1. yasliliktan onceki son duraktasin, olgun. yari yasliliktasin. orta yasliligin sonlarinda veya ilerisinde, yasliligin ensesindesin. ya da yaslilik senin ensende.

    pek bir durgunsun bu gunlerde. yoksa dingin mi demeli? hani hic hevesin kalmamis sanki. ama haklisin, neden kalsin ki? bu dinginligin degil mi olgunluk dedikleri zaten? bu bosvermisligin, bu vazgecmisligin, bu sessizligin, bu kabullenisin. bu degil mi zaten en cok hoslarina giden tarafin? olmus artik dedikleri. pek bir olgun dedikleri.

    olgunluk, olgunluktur. hani ordegin o'su ile baslayan ve 4. harfi uzumun u'su olan. olgun. olu gibi. olmeliydin zaten cok onceden. cok eski zamanlarda, insanligin ilk caglarinda, bir insan ortalama 30 yil mi ne yasarmis. en dogal zamanlarimizin o eski caglar oldugunu dusunursek olgun, simdiye kadar coktan olmeliymissin zaten. ondan bu fiziksel varligina ters mutenasip zihinsel varligin. ah su ilaclar, ah su doktorlar, ah su tip... simdiye huzur icinde ucup gitmistin belki mevsimi gelmis diyarlara.

    heba ettin koca bir omru. gerceklestirdiginden cok, gerceklestiremediklerin oldu. insan beyni, insan ayaklarinin yurumeye gucu yetmeyecegi kadar uzaklara yurumeyi ve insan kanatlarinin ucmaya gucu yetmeyecegi kadar enginliklerde ucmayi arzuluyor. dusun ki bir canlisin, su icmeden yasayamazsin fakat agzin, dilin, dudaklarin yok. susuzluktan oluyor ama su icemiyorsun. kelimenin gercek anlamiyla olursun. olmek zorundasin. olmeden once muhtemelen cildirirsin da.

    iste bizler o cildiran canlilariz, olgun ve olmemize pek bir sey kalmadi. ayni anda kuzeyde ve guneyde olmayi cok istedik fakat bu mumkun olmadi. bu mumkun olmadikca kabugumuza cekildik. acizligimizi anca kavrayabildik ve gitmeye cok haziriz.

    geriye bizden hicbir sey kalmayacak. geriye kainatlar biraksaydik umrumuzda olur muydu? bizden sonrasi tufan olsa, bizim icin zerre anlami olabilir mi? gelmeden once nasildiysa yeryuzu, gittigimizde ayni kalacak. hicbir fark yaratamadik. yaratamazdik. fakat yaraticilik beynimizin kivrimlarindaydi, beynimizin oksijeniydi. ancak, yaraticilik bu yaralanan, kanayan ve olen bedenlerden beklenmemeliydi. cildirmamak elde degildi. hayal edebilip, gerceklestirememek er gec tanriyi yaratmaliydi. boylece dedik ki: "asla yok olmayacaksin insan. hayal ettigin o ebediyete muhakkak ki kavusacaksin. yaraticiliginin karsiligini sonsuzadek alacaksin". cildirmamak mumkun degildi ve nihayet cildirmistik.

    olgunlar ve cilginlar diye ayirdisalar da bizi, aslinda hepimiz cilgindik. kimimiz ise iyice delirmis, cennetler hayal etmis, dinginligimize kavusmus ve olgunlasmistik.

    hastaliklar, ziyaretine gelecek bu yakinlarda, olgun cancigazim. onlara teslim ol. fazla debelenme. debelendikce uzar omrun. uzadikca cogalir agrilarin. ayaklarini uzat, ellerini gobeginde birlestir ve yorgun gozlerini kapat babacigim.

    cogu gitti azi kaldi be babam. hem belki cektiklerinin karsiliginda odullendirilir ve daha cabuk kurtulursun bizden ha? yalanlarla sevgili olmanin tam zamani simdi.

    caresizligin delirttigi bir kadin ve son bir sey istemek: odullendirilmek, huzur, cekip gitmek. ne cektin be yavrum? ne cektin be annem?
  2. bazen bakıyorum daha yirmili yaşlarda olgun insanlar görüyorum. ben neredeyse otuz olacağım. bu olgunluk yok bende. bazen sorumluluklarımdan çok kaçarım ben. ayıplama ihtiyacı duyarım bu yaptığımda. fakat bu kadar genç olmalarına rağmen bu kadar sorumluluk sahibi davranan 22 23 yaşında genç insanları kıskanıyorum. olgunluk bu sanırım. otuz yaşına varmak üzere bir eşek olarak bu olgunluğa erişememeyi tembellikle bağdaştırıp işin içinden sıyrılacağım sanırım. ama vakit öyle bir vakit ki sikik milyonlarca problemin değerlendirilmesi esnasında kendimi yıpratmaktan, aklımı yitirmekten korkuyorum. e bu çocuklar hiç mi yıpranmıyor? vallahi dışardan öyle güzel görünüyorlar sanki bir rutinin içinde olması gerektiği gibi davranıyorlar. ben bilemedim bunun cevabını. sanırım olgun olabilmek için canım fazla tatlı.

    arkadaşımın anne ve babası ayrılma aşamasında. daha gencecik yahu. bir üzüntüsü var ki dağlar karşısında dursun yüzünden okuyamaz. ama ses tonundan tavşanlar bile hisseder. annesi evi terketmiş. öyle sıradan bir hikaye ki bu. siktiğimin erkekleri afedersiniz. 23 yaşında daha. annesiyle beraber kıt kanaat geçinecek belki bundan sonra. ama o omuzları öyle heybetli ki işte. bende yok öyle bir şey. ben 23 yaşındayken ne bok yiyordum acaba diyorum kendime. hep böyle olmuştur işte. mandalina kokulu parfüm mü yoksa şekerli boklu parfüm mü alayım diye düşünen mal bir primate değildim ama hiçbir zaman da götümü soğuk taşa koyduğumu bilmem.

    bir başka arkadaşım para kazanmak için bu soğuk kış gününde atlıyor arabasına iki şehir değiştiriyor bir günde! gece 3te evine varıyor. ertesi gün saat 7 de ayakta. soruyorum nasıl yapıyorsun? kızım bizim canımız çok mu istiyor ama iş, napcan!? biz de çalışıyoruz yahu, ama gece 3te mesaiden dönüp ertesi gün 7 de karun kadar zengin olacak olsam kalkmam diyorum. mesele karun kadar zengin olmakla ilgili değil diyor bana. işini sahiplenmek. ağzıma boku tıkıyor böylece.

    ne yapıyorum ya ben bu hayatta? henüz olgunlaşmamak neden şimdi dert oldu içime onu da bilmiyorum. diyorum ya canım tatlı biraz. meyvelerin kanunu gibi görmek mi lazım acaba? meyveleri bilirsiniz. olgunlaşmadan yenmez. olgunlaşmadan yersen ya ekşidir ya acı. benden olsa olsa ekmek ayvası olur. yani tek başıma hiçbir sik olmaz benden. ısırınca anca damağına yapışırım. reçel yapacak kadar zahmete gireceksen o ayrı.

    çok kıskanıyorum yahu, olgun insanları çok kıskanıyorum. son günlerde ağzım çok bozuk. bok falan dedim kusura bakmayın.
  3. yenilebilecek kıvama gelmiş meyve, sebze. olgunlaşmış olan.

    insanlar için ise görmüş geçirmiş, hayatın içinde kendisine bir takım nitelikler katmış olmaktır olgunluk. yaşla bir ilgisi yoktur. yalnız olgun olmak demek içinizdeki çocuğu öldürmüş olmak demek de değildir. denge iyidir.