1. ömrümde böyle bir gerilim oyunu görmedim ben arkadaş. elinizde sadece karanlıkta ilerlemek için kullanacağınız gece görüşlü bir kameranız var o kadar. ne silah, ne bıçak, ne sopa hiçbir şey yok! tamamen sizin saklanma ve kaçma becerileriniz üzerine oynadığınız konusu da bir o kadar muhteşem bir oyun.
  2. oyunu da, ek paketi de mağaramdan çıkıp bitirdim ve tek kelimeyle mükemmel olmuş oyundur.
    geç oynamamın sebepleri ise
    1: bilgisayarım yoktu, bu en büyük sebep ki hala yok arkadaşın pcsinden oynadım.
    2: hayat insanı başka şeylere ilgi duydurtuyor. benim de o dönemim rock ve metale merak sarmakla başladı.
    aslında korku oyunlarını ilk kez gördüğümden beri çok hoşuma gitmişti ve bu oyunu da görmüştüm zaten.
    konusu hakkında hiçbir fikrim yoktu sadece gameplay izleyip, iyiymiş diyip umursamamıştım bile.
    hatta o hayalet ne alaka bunlar zombi neyin değil miydi derecesinde kopuktum olaylardan.

    oyun hakkında şunu diyebilirim.
    oyun çok kısa hatta youtube'da (hani şu aralar çalışmayan) glitch ve binbir türlü numarayla oyunu 30 40 dkda bitiren ruh hastası playerlar var.
    ama ben hile falan yapamam, adamakıllı korkayım diyorsanız size tek bir şey önereceğim, oyunu gece evde tek ve karanlıkta oynayın, kulaklık da son seste olsun ki iyice girin oyuna.
    bir de hikayeyi kendiniz öğrenin.
    sağda solda okuyup spoiler yemeyin çünkü kendiniz öğrenince daha da zevkli.
    bana bu oyun mu kısa lan derseniz size şunu derim oyun kısa ancak korkarak ilerlediğiniz için uzun.
    hatta aylarca bitiremeyen var.

    şimdi gelelim spoiler'lı kısıma.
    burdan sonrasını oynamamışlar okumasın.
    hikayesi çok güzel oyunun.
    oyuna miles upshur adında bir gazeteci olarak başlıyoruz.
    bize gelen bir mail ile korkusuzca mount massive akıl hastanesinde dönen pis dolapları ifşa etmeye gidiyoruz.
    tımarhanenin önüne gelir gelmez korkanlar veya kalp hastalığı olanlar oynamasın zaten. çünkü çok jumpscare var oyunda.
    neyse arabamız ile geliyoruz fakat o da ne girişte güvenlik falan yok.
    biz de kameramızı, onun pillerini ve dosyamızı alıp içeri giriyoruz.
    oyunda saldırı yok, tek yapabileceğimiz saklanmak veya kaçmak.
    kamera ise oyundaki hayati derecede eşyamız.
    neden mi? çünkü karanlıkta sık sık kalacağız ve bu zifiri karanlık olacak. kameranın flashlight özelliği burda götümüzü kurtaracak. ama bunun bir bedeli var. normal halde pil yemeyen (ya da yiyorsa da az yiyen) kamera ışığı açınca çok hızlı bir şekilde pil yiyor.

    bunun için sağda solda pil aramanız lazım.
    özellikle, açılan ama içinde hikaye devamlılığına etki etmeyen bir odaysa kesinlikle ya pil, ya dosya ya da kameramız ile not almamız gereken bir görüntü vardır.
    ayrıca söylemeyi unutmayayım oyunda hikayeyi öğrenmek için bazı şeyleri kamera ile çekmemiz lazım.
    bunu yaparsak kahramanımız bazı notlar alıyor ve bunlar hikayeyi devamlı kılıyor. ayrıca dosyalar var, bunlar da hikayeyi öğrenmek için gerekli eşyalar.
    bunlarda genellikle hasta raporları oluyor.
    her neyse, oyuna başladığımızdan itibaren hazır olun çünkü gerim gerim gerileceksiniz.

    oyuna aşina olmayan kişiler özellikle her ses yüzünden dolap veya yatak altına saklanacak. ancak oyunu bir daha oynarsanız nerde saklanıp nerde saklanmamanız gerektiğini anlayacaksınız.
    gelelim yapay zekaya.
    yapay zeka iyi gibi dursa da çok mal hareketleri de oluyor.
    mesela bazen bir variant sizi kovalarken bir odaya giriyorsunuz ve odada kapının arkasında duruyorsunuz o an bir bug sayesinde o sizi araştırmıyor ve gidiyor odadan.
    npclerin algılarını bozmak mümkün bu şekilde.
    bir başka mantık hatası ise sizi kovaladığı odadaki tüm dolapları bakması gerekirken sadece bazılarını kontrol ediyor.

    ama iyi yanları da yok değil.
    mesela karanlıkta sizi görememesi ancak duyabilmesi veya yaklaşınca anlaması iyi olmuş.
    mesela koşarak ilerlerseniz otomatik olarak sizin tarafa doğru geliyor ve oraları kontrol ediyor. bazen sizi dolap içinden ya da yatak altından şans eseri bulduğu da oluyor ama bu çok nadir. ayrıca tam arkanızdayken boşuna saklanmayın direk buluyor çekip çıkarıyor ve sağlam bir koyuyor size. o kadar da salak değiliz diyor adeta.

    oyundaki en hoşuma giden şeylerden bir başkası da kötü karakterlerin gerçekten güzel ve korkutucu olması.
    hepsu kendine has bir tarzı olan kötü karakterler.
    tabiki dediğim ana npcler için geçerli yoksa hastanedeki diğer variantlar çok çeşitli değil hatta hep aynı tipler.
    bir güzel yanı daha ise hangi hastanın zararlı hangisinin zararsız olduğunu kestirememeniz. mesela birkaç kere size jumpscare verecek hastalar olacak ama sadece bunu yapacaklar. çünkü onlar da sizin gibi canının derdindeler.
    hatta dlc paketinde köşeye kıvrılmış bir hastanın diyaloğu süperdi.
    "beni mi öldürteceksin, siktir git buradan!"
    tabi bazı hastalar da saldırgan.
    mesela bazıları sadece siz yanına yaklaşınca saldırırken, bazısı sizi kovalayacak, bazısı siz bir bakmak için yanına gidince aniden sizi öldürecek, bazısı da sadece göz korkutmak için size sözler sarfedecek. hatta yardım eden hastalar bile var.

    hikayesi ise çok güzel.
    mk ultraya benzetmiş herkes, öyle ya da böyle yaratıcı buldum ben.
    bir grup nazi (yine her bok nazilerin suçu mk) insanoğlunun potansiyelini ortaya çıkarmak için deneyler yapar. sonra ikinci dünya savaşında yenilince bunlar doğal olarak projeyi amerika devam ettiriyor ve dr murkoff isimli bir doktoru da orda çalıştırıyorlar.
    deneyler ise walrider projesi olarak geçiyor (bu kelimeyi oyunda çok göreceksiniz).
    amaç yeterince korku duygusunu tatmış hastaları lucid uykusu tarzı bir uykuya yatırıp nano teknolojik bir güç elde etmelerini sağlamak.

    bu nanoteknolojik şey ise hayalet görünümlü walrider.
    hastalara o kadar çok halüsinatif ilaç verilip bu isim telkin edilmiş ki, neredeyse hepsi ondan korkuyor.
    korkmayanlar ise ya çoktan aklını yitirmiş ya da bambaşka amaçları olanlar oluyor. korkanlar zaten kendine bir din oluşturmuş. tanrıları walrider, ve hasta bir papazı da peygamberleri olarak görüyorlar. bu papazla oyunda çok haşır neşir oluyoruz. kendisi bizi seçilmiş kişi olarak görüyor ve walrider'a inanmadan hastaneden gitmemize izin vermiyor. müritleri olan hastaları da kiliseye topluyor ki diğer tehlikeli hastalar onları öldürmesin.

    sonuç olarak bu proje başarılı oluyor billy adında bir hasta walrider'i kontrol ediyor. ancak işler umulduğu gibi gitmiyor ve walrider serbest kalıp hastanenin altını üstüne getiriyor. hastaların serbest kalması da cabası.
    biz de bu olaylar olduktan sonra geliyoruz miles upshur olarak. ilk amacımız hastaneden kaçmak iken olaylar derinleştikçe bambaşka yerlere sapıyoruz ve başımıza gelmeyen kalmıyor.

    oyundaki bazı ana kötüleri de yazarak girdimi sonlandırayım o halde.
    chris walker: dosyalardan öğrendiğimize göre kendisi eski bir asker. afganistanda falan görev yapmış. 2.07 m boyunda bir dev kendisi. kollarında zincirler var. çok iri ve kaslı (göbekli desek de olur) bir yapısı var.
    hastanedeki birçok ölümden o sorumlu. hastaların birçoğu ondan korkuyor. güvenlik protokolüne saplantılı derecede gıcık. çünkü hastaneye giren her insan ya da yaşayan her kişi walrider için potansiyel yeni beden demek. dolayısıyla kimseyi sağ bırakmıyor, herkesi öldürüyor. özellikle kafa kopartmak hobisi, hatta oyunun başlarında swat timinden birinin kafasını koparırken görebilirsiniz onu. koparttığı kafalardan yaptığı koleksiyon var. ilk oyundaki ana karakter
    miles upshur'u oyunun sonuna dek kovalar. konuşmasına bakarak sakin bir yapısı olduğunu söyleyebiliriz. çünkü bağırmıyor ve kendince doğru bir şey yapıyor. bu da hala aklını tamamen yitirmediğini gösteriyor. karakterimize taktığı lakap ise "little pig".

    dr. richard trager: hastalara işkence etmeyi seven eski murkoff çalışanı. kendisi de deneyler sırasında kafayı yer. yakaladığı hastalara işkence eder. karakterimizi tuzağa düşürüp yakalar ve parmaklarını keser.
    sakin bir ses yapısında konuşur ayrıca diğer hastalara göre daha mantıklı ve aklı başında biridir.
    diğer hastalar gibi üzerine kapattığınız kapıyı kırmaz eliyle açar. kahramanımıza taktığı lakap ise "buddy".

    the twins: oyunda bizi sürekli öldürmek arzusunu dile getiren ikiz kardeşler. üzerlerinde kıyafet yoktur ve tamamen çıplaktırlar. konuşmaları biribirlerini destekler niteliktedir hatta bazen birinin başladığı cümleyi diğeri tamamlar.
    ellerinde neşter, satır gibi kesici aletler vardır. diğer hastalar gibi sizi kovalamak yerine sakin sakin ilerlerler. olayları daha çok sessiz ve ani ölümdür. çünkü diğer hastalar sizi kovalarken ses çıkarırlar ama ikizler sessizce gelirler. dolayısıyla bu onların yerini kesin olarak belirlemeyi imkansız kılar ki bu da onları daha ölümcül kılar. mesela onlar sizi görünce gidip bir dolaba saklandınız. biraz zaman geçince ordan uzaklaştıklarını düşünüp çıktınız. işte o anda koridorun sonunda birden karşınıza çıkıp sizi bıçaklayabilirler. dağılarak aradıkları için hızlı olmazsanız onlardan kaçış imkansız olur.
    konuşmaları son derece sakindir ve diğer hastalar gibi vücutları mutasyona uğramamıştır. diğer hastalara göre daha insani ve akıllıdırlar. ilginç bir şekilde peder martine itaat ederler. muhtemelen walrider dinine tabiler. konuşmalarına bakarsak yamyam olduklarını anlayabiliriz, çünkü bizim vücut organlarımızı bölüşerek yemek konusunda diyalogları vardır.

    walrider: oyunun ana kötüsü. her şeyin sebebi bu varlık ruhani bir şeyden çok nanoteknolojinin bir kerametidir. fiziksel formu yoktur ama billy hope adlı bir hasta onu kontrol eder. hastanedeki birçok ölümden sorumludur. bazı hastalar onu tanrı olarak görür ve ona ibadet ederler.

    frank manera: yalnızca outlast'ın whistleblower isimli dlc paketinde görülen bu karakter yakaladığı kişileri yiyen bir yamyamdır. onun için herkes potansiyel ettir.
    hatta kovalarken bizi "meat me meat me!" diye bağırır.
    elinde bir elektrikli testeresi vardır. canlı canlı insan pişirdiği fırınında bizi de pişirmeye çalışır. tamamen çıplaktır yine. ayrıca vücudunda mutasyon yoktur.
    bizi elinden kaçırınca "you were mine!" diye bağırır.

    eddie gluskin (the groom): frank manera gibi yine yalnızca dlc pakette görülen hasta.
    onu ilk başta oyunun başında görürüz. dlc paketin ana karakteri olan waylon park bilgisayar başındayken cama yapışıp "beni kurtar, beni yalnızca sen kurtarabilirsin. bana tecavüz edecekler." diye bağırır ve onu deney tüpüne koyarlar.
    sonra olaylar karıştıktan sonra onu kadınlar bölümünde buluruz. kadınlar bölümü dediğimize bakmayın kadınlaştırılmış erkekler var. nasıl mı?
    eddie bizi ilk gördüğü anda darlin diye hitap eder. çünkü kendisi deneylerden sonra kafayı yakaladığı erkekleri kendine gelin yapmayla bozmuştur.
    mükemmel gelini bulmak için birçok hastanın genital bölgesini kesip vajinaya benzetmiştir. ayrıca kadınsı olması için göğüs ve kalça gibi yerlere de kesikler atmıştır. yakaladığı erkekleri eşi olarak gören ve onla aile kurmak isteyen bu hasta, karakterimizi de yakalayıp tam cinsel organını kesmek üzereyken başka bir variantın ona saldırısı sonucu bu amacına ulaşamamıştır. oyun tarihinin şüphesiz en çok iz bırakan kötü adamlarındandır.
  3. bir el kamerasının ne denli kullanışlı olabileceğini gördüğünüz, olanca korkuya rağmen insanın içindeki gazeteci/haberci ruhunu ortaya çıkaran, bir yandan yusuf yusuf ilerlerken "sağ salim çıkıp bu görüntüleri bir servis etsem ne ünlü olurum, ne para kırarım var ya.." diye düşündüren; sürekli gözünüz kamerada oynamaya çalıştığınız bir hayatta kalma oyunu.
  4. korku oyunlarında (amnesia , slender man , soma) beni outlast kadar geren tek bir oyun var , bunu sevenlere de öneririm :
    (bkz: alien isolation)
  5. inanılmaz sinir bozucu, inanılmaz geren bir oyun. 3-4 aya yaya yaya bitirdim ben bunu. korku dozu yüksek olmasına rağmen ben korkudan değil sinirlerimin laçkalaşmasından aylara yaydım. iki ay önce de bunun devam oyunu olan outlast whistleblower a başladım. bakalım o kaç ayda bitecek.
  6. binanın içine girip gece görüş kamerasındaki gerçekçiliği gördüğüm anda alt+f4 yaptığım oyun. neyse ki devamı bu kadar korkutmadı. hikaye olarak bir (bkz: amnesia the dark descent) değildir.
  7. mükemmel karakterler barındıran oyun.
    dlc paketindeki eddie nam-ı diğer groom yaratılmış en korkunç ve psikopat korku oyunu karakteri olabilir belki.
    malum yerde tüm erkeklerin kendini waylon park'ın yerine koyduğunu tahmin ediyorum.