1. descartescı bakış açısıyla doğru bilgiye götüren edimlerimizi kullanmak, başka bir deyişle parça pinçik edip şeylerin temellerine inme kuşkuculuğunu göstermek tartışmasız objektifliğin tek çıkar yolu olarak gözükür. bunu ise aritmetik ve geometriyle yapmayı başarmıştır. ta ki gödel eksiklik teoremini açıklayana kadar. bkz: bu teoremi vikipedi şöyle açıklıyor:
    "Sayı kuramının bütün tutarlı ilksavlı formülasyonları karar verilemeyen önermeler içerir."
    yani bir sistem düşünürsek sistemin içindeki bütün teoremler(x) bu sistemin içinde kanıtlayabileceğimiz teoremleri(y) kapsar. (x⊃y) bu ilerlemeler düşünceyi düşünceyle açıklamayı imkansız görmüştür. daha genel olarak hiçbir şeyin ilkesi kendisi olamaz gibi bir çıkarımda bulunmuştur.
    şahsi görüşümce tüm bunlar insanın 'inanç'ı tanımlamasının önüne engeller çıkartmış ve irrasyonel bir yaşantıya itelemek zorunda bırakmıştır. (tabi tüm insanlar yukarıdakileri düşünüp bu yaşantıya varmıyor. deneyimleyerek de kanıksanabileceğini düşünüyorum) konumuzdan ayrı olarak metafizik dünyayı ele aldığımızda en azından 'akıl' ve 'inanç' yetilerini gerektiren edimlerimizi tamamen ayrı olarak görmeyi veya lineer bir bağlama oturtmayı kesmeliyiz.
    fizikte ve dolaylı olarak felsefede ise yukarıdaki problemde ön kabul olarak alınan aksiyomatik ifadelerin teşkil ettiği soruna 'ilk neden, iteleyici güç' gibi tanımlar getirilip quantum fluctuations gibi teorilerle açıklanmakta.
    sde