1. muhtemelen operayla tanışmamış ya da yanlış tanıştırılmış insandır.

    birincisi; bu meretin tadına ilk defa bakacak insanın karşısına doğru eseri çıkarmak çok önemli ilk intiba açısından. ikincisi; müzikalite tarafıyla değil de mekanik tarafıyla başarılı isimleri insanların görebileceği yerlere çıkardığınızda muggleların önünde sectum sempra çekmiş gibi oluyorsunuz. sonra adamlar elbette sağda solda "ulan bangır bangır bağırıyorlar bildiğin" diye konuşacak kendi meşrebince.

    ilk intiba mevzusundan daha önce bir adım var ama; doğru şekilde bilgilendirme. mesela, eşini dostunu rigoletto izlemeye götüreceksin, güç bela ikna etmişsin, garibim endişeli "ben iki saat n'apıcam o salonda" diye. önce bir rigoletto'nun konusunu anlat, quartet'i ya da la donna e mobile'yi ufaktan dinlet. libretto olayını açıkla bir de.

    -------------------
    sahnede; bilmediğin bir dilde, alışık olmadığın bir ses tonuyla iki saat boyunca hiç durmadan bir şeyler söyleyen bir sürü insan var. sorarım size; neresi ilgi çekici ya da keyifli bunun?
    -------------------

    libretto'yu kullanmayı öğret adama, hatta günümüzde librettoya da pek gerek kalmıyor üstyazı teknolojisi sağolsun. insanlar sahnede neler olup bittiğini bilirse ve konuyu takip edebilir duruma gelirse zaten o müziği de kendiliğinden sevecektir.

    iddia ediyorum; ön bilgilendirmesini doğru yaparak prime time saatinde televizyonda opera gösterilse çok sağlam izlenme oranları yakalar. hele bir de konuların değme yeşilçam filmine taş çıkaracak cinsten olduğunu fark ettiğinde ev hanımı ordumuz, kadın programları, ağalı/konaklı/yalılı diziler tarihe karışır.

    ulan scarpia'nın erol taş'tan, alfredo'nun "seven ne yapmaz"daki kartal tibet'ten eksik kalır yanı mı var? bence cast ayırt etmeksizin her azucena'dan bir güven hokna, her giorgio germont:'dan bir hulusi kentmen, her herzog'dan bir kıvanç tatlıtuğ tadı alabilir benim insanım.