1. yeniden doğuşa hiç inancım yok ama ölüm konusu çözülecek, tercihe bağlı hale gelecek diye düşünüyorum. hepi topu beynin yaşamı sağlanacak bi makinenin içine koyarlar öyle sonsuza kadar durur orada ruhumuz/beynimiz/bilincimiz. (bkz: bilinç nakli)

    insanın bedeni başka bi yerden gelmedi ki başka bir yere gitsin. burada oluştuk, ne varsa dünyada var, yapıtaşları belli, açıklanabilir halde. ölünce de toprağa, havaya, suya karışıyor. buna yok olma demeyi de doğru bulmuyorum, dönüşme ve dağılma denebilir. bedensel birlik dağılıyor baska şeylere dönüşüyor, diğer canlara karışıyor.

    ama bak bilinç/ruh yok oluyor, aktivitesini kaybediyor. bu da çözülürse ölmekle ilgili bi sorun kalmaz, ha bilinç aktarmak amacıyla taze bedenler çalınmaya başlarsa kötü şeyler olabilir.

    sahipliğin başlıca nedeni ben almazsam başkası alır fikridir ya da korkusudur. sahip olduğumuz şeyleri şöyle serbest bıraksak kimse almasa bu kadar bağlı olmayız onlara. ölüm korkusu bi yerde de malımız mülkümüz yarattığımız değerleri başkası alacak korkusudur. o yüzdendir ki çocuk yapar bu şeyleri miras bırakır içimizi rahatlatırız.

    bence ölümsüz olmaya hazırlıklı olmak lazım nolur nolmaz bakarsın 50 sene sonra robot bedenler satışa çıkar. bi karar vermek zorunda kalırız robot beden de yaşamak mı yoksa kaybolup gitmek mi?

    (bkz: genç görünümlü robot beden tercih eden ihtiyarı ayıplamak) (bkz: marjinal olmak için ölmek) (bkz: bedenini çalıp ruhunu karşı cins robota giydirmek) gibi tesptilerimiz bile olabilir.

    bu da sabah gevezeliği gibi oldu felsefe kanalı kusura bakmasın.
    abi
  2. insan var olduğundan beri genellersek cevaplamaya en çok çalıştığı 3 soru var.
    1. nereden geldim?
    2. nereye gidiyorum?
    3. neden geldim?
    sanırım bu da nereye gidiyorum? sorusunun bir yansıması.
    farklı dinlerde bunun farklı isimlendirmesi olsa da benim için bu olay (gideceğim yer) cennet-cehennem kavramıdır. tabii bu da öncelikle bir yaratıcı'nın varlığına inanmakla başlıyor. islam teolojisinde sonsuz merhameti olan bir allah'tan bahsediyor. hatta annelerin merhametinin yüce allah'ın merhametinin ufak bir nümunesi olduğu söyleniyor. peki şimdi bu derece merhamet sahibi allah bu evreni, insanlar ve olan her şeyi yarattı. sonra bunların hepsinin yok olacağına inanmak büyük bir hezeyan değil midir? bu derece merhamete sahip yaratıcı'nın her şeyi hiçliğe bırakacağını düşünmek ne kadar akıl kârıdır?
  3. ya hiç var olmadıysan?
    ya da hep var olan yalnız sensen?
    aynaları kırıyorum. aynalar. beni bana gösteren aynalar.
    bugün de doğduk çok şükür. bugün de nefes aldık. yaşam dediğimiz bu ilüzyonda bugün de var kalabildik. bugün de yine biz öldük.
    ölümden sonra yok olma ihtimali, ölümden önce var olma ihtimaline eşittir.
  4. kimilerine göre ihtimaldir(ahiret inancı olan insanlara) kimilerine göre ise tek gerçektir. bana göre gerçek. fakat başlığı böyle düşünenlerin az olması sebebiyle bu şekilde açtım. doğumdan öncesini hatırlayamıyorsak ( varolmadığımız için hatırlayamıyoruz..) ölümden sonrasınıda hatırlayamayacağız.. (yok olacağımız için.) düşününce insanın aklını durduruyor bu olay. öldükten sonra bittin. başka birşey olmayacak ve bilincin olmayacak. fakat bu üzünülecek bir durum mudur? olmayabilir. çünkü duygularımızda yok olmuş olacak ve zaten anlayamayacağız. dünyadaki faaliyetimiz bitince birdaha eski benliğimiz bize biryerde eşlik etmeyecek diye düşünüyorum. boşluk yani tamamen. zaten beynimizdeki tepkimelerle herşeyi yapmıyormuyuz ? beyin ölünce birdaha tepkime olmayacak. düşünemeyeceksin. biticek herşey... insanı üzmemesi lazım ama henüz bu gerçekliğe alışkın değil insanoğlu. ne zaman alışır oda bilinmez. yok olacağını bile bile yaşamak... diğer youser'ların bu konudaki görüşlerini merak ediyorum. lütfen birşeyler yazın ve istişare edelim.
  5. esasında her gece bilincimizi kaybetmeyi deneyimliyoruz. kafamızdan bir şeyleri geçirirken uykuya daldığımızı fark etmiyoruz bile. çoğu zaman rüya görmeden uyanıyoruz. rüya gördüğümüzde de büyük çoğunlukla rüyada olup olmadığımızı anlayamıyoruz. uyandığımız ana kadar geçen zamanı bedenimiz bir şekilde saysa da bilincimiz bu yetenekten yoksun. eğer rüya da görmediysek, uykuya daldığımız anla uyandığımız an arasında geçen zaman bilincimiz açısından anlamsız bir boşluk. bu bilince yakıştırılacak herhangi bir sıfat da anlamdan yoksun. "uyurken ne hissediyordun? mutlu muydun, acı mı çekiyordun?" gibi soruları uyku halindeki bir bilince yöneltmenin bir anlamı yok. bu sorular bilinç uyandığı zaman ancak anlamlı hale geliyor.

    ölüm de bundan farklı olmamalı diye düşünüyorum. eğer uykumuzda acı çekmeden ölürsek, zaten kapalı halde bulunan bilincimizin kapalılık hali sonsuza dek devam etmiş olacak. nasıl ki uyurken uyuduğumuzu bilmiyoruz, ölünce de ölü olduğumuzu bilmeyeceğiz. daha doğrusu uyku halindeki bir bilinç için "bilmek" fiili nasıl ki tanımsız ve sadece uyanınca anlamlı, ölünce de bu tanımsızlık aynı, sadece tekrar tanımlı hale gelmiyor.
  6. ölümden sonra yok olma ihtimalini kabul eden insan ya hayatındaki hiçbir şeye değer vermiyor olmalıdır, ya da tutarsızdır.

    ölümden sonra yok olma ihtimalini kabul eden insan; davranışlarını herhangi bir kurallar bütününe uydurma gereksinimi duymuyor olmalıdır, ya da tutarsızdır.

    ölümden sonra yok olma ihtimalini kabul eden insan; şu an içinde bulunduğu durumu düşündükçe aklını yitiriyor gibi olmalıdır, ya da tutarsızdır.

    etkileşime girdiğimiz nesnelere/kişilere verdiğimiz kıymet, sahip olduğumuz değer yargıları, içimizdeki iyiliğe yönelme isteği, mutlak adalet arzusu ve sonsuz bir hayata duyulan özlem, ölümden sonra da hayat olduğunun kanıtıdır. tıpkı acıkan bir midenin besinin varlığına kanıt olması gibi.

    ya da evren tümüyle tutarsızdır.
  7. ölümden sonra yaşama inanmıyorum. bu inancımdan (ya da inançsızlığımdan) bağımsız olarak bana ölümden sonra yok olmak, dinlerin bahsettiği biçimde bir yaşam olmasından daha rahatlatıcı geliyor. öldükten sonra "ruhun" (benim düşüncemde "bilinç" kelimesi buraya daha çok uyar) sonsuza kadar yaşayacak olması çok rahatsız edici bir düşünce. dolayısıyla benliğimin, kişiliğimin kaybolacağı düşüncesi beni kesinlikle üzmüyor. bence normal olan, olması gereken bu.
  8. 1. ruh kavramının bilimsel bir temeli yok. din ve bilimin son 10.000 yıllık etkileşimini incelediğimizde de bir şeyler daha net anlaşılıyor. madem maddesel olarak varlığımız sona eriyor, ondan öte bir varlık olmalı ki madde geride kalınca devam etsin. o da ruh. ruh da var mı? eeh... şimdi arabistan'ın x üniversitesinden çıkma uyduruk bir makale ile gelmeyin, "bak ama bilimsel olarak kanıtlanmış" diye, üzülürüm.

    2. ölümden sonra yaşamı destekleyen hiçbir elle tutulur somut veri yok.

    3. hiçbir insan böyle bir bilgiye/kanıta sahip olamıyor, bu bilgiye giden bir metot dahi üretemiyor. çünkü varlığın ötesini ilgilendiren (ki varsa öyle bir şey) kavramlar hakkında yorum yapmak, 2+2'nin 5 ettiği bir evrende deney yapmaktan farksızdır. öyle bir evrene gidip, gözlem yapıp geri gelmek de mümkün değil.

    şöyle bir hikaye paylaşayım, durum anlaşılır. hikayenin asıl sahibini unuttum, bilenler mesaj atarsa sevinirim.

    !---- spoiler ----!

    bir gün iki arkadaş evlerinin garajına girerler. birisi diğerine der ki:

    > bak burada benim bir filim var, görüyor musun?
    < eee, hayır göremiyorum?
    > çünkü o görünmez, onu göremezsin.
    < peki o zaman elimle ona dokunmaya çalışayım.
    > dokunamazsın ki ona, o hayalet casper gibi bir şey. hissedemezsin onu.
    < peki o zaman yerlere un döküp ayak izlerine bakalım.
    > olmaz, çünkü o uçuyor. yerlere basmıyor.
    < peki o zaman termal kamera getirip onunla bakalım
    > olmaz, çünkü o ısı yaymıyor.
    ...
    < e peki onun orada olduğunu nasıl biliyorsun?
    > söylüyorum ya işte!

    !---- spoiler ----!

    burada hangi tarafın bilim, hangi tarafın din olduğu gayet açık. şimdi kendinize bir soru sorun. "pekala orada gerçekten bir fil olabilir. ama sırf birileri söylüyor diye onun orada olması ne kadar olası?"
  9. %89.26'dır.