1. ölüm korkusu kişide hep vardır ama irdelenmez. bu konuda en net örneğim şu; eti pişirip yeriz, bunun nedeni etteki bakterilerin yok edilmesi ve bizi hasta etmesinin ve öldürmesinin engellenmesi. fakat biz et pişiriyorken hiç bunu düşünmeyiz. sanki lezzet katıyor, sanki bir iş yapıyor gibi hissediyoruz. neredeyse bütün yemekler böyle oluyor aslında. fakat hissimiz bambaşka. yaşam böyle bir şey işte birçok şeyi ölmemek için yaparız ama sorsalar iş deriz sanat deriz tutku deriz. halbuki bizim olayımız mikropları öldürmek ve canavarlarla savaşmak. nedeni ise ölüm korkusu.
    abi
  2. ölüm korkusundan çok insanların sonrasını bilmemekten korktuğunu düşünüyorum. ahiret inancı olan cennet mi cehennem mi belirsizliğinden korkuyor genelde ahiret inancının ya da tanrının gerçekliğine inansa bile bir belirsizlik var. bugüne kadar mesela ölümden korkan inançsız birisini görmedim hepsi ölünce bitiyo herşey burda yaşamaya bakalım kafasında. bu demek değil ki korkmuyo demekki kafasına sıksın. sadece yaşadığı süreyi en iyi değerlendirmeye çalışıyor.
    wtf
  3. bir an için nefessiz kaldığınızı hayal edin. ilk tepkiniz ölüyorumdur ve hissetdiğiniz ölüm korkusudur. korkunun kaynağı belli ve şiddetlidir. yaşadığınız korku kısa sürelidir çünkü buna maruz kaldığınız sürece korkarsınız. rahat nefes alabilen insanların yaşadığı şey ise geleceğe dairdir, engelleyemediği sürekli bir huzursuzluk halidir. dolayısıyla, ölme kaygısıdır. kaynağı belli değildir. her türlü seçenek mevcuttur: nefessiz kalma, dilini yutma, kanser olma, araba çarpması, yıldırım düşmesi, trenin önüne itilmesi vb. kaynağı veya aracı ne olursa olsun, asıl olan şey ölümdür.

    peki insanlar neden ölmekten endişe duyarlar? bunun cevabının, dini inanışa sahip olup olmamakla veya inanışın mertebesiyle pek alakalı olduğunu sanmıyorum. arkaplanda, kim olursa olsun, öldükten sonra hayatın "bensiz" de aynı çoşkusuyla süreceğine karşı, kesif bir kıskançlık ve ifade edilemeyen bir bencillik besler. sensiz bir anlam ifade edemeyeceğini düşündüğün "şey"lerin, sen olmadan da anlam ifade edebilmesini yadırgar. kendisi bilinmezliğe giderken, bildiği bir hayatı geride bırakmanın hüznü ve doyamamışlığı vardır.

    cennet tasviri ile bu yarım kalmışlığı telafi etme fırsatı olduğuna inanan mütedeyyinlerin, sadece bu kaygıyı azaltmaya çalışma yöntemleri var. itikat harici diğerleri ise, sonsuz yokluğa gitme tesellisinin kendilerini kuşatmasına izin verir. nihayetinde, "insanlar ölümden, çocukların karanlıktan korktuğu gibi korkar; ve çocuklardaki bu doğal korku anlatılan masallarla büyür tıpkı diğeri gibi."^:francis bacon^ ve bu masalın kahramanı her daim "biz" oluruz.
  4. üzerine çok düşünüp sonunda beni hiç ilgilendirmediğine kanaat getirdiğim durum.

    korkulması gereken ölüm değildir. o geldiğinde biz çoktan gitmiş olacağız.

    esas korkulması gereken ölümünün sevdiklerini ne kadar mağdur edeceği.

    ölürken kimseyi mağdur etmeyin, insan gibi ölün.
  5. ölmekten değil ölürken çok fazla acı çekmekten korkuyorum.
  6. ölümden degil yasamamaktan korkuyoruz aslında,bir suru plan yapiyorsun olanlar mutluluk olmayanlar hayal kırıklığı geriye donup bakiyorsun ki zaman hızla akıp gidiyor ellerinden
  7. biraz klasik olacak ama;
    "ölüm varsa, ben yokum. ben varsam, ölüm yok. o zaman kafaya takacak bir durum yok gençler!" - epikuros
  8. her uçağa bindiğimde aklıma gelen düşünce. işin ilginç yanı içimi korkuyla değil boşvermişlikle doldurur. çok daha iyi bir hayat yaşayabilirdim diye düşünürüm "yeterince yaşadım hayat üstü kalsın" mantığında da değilim. sadece her şey bitse çok da üzülmezmişim gibi hissederim ve ölümden korkmuyor oluşumdan korkmaya başlarım, sanki bir şeylerim eksikmiş gibi.