sıcacık halde bulmak "mutluluk" değil de neydi ?
  9. yanılmıyorsam nietzsche'nin bir kitabında okumuştum.
    mutlu insan, sindirim sistemi doğru çalışan insandır. (bu mudur yani demeyin. iki gün sadece, sindirim sisteminizin çalışmadığını düşünün)
    yıllarca hastalıklarla boğuşmuş adam bu sonuca varmış, hatta sonunda felsefesi, nihilizme kadar gitmiş.
    genelde mutluluk, sahipken kıymetini bilmeyip, kaybettiğimizde değerini anladığımız şeydir.