1. tıp etiğinin kürtaj ile birlikte en büyük sorunlarından biri. tıp, insanlara zarar vermeyi hiçbir şekilde kabul etmiyor. çok uç istisnalar haricinde. hatta tıp fakültelerinde geleneksel bir şeydir, ilk derste kazınır bu düşünce öğrencilerin aklına: önce zarar verme.

    ancak günümüzde popülerleşen özgürlük kapsamında düşününce insanın hayatına son vermesinin engellenmesi kabul edilemez. hayat, benim hayatım. yaşam hakkım yasalarla bana iade edilmiş. sorun burada başlıyor. çatışma geleneksel tıp kültürü ve yeni akım özgürlük düşüncesi arasında çıkıyor.

    bir hasta düşünün, o kadar acı çekiyor ki ölmek istiyor. terminal dönemdeki kanserler genelde böyledir. verilen onca ağrı kesiciler rağmen, onca ilaca rağmen o kişinin acısı dinmiyor. önünde ise hala 1 haftası oluyor. öleceğini bile bile bekliyor. ölmeyi istemek normal bir şey değil. ortada ekstrem bir durum var ki kişi bunu bile düşünür hale geliyor. önce bunu anlamak gerekli.

    şimdi sorayım, "o bir hafta geçer mi?"

    bu sorunsalın cevabını tam bilmemekle birlikte zaten bunun kararını verebilecek bir kişi de değilim. bu tartışma da çokça devam eder. işin sonu kürtaj olayındaki gibi kesin ve açık sonuçlardan yola çıkarak onaylanmış bir doktor raporu ve kişinin rızası ile ötenazinin sağlanması olası.
  2. temelde aktif ve pasif olarak ikiye ayrılır. aktif ötanazi hekimin, hastanın hayatına son verecek bir ilaçla ötanazi uygulamasıdır. pasif ötanazi ise yaşamak için desteğe, tedaviye ihtiyacı olan hastaya bu destek-tedavi verilmeyerek veya kesilerek yaşamının sonlandırılmasıdır.

    türk ceza kanununa göre hem aktif hem pasif hali kasten öldürme suçudur. hastanın rıza göstermesi de sonucu değiştirmez çünkü yaşama hakkı temel bir haktır ve 1982 anayasasına göre "herkes, kişiliğine bağlı, dokunulmaz, devredilmez, vazgeçilmez temel hak ve hürriyetlere sahiptir." bu nedenle ilgilinin rızası bir hukuka uygunluk nedeni sayılmaz, uygulayan kişinin hem cezai hem de hukuki sorumluluğu devam eder.