1. açlığa mahkum edilmiş iki onurlu eğitim emekçisinin haklı direnişine ses verme çağrısıdır.

    "khk ile işten atıldığınızda ne oluyor hatırlayalım: sağlık güvenceniz olmuyor, herhangi bir kamu ya da yarı-kamu kuruluşunda doğrudan ya da dolaylı olarak çalışamıyorsunuz, yurtdışında iş bulmak gibi bir ihtimaliniz yok çünkü mevcut pasaportunuz geçersiz ve turist pasaportu vermiyorlar; son olarak da dokuz ay boyunca alabileceğiniz dokuz yüz liralık işsizlik parasını bile almanızı kaydınıza yazdıkları bir kodla engelliyorlar. kısacası çok kesin bir biçimde bizi açlığa mahkum ediyorlar. zaten başlı başına hak ihlalleri silsilesi olan süreç, karşı dava açamamamızla, savunma yapamamamızla, o rektörün hoşuna gitmemek, bu meslektaşın hırsının kurbanı olmak, sosyalist olmak, demokrat olmak, muhalif olmak gibi gerekçelerle taçlanıyor. şimdi yüksel'deki sevgili arkadaşlarımız diyor ki, bizi açlığa mahkum ettiniz. durum bu kadar berrak. bu berraklığı anlatmamız gerekiyor."
  2. “ne ölmek, ne sakat kalmak, ne de bir saniye daha aç kalmak istiyoruz. bu konuda çok netiz. tek isteğimiz işimiz. işimizi geri istiyoruz ve bizim için mesele bu kadar basit. bize artık, ‘açlık grevi yapmayın, bırakın’ diyenler lütfen açlık greviyle ilgili taleplerini muhataplara iletsinler. 'bu insanlar bu kadar gündür açlık grevinde, biz artık onların aç kalmalarını, vücutlarına zarar gelmesini istemiyoruz.’ desinler. muhataplar bir duymazdan ve görmezden gelme tavrı içerisindeler. bu tavırla 180 gündür karşılaşıyoruz ama gördüklerini, duyduklarını çok iyi biliyoruz. bu bir irade savaşıdır. halkın sahiplenmesi ile, desteği ile biz kazanacağımıza inanıyoruz ve bundan eminiz. eninde sonunda kazanırız, ama vücudumuza bir zarar gelmeden, ölüm sınırına gelmeden kazanmamız gerçekten anlamlı olur. kimse ‘ben şunu yaparsam ne olur ki, ne kıymeti olur ki’ diye düşünmesin. herkesin yapacağı bir şey var ve bu yapılacaklar bizim için çok kıymetli. bir kişiye bile direnişimizi ve grevimizi anlatmanın çok büyük önemi var. son olarak açlık greviyle ilgili söylemek istediğim şey şudur. biz açlık grevi yapmayı tercih etmezdik, istemezdik, kimse kendi bedenine zulmetmek istemez. ama bugün bu açlık grevini görenler şunu anlasın istiyoruz; burada bir ekmek kavgası var. bu ekmek kavgasının ne olduğunu hatırlatmak, anlatmak istiyoruz. tarihi tarih yapan ekmek kavgasıdır, onur mücadelesidir. 150 bin kamu emekçisi işinden atılmış, insanlar intihar ediyor ve ortada kimse yok. son iki ayda 37 insan intihar etti. işte biz bu tabloyu yıkmak istiyoruz, açlık grevi böyle bir tabloyu yıkacak olan çığlıktır. teslimiyet karşısında direniş bayrağının yükseltilmesidir.”

    nuriye gülmen
  3. gökçer tahincioğlu'nun bugünkü yazısını paylaşmak istiyorum:

    "Perde kapanmasın

    Numune Hastanesi'nin önünde mahkum yakınları bekleşiyordu.
    "Benim çocuğum yaralı mı, bir şeyi var mı?"
    Avukatlardan biri, uzaktan görüp tanıdığı babaya bağırdı, "Ali, Ali..."
    Avukat, o babanın çocuğunun Ulucanlar Cezaevi'ne düzenlenen operasyonda öldüğünü biliyordu.
    Baba, oğluyla ilgili iyi bir haber alabileceği umuduyla koşarak geldi:
    "Burada bekleme, Adli Tıp'a git istersen..."
    Oğlunun cenazesini ancak 3 gün sonra alabilecek, gece vakti defnedebilecekti.
    1999 yılının Eylül ayındaki o operasyondan çok değil 2 yıl sonra, Numune Hastanesi'nin bahçesi yine tutuklu ve hükümlü yakınlarıyla, mahkum koğuşunun önü jandarmayla doluydu.
    Hayata Dönüş adı verilen ancak gerçek adının Tufan olduğu ortaya çıkan cezaevi operasyonlarından sonra, "Ne açlık grevi, hepsi yiyorlar" denilen mahkumlar, eylemlerini F tiplerinde de sürdürmüş, birçoğuna zorla müdahale edilmişti.
    Zorla müdahalenin sonuçlarını kimse doğru düzgün bilmiyordu, ne doktorlar, ne mahkumlar, ne yakınları.
    Öğreneceklerdi, kötü bir biçimde.
    300'e yakın gün açlık grevi ve ölüm orucu eylemlerini sürdüren ve zorla müdahale edilen hükümlü ve tutuklular, birer birer rahatsızlandı.
    Kimi yaşamını yitirdi, kimi Wernicke Korsakoff'a yakalandı.

    * * *

    Şimdi, yine bir Eylül ayında, yine Numune Hastanesi'nin önünde bekleşiyor insanlar.
    KHK ile mesleğinden ihraç edilen, Yüksel Caddesi'nde başlattığı "bekleme" eylemi sonuç vermeyince Semih Özakça ile açlık grevine başlayan, bu süreçte "örgüt bağı" keşfedilerek tutuklanan, buna rağmen eylemini cezaevinde sürdüren Nuriye Gülmen için bu kez.
    Daha birkaç ay önce, "Ne açlık grevi, akşam yiyorlar" denilen Gülmen, sağlık durumunun kötüleştiği, kilo kaybının fazla olduğu gerekçesiyle cezaevinden Numune Hastanesi'ne sevk edildi.
    Yakınları zorla müdahale edilmesinden endişeli.
    Gülmen, zorla müdahale edilse bile sonrasında eylemini sürdüreceğini söylüyor.
    Deneyimler, bu durumda en iyi ihtimalle Wernicke Korsakoff'a işaret ediyor.

    * * *

    Sadece, benzer eylemlere kapı açılmasın diye Gülmen ve Özakça'nın dosyaları aylarca ele alınmadı.
    Hoş alınsa da devletin "masumiyet karinesini" bir kenara bırakıp, terör bağlantılarını kanıtlamak için haklarında kitap bastırmasıyla Gülmen ve Özakça için nasıl bir karar verilebileceği de ilan edilmiş gibiydi.
    Haklarındaki davanın önceki duruşmasına getirilmediler.
    Bir de üzerine, "duruşmaya gelmediler" denilerek tutanak düzenlendi.
    İtirafçılar üzerinden suçlama alışkanlığı yine sürüyordu.
    Geçtiğimiz perşembe yapılan duruşmaya ise Gülmen getirilmedi.
    Özakça ise duruşmada "kararı verin, perde kapansın" dedi.
    Duruşmadan çıkan kararlar elbette sürpriz değildi.
    İster terörist olarak görün, ister mağdur, ister sadece insan.
    İster açlık grevi eylemine karşı olun, ister insanlık dışı bulun, ister destekleyin.
    İster eylemi bırakmaları gerektiğini düşünün, ister tam aksini.
    Söz de karar da artık bedenlerinin son gücüyle işlerini istemeye devam eden Gülmen ve Özakça'nın
    İşleri için açlık grevine başlayan iki genç ölüyor.
    OHAL Komisyonu'ndan gelen tek yanıt; "yanıt yok."
    En azından bu iki ismin özel durumu nedeniyle dosyaları ayrılabilir, bir zemin yaratılabilir.
    Kamuoyundan gelen çağrılar dikkate alınabilir.
    Zorla müdahalenin, inatlaşmanın sonuçlarını yaşadık.
    Ailelerle bir kez kurulan ve sonradan hemen kesilen diyalog sürdürülebilir.
    Gülmen ve Özakça, binlerce insan gibi basit bir soruya yanıt arıyorlar: "Neden ihraç edildik?"
    Bu yanıt verilerek, hakka hukuka uygun davranmak ne kadar güç olabilir?
    "Bu insanlar aylardır açlık grevinde, barışçıl ve haklı taleplerine ne zamana kadar sessiz kalınacak?" diyenler sonuna kadar haklı.
    Perde kapanmasın, hala çok geç değil.
    Yaşamın asıl olduğunu gösterecek adımlar atılabilir."

    #NuriyeVeSemihDerhalSerbestBırakılsın
  4. umut bu sabah da bizimleydi.

    Nuriye gülmen içeriden bildiriyor " ağrılarım çok şiddetlendi ve arttı."


    artık sona geliyorlar ve kimse bir şeyler yapmıyor. gencecik insanlar hakları için nefeslerinin sonuna yaklaştılar.
  5. yakınlarının artık dışarıya veya hükümete değil kendilerine yalvarması gereken kişiler.

    hiçbir meslek insanın canından-sağlığından değerli değil. gidip kendinize kıymayın diyesim var. güzel bir hayat yaşamanın, dünyaya katkı sağlamanın sadece bir yolu yok. bir önceki yorum haklı.ölürlerse onları sadece aileleri hatırlar. ama hayata devam etmek daha çok cesaret istiyor şu an daha büyük bir direniş. bunu göremiyorlar mı?

    bazen birilerinin sırf hükümetin sicilini kabartmak için bu insanları kullandığını bile düşünüyorum.ve zaten kabarık bir sicil içerisinde on yıl sonra kimse onların haklarını aramayacak. tazminat alıp mezarlarını çiçeklere boğsan ne fayda edecek?

    dünya adil bir yer değil. ve bence buna direnerek yaşamak ölmekten ya da bir tüzel kişiliğin merhametini beklemekten daha cesurca.
  6. 132.

    dunyanin adil bi yer olmamasina tepkileri, aclik grevi yontemiyle direnerek yasamlarini surdurmeleri de olabilir sayin elestiriciler. herkes sizinle ayni mantiksal sisteme sahip olmak zorunda degil. ortak kaygilariniz olan insanlari, ortak kaygi sebebinize kendi usullerince tepki koyuyor olmalari onlara akil verceginiz anlamina da gelmiyor.

    bu eylem kendi tercihleridir. dunya gulluk gulistanlik degil. nuriye ve semih cok iyi savasiyor.
  7. (#220594)

    khk ile ihraç edildikleri işlerine geri dönme talebiyle başlattıkları açlık grevinin 218. gününde nuriye gülmen ve semih özakça'ya dair son 2-3 gündür yeni gelişmeler var.

    nuriye gülmen 26 eylül'den bu yana numune hastanesi yoğun bakım ünitesinde tedavi ediliyordu. ve 10 ekim akşamı enfeksiyon riski sebebiyle tekrar tutuklu servisine alındı. elbette serbest bırakılması kadar iyi bir gelişme değil ancak en azından banyo yapabilme ya da refakatçi bulundurabilme şansı olacak. kaynak

    ertesi gün nuriye gülmen'i hastanede ziyaret eden chp'li milletvekilleri sağlığına ve tekrar ettiği taleplerine ilişkin bir basın açıklaması yaptılar. kaynak

    ve mecliste bu konuyu gündeme getirerek, adalet bakanı abdülhamit gül'e gelişmeleri sordular. nuriye ve semih'in eylemlerine ilk başladıkları zamandan bu yana hükümet tarafından bir bakıma en makul tepki olduğunu düşünüyorum bakan'ın cevaplarının. bakın şöyle cevap vermiş:

    "nuriye gülmen’in ilgili başhekim ve doktorların nezaretinde yürütülen muayene ve tetkikleri devam ediyor ve heyetin incelemesi sonucunda, yoğun bakımda enfeksiyon riski dikkate alınarak normal tutuklu odasına alınması kararı verildi.

    refakatçinin de, bulunması, yıkanma veyahut da diğer hususlarla ilgili, beşerî, insani ihtiyaçlarla ilgili destek olması anlamında da orada bir imkân sağlanacaktır. umuyorum, hem enfekte olma, enfeksiyon riskinin ortadan kalkması adına hem de diğer refakatçi konusunda daha sağlıklı, elverişli bir imkân sağlanacaktır.”

    meclis’teki görüşmelerde açlık grevi yapan eğitimcilerin dosyalarının ohal komisyonu’nda öncelikli olarak görüşülmesi talebi de tekrar dile getirilmiş. bakan bu soruyu da:

    “bu hususla ilgili karar verilmesi hâlinde ivedilikle verilmesini adalet bakanlığı olarak bir adalet, vicdan anlamında komisyona biz iletmiş olduk ama elbette karar komisyonun takdirinde olan bir karardır ama farklı bir karar verilmesi hâlinde ilgililerin elbette yargı yoluna da başvurması mümkündür." diyerek yanıtlamış. kaynak

    her an kötü haber gelmesi endişesi yaşadığımdan olsa gerek bu söylemleri umut verici buldum kendi adıma. malum hükümet özellikle süleyman soylu özelinde somutlaşan bir olumsuz tavır içerisindeydi baştan beri. ağızlarını "terörist"le açıp "terörist"le kapatıyorlardı. sokaktaki icraatları zaten ilgili kamuoyu tarafından gayet iyi biliniyor.

    bir politika değişikliği olduğunu umarken başka bir haberle karşılaştım bu sabah: aihm, gülmen ve özakça için savunma istedi

    daha önce avukatlarının "geçici tedbir başvurusu"na ret cevabı veren ve 'içerde devlet onlara iyi bakıyor diyen' avrupa insan hakları mahkemesi şimdi "tutuklama kararının davacıların yaşamını ne derece tehlikeye attığı" konusunda türkiye devletinden görüş/savunma ve sağlık durumları hakkında bilgi-belge istemiş.

    işlerinden ve adaletten başka bir talepleri olmayan iki gencecik insanın uluslararası politik konjonktüre malzeme olmaları ne kadar korkunç ve alçakça. aihm gibi artık tamamen politik manipülasyon aracı olarak kullanılan bir yapıdan medet ummamız da bizim büyük çaresizliğimiz. keşke böyle olmasaydı. ama bu çaresizlikle yüzleşme zamanımız çoktan geldi geçiyor.

    zaruri ilave (14 ekim 2017): elbette insan canı ve sağlığı değil önceliğimiz. önceliğimiz nedir? ülkenin bölünmez bütünlüğü ve devletin devletin bekasından sonra şimdi de "türkiye'nin imajı".

    adalet ve dışişleri bakanlıkları, eğitimciler nuriye gülmen ve semih özakça’nın başvurularının incelenmesinin öne alınması için olağanüstü hal işlemleri inceleme komisyonu’na görüş bildirdi. adalet bakanlığı’nın tıbbi raporları komisyona aktardığı, dışişleri bakanlığı’nın ise “türkiye’nin imajına” dikkat çektiği belirtiliyor. kaynak
  8. ilk kez buraya olumlu ve mutlu edici bir gelişmeyi yazıyorum. nuriye gülmen ve semih özakça'nın dün (20 ekim) 3. duruşmaları vardı. ayrıntılarını bu haberde okuyabilirsiniz. ne kadar rezil bir soruşturma ve mahkeme süreci yaşandığının zaten takip edenler farkında ama dün yaşanan mesnetsiz itirafçı iftiraları tüy dikti tüm olan bitene. ama düne dair elbette en önemli gelişme semih özakça'nın tahliye edilmesi oldu. ve ne yazık ki nuriye gülmen'ın tutuklu yargılanmaya devam edilmesi kararı. semih'in sevdiceği esra'ya ve dostlarına kavuşması anı nasıl çok sevindirdi ise nuriye'nin tutsaklığının devam etmesi bir o kadar içimizi kararttı. semih'in dirayeti nasıl umudumuzu artırdı ise nuriye'yi görememek de içimizdeki endişeyi büyüttü.

    peki neden yalnızca semih tahliye edildi de nuriye tahliye edilmedi? bu soruya cevabı nuriye ve semih'in eylem arkadaşı veli saçılık kendisiyle yapılan mülakatta şöyle cevap veriyor:

    "nuriye’nin genel görüntüsünün kamuoyunda infial yaratacağını düşündükleri için onu gözden saklamaya devam ediyorlar. çünkü nuriye’nin görüntüsü, bakmaya cesaret edilemeyecek kadar kötü."

    aklım bu sözlerin doğruluğunu kabul etse de gönlüm inkar ediyor. yakında (9 kasım'da) bir yılını tamamlayacak yüksel caddesi direnişi umarım bir kaybımız olmadan olumlu sonuçlanır. ve umarım mahkeme bir sonraki duruşma için 24 kasım'a gün verdiğinde, nuriye'nin anne babasının "kızımız ölür, daha erken gün verin" haykırışları bir karşılık bulur. bir anne baba için daha acı ne olabilir ki?
  9. ses ver!
    Onlar bizim kardeşimiz, abimiz, ablamız.
    Bizden biri onlar.

    Suçsuz insanları, evlatlarının yanında durmaya çalışan anaları yerlerde sürükleyebilecek kadar şerefsizler:


    korkuyorsunuz değil mi lan?
    azdan az, çoktan çok gider!

    gaz sıktıkları yerde insanları kapalı tutacak kadar, yardım çığlıklarını duymayacak kadar, bir ananın feryadına kulak tıkayacak kadar vicdansızlar.

    semih özakça'nın eşi esra özakça astım hastası ve kadın az daha ölüyormuş.

    bunlar vatandaşınız sizin. Haklarını isteyen, kimseye zararı olmayan, sizden kat be kat onurlu insanlar.

    bu muameleyi yapabilecek kadar ne yaşadınız siz ya...
  10. tutuklandılar.

    Tutuklanma gerekçeleri felaket "delillerin henüz tam toplanmamış olması tutuklanmamaları halinde adaletin işleyişine zarar verecekleri ve eylemlerin ceza süreleri dikkate alındığında adli kontrol koruma tedbirlerinin yetersiz kalacağı".

    Sizin ben adalet anlayışınıza tüküreyim.