• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (8.81)
ölü canlar - nikolay vasilyeviç gogol
"romanda 19. yüzyıl rusyası'nın bir toplumsal olayı, eşine az rastlanır bir yergi gücü ve usta betimlemelerle anlatılır: köleliğin kaldırılmasından önce toprak sahipleri çalıştırdıkları köylü sayısı kadar vergi ödemek zorunda oldukları gibi devletten para da alabilirlerdi. bundan yararlanmak isteyen roman kahramanı çiçikov ölü canları yani ölmüş köylüleri (köleleri) karşılık göstererek devleti dolandırmaya kalkar. konusunu puşkin'in önerdiği söylenen romanda gogol, rus köylüsünün acıklı hayatını ve çiçikov'un şaşırtıcı kişiliğini kendine özgü canlı mizahıyla dile getirir."


  1. Nikolay Vasilyeviç Gogol'un 17 yılda yazıp bitiremediği, benim ise yaklaşık 12 yılda anca bitirebildiğim eser. Tabi burdan bir yanlış anlaşılma çıkabilir; 12 yıl boyunca sürekli bir okuma çabası içinde olmamı geçtim kitabın kapağını ilk açmamla ikinci kez açmam arasında geçen süredir 12 yıl. Gerçek anlamda ise kitabı yaklaşık 2 haftada anca bitirebildim. Bunda kitabın (bana göre) akıcılık eksikliği sebeplerden biri olsa da asıl sebep günümüz insanının da en büyük sorunlarından biri olan internet bağımlılığı tabiki de. Ah internet ah! Sen ne kadar yararlı ve tehlikeli, ne kadar yararsız ve işlevli bir varlıksın.. neyse internet eleştirilerimizi başka bir başlık altı için saklayıp kitabımıza dönelim. Kitabın elimdeki baskısı cem yayınevinden çıkma 1995 tarih basımlı ve rusça aslından ahmet ekeş tarafından çevrilmiş. Nereden eline geçti diye sorarsanız 10-11 yaşlarındayken kitapları çok sevdiğimi bilen ablam tarafından 'belki biraz ağır gelebilir ama akıllı çocuksun sen okursun' sözleriyle hediye olarak ele geçmiş bir kitap. (Burada şu küçük ve klişe lafı etmeden geçemiyeceğim: bana göre bir insana verilebilecek en güzel hediye bir kitaptır.) Tabiki ablam kitabın o yaşta ağır geleceğinden haklıydı. Aslında ağırdan kasıt o yaş için sıkıcı olması desek daha doğru bir tabir olur. Çünkü o yıllarda okumaktan en çok zevk aldığım kitaplar genelde masal kitapları idi. Bugün bile okumayı en sevdiğim kitapların fantastik türü eserler olmasından mütevellit(!) nasıl bir insan olduğum az çok tahmin edilebilir. Bu yüzden de bu kitabı okumayı yaklaşık 12 yıl boyunca kuş uçmaz kervan geçmez internet çekmez bir karadeniz dağ evine gelene kadar ertelemiș bulundum.

    Ama maalesef iyi ki de ertelemişim diyemeyeceğim. Biliyorum büyük bir eser. Ancak maalesef belki de kitabı okumadan önce hem yazarın hem de kitabın hakkında okuduğum övgüler, yergiler, eleştiriler beklentimi fazlaca yükseltmiş olacakki bu 2 haftalık süreçte her gün okuduğum sayfa sayısını azalta azalta bitirdim kitabı. Peki neydi sorun? Sorun aslında kitapta değil de yazarla aramdaki karakter farkından doğuyor. Dediğim gibi ben akıcı, detaylı, hayali unsurların bol olduğu türleri, kitapları severim. Ve okurken yazarı pek düşünmem, kitaba, içindeki karakterlere odaklanmak isterim. Ancak Gogol'un yer yer araya girerek okucuya kendi ağzından bir şeyler anlattığı hatta yer yer onları küçümsediği bölümler en büyük sorunu teşkil ediyor bence kitapta. Çünkü bir anda kitabın karakterlerini unutup onunla sohbet havasına girmeye zorluyor sizi. Kendi düşünceleri üzerine düşündürmeye zorluyor ve kitabın akıcılığını büyük ölçüde zedeliyor zannımca. Bu da kitabın anlatmak istediklerini çok yüzeysel görmemize sebep oluyor. Yani o yılların rus burjuvası eleştirisi olan bu kitap eleştiriyi bir arkadaşınızla olan bir çay sohbetine hatta biraz daha insafsız olursam kahve ağzı yergiye dönüştürüyor. Ama tabi dediğim gibi bunda yazarda suç bulamıyorum çünkü o dönem yazdığı bu kitabın okuyucu kitlesini çok iyi biliyor Gogol. Zaten bana kalırsa tamamen o dönem ki okuyucu kitlesi hedef alınarak (yani sadece o dönem kitap alıp okuyabilecek yeterlilikteki, yetkinlikteki rus vatandaşları ki bu durum okuyucu kitlesini çok büyük ölçüde kısıtlıyor) yazılmış bir kitap bu. Yani bana kalırsa bu da kitabın evrensellik değerini bir nebze azaltıyor gözümde.

    Tabi tek sorun bu değildi gözümde. Ikinci bir sorun ise abartılmış rus milliyetçiliğiydi. !---- spoiler ----!

    Mesela kitapın ilk cildinde çiçikov'un sobakeviç'in ordan ayrılıp plyuşkin isimli cimri soyluyu bulmak için yola çıktığı bölümde çiçikov yolda bir köylüye rastlar ve ona plyuşkin'in evini sorar. köylü başta ismi tanımaz ancak sonradan onu yazarımızın tabiriyle' ismine çok yaraşan ancak pek kibar olmayan bir sıfatla' anar cimri beyimizi. işte burada gogol insanlara lakap takma işini rusların ne kadar güzel yaptığıyla ilgili falan fişman bir şeyler zırvalar. Hatta öyle abartır ki yazarın birebir cümlesini aktarmadan anlatamam durumu: 'Şu Rus ulusu ne de güzel yakıştırır!'. Oysa dünyanın her yerinde insanlar birbirlerine kendi dillerine kültürlerine özgü nüktedan isimler koyarlar ve bazıları sadece o kültürden olanların anlayabileceği lakaplardır. Gogol'un böyle basit bir olaydan bile milliyetçilik çıkarabilmiş olması gün be gün etrafında gördüğü örnekler yüzünden milliyetçilikten uzaklaşan beni biraz irite etti açıkçası.

    !---- spoiler ----!

    Tabi tek örnek bu değil. Kitapta aslında insana özgü olan ancak yazarın nedense ruslara mal etmiş olduğu başka birçok davranışlar, kalıplar var. Bu durum da aynı üstteki varanda olduğu gibi kitabın evrensellik değerini alçaltmakta bana göre.

    Bir değer varan ise kitapta çiçikov'dan başka diğer karakterlerin yeterince ince işlenmemiş olması. Daha doğru ifade etmek gerekirse kitapta diğer karakterleri hep çiçikovla olan iletişimlerinden tanıyabiliyoruz. Yani hep çiçikov'un görüş alanından değerlendirmek zorundayız karakterleri. Oysa çiçikov gibi diğerleri de bir birey. Onların da kendilerince düşünceleri, görüşleri, farklı insanlarla farklı iletişimleri, davranışları, tutkuları var. Yazar burada bunu unutmuş mı yoksa bile bile mi bu yola girmiş bilemeyeceğim. Ancak kanımca bu durum çiçikov dışındaki insanları tek tiplileştirmiş, onları birer kalıp haline sokmuş bu da eserin yeterli derinliğe ulaşmasına mani olmuş.

    Bir başka abes mevzu eserin birinci cildi ile ikinci cildi arasındaki uçurum. Birinci ciltte yer yer kırılmalara uğrasa da konu bütünlüğünde büyük bir sıkıntı olduğu söylenemez. Ancak ikinci ciltteki o yakılmış sayfalar mevzusu var ya o yakılmış sayfalar... Resmen kitabın birinci cildinin az da olsa getirmiş olduğu o ivmeyi resmen yok ediyor. !---- spoiler ----!

    Olaylar arasında çok büyük kopukluklar görüyoruz ikinci ciltte. Kahramanımız çiçikov zengin olma hayalleriyle önceki tecrübelerinden de ders almış bir şekilde dalaverelerini gerçekleştirmek üzere yeni topraklara adım atıyor. doğal olarak yeni insanlarla tanışma, onları tanıma, kendini tanıtma aşaması derken birden hop eksik sayfalar araya giriyor birden kahramanımızın zengin olmuş olduğunu görüyoruz(tabi yine dalavereyle ancak bu dalaverelerin tam olarak ne olduğunu bilemiyoruz sonraki yazılarla büyük ölçüde tahmin edebiliyoruz anca). sonra birden tam zengin olmanın keyfini çıkarmaya çalışırken yaptığı dalaverelerin ortaya çıkışıyla tutuklanıveriyor. sonra yine dalavereyle salınıyor(bu arada ne kadar çok kullandım bu dalavere kelimesini yav) hemen ardından genel valimizin konuşması derken- anaaaa bitiverdi ya la kitap...

    !---- spoiler ----!

    Işte böyle saçma bir durumla karşı karşıya kalıyoruz kitapta. Bunda da 'tabi bunda yazarı suçlayamayız' demek isterdim ancak bu durumun baş suçlusu tam da kendisi.. Aslında kitabın böyle olmasının sebebi Gogol'un Ilahi Komedya'dan ilham almış olması. Kitabın vikipedi sayfasından okumuş olduğum bu bilgiye göre Gogol bu eseri üç cilt olarak yazmak istemiş. Ilk cilt yozlaşmış insan sürüsüyle dolu cehennem, ikinci cilt ise erdemli insanları tasvir edecekken hayatında yaşadığı çalkantılar sonucu bozunmuş bir cilde dönüşmüş. Neyse ayrıntılı bilgi için kendiniz araştırabilirsiniz. Şimdi buraya girip konuyu gereğinden fazla dallandırıp budaklandırmaya gerek yok. Velhasıl keşke diyoruz gogol amcamız yakmadan bitirebilseydi eserini ve bu varanı da burada kapatıyoruz.

    Bu kadar eleştiriden sonra "e yuh artık koskoca rus edebiyatının koskoca duayeni olan gogol'u oturduğun yerden götünü kaşırkene yerin dibine soktun. Eğer o kadar çok biliyorsan kalk kendin yaz. Hiç mi övülecek tarafı yok eserin?" Dediğinizi duyar gibiyim ve söylediklerinize bir nebze hak veriyorum. (Özellikle çok biliyosan kendin yaz kısmına. Aslında çok istiyorum yazarlığı ama bakalım hayat nereye götürecek...) Ancak unutulmaması gereken en önemli nokta ben Gogol'u değil Ölü Canlar'ı eleştiriyorum. Bu arada her ne kadar Ölü Canlar'ın Gogol'un şaheseri olduğunu bilsem de yazarın diğer eserlerini okumamış olmam bu acımasızlığımın nedeni olabilir. Zira Gogol bazı çevrelerde romancılığından çok hikayeciliğiyle anılan bir yazar. Ve tabi ki sadece yergiyi hakeden bir eser değil. Zaten eleştiri dediğimiz şey övgü ve yerginin diğer objektif unsurlarla bileşimidir. (Her ne kadar günümüz şartlarında sadece yergi anlamında kullanılıyor olsa da...) Ancak övgülerimi sunmam için zaten telefondan yazıyor olduğum bu romana bir bu kadar daha yazabileceğim düşüncesini öngördükçe ruhumun derinliklerine "Üşengeçlik" denen iblis sızmaya başlıyor ve benliğimi ele geçiriyor. Işte bu yüzden şimdilik daha sonra eklemek üzere yazımı burada sonlandırıyor. Kansızlıktan uyuşmuş parmaklarıma glikoz göndermek amacıyla teyzemin yapmış olduğu nefis haşhaşlı böreklere üşüşmeye gidiyorum. En az 50 sayfa kitap okuduğunuz bir gün geçirmeniz dileğiyle şimdilik hoşçakalın yarın görüşmek dileğiyle.

    ekleme/düzeltme: Evet dün yerden yere vurduğumuz Gogol'un şaheserine bir de olumlu taraflarından bakalım. En başta şunu tekrar belirtmek zorundayım: bu üstte de söylediğim gibi bu eserin özellikle belli bir kesim hedef alınarak yazıldığını düşünüyorum. yani 1840-50'lilerin rus burjuvazisi. Çünkü Gogol gibi dünya devi olarak görülen aynı zamanda yazdıkları konusunda çok titiz ve hassas bir karaktere sahip olan bir yazarın bugün okunduğunda eksik olarak görülen yerlerinin sebebini açıklayabilecek bir neden olarak aklıma başka neden gelmiyor. Daha da açmak gerekirse.bu eser 1800'lü yılların ortalarında rus edebiyatı'nın dönüm noktalarından biri haline gelmiş bir baş yapıttır. Çünkü kendinden önce gelen, Puşkin'in zirveye taşıdığı rus edebiyatı'nın romantik döneminin değişime uğramaya başladığı, yavaş yavaş realizme adım atılan bir dönemde yazdığı bu mizahi hiciv ile realizm akımının öncülerinden biri olmuş ve kendinden sonra gelen birçok yazara ve esere de ilham vermiştir. Bu bilgileri buraya yazmamın sebebi de bu bilgileri bilmeden bu eseri okuyan bir okur eserin gerçek değerini küçümseyebilir. Evet Gogol bu eserinde çökmeye başlayan rus feodal toplumunun gerçek yüzünü onların bizzat kendi suratlarına çarpmıştır.

    Aslında sizi buraya kadar boşu boşuna oyaladım çünkü kitabın ana düşüncesi hem yine bizzat Gogol tarafından kitapta hem de sevgili bi youser yarafından üst girilerden birinde verilmiştir: http://youreads.net/yorum/98553

    Ve böylece kitap hakkımdaki eleştirimin sonuna geliyorum. Ama yine de eklemek istediğim 1-2 ufak detay var. Bu kitap sayesinde mersin balığının günümüzde nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu ve o zamanların rus sofralarının vazgeçilmezi olduğunu öğrenmiş bulunmaktayım. Zira!---- spoiler ----!

    Kahramanımız çiçikov nereye ziyarete giderse gitsin ikram edilen yiyeceklerde değişmeyen tek yemek çeşidi bu balık idi

    !---- spoiler ----!
    Ayrıca balığın tipine baktım da hiç yenecek bi balık tipi de yok hani. Sakallı makallı bir balık böyle.

    Ve bir de yergi konusunda bunun bir üst modeli olarak Oblomov'u öneririm. Zira Gonçarov hiç şüphesiz Ölü Canlar'dan ilham almış, ve bence eksik yanlarını görerek daha hoş ve daha çarpıcı bir mizahi hiciv olan Oblomov'u yazmış.

    Sözlerimi burada bitiriyor ve hepinize esenlikler diliyorum.