1. özgürleşip, özgür bir insan olursan, aynı zamanda 'özgür insan' kümesinin de elemanı olursun. yani artık özgürlüğün sınırları içindesindir. bu yüzden hiçbir zaman özgür olamazsın.
  2. özgürleşebilmek için hiçbir sınırının olmaması gerekir. hadi aileden, eşten, dosttan hayatta seni yönetebilecek, yönlendirecek her tür insandan kurtuldun. yalnızsın. yine canının istediğini yapabilecek misin? eğer seni durduracak bir şey varsa ya da yapmadan önce düşüneceksen yine özgür olamazsın.bence.
  3. hiçbir şeyin tahakkümü altında olmayan kendi egosunun tahakkümü altındadır. özgürleşmek mevcut koşullara göre değişebilen bir kavramdır, toplumdan bağımsız düşünülemez, en kolayı ideolojik özgürlüktür, sosyalizmin yaşandığı dünyada özgürsünüzdür, devrim gerekir. despot bir babanın elinden kurtulup "arada dövse de iyi adam" olan bir kocaya eş olmak özgürleşmedir mesela, kimine göre, kara çarsafını çıkarıp sigarasını yakmaktır mesela, kimine göreyse ışid'in elinde sex kölesi olmaktan kurtarılmaktır, sokağa çıkma yasağının kaldırılmasıdır, eşcinsel evliliğidir, işkenceden kurtulup hastaneye yatmaktır, ya da ebeveynin köye gitmesi ve evin boş olmasıdır. çok para kazanıp istediğini alıp hiç kimseyi umursamamaktır. "karıyı boşamak"tır belki.

    ancak bana göre sahip olmamak özgürleşmektir. mülkiyet prangaların anasıdır. hem fikri hem maddi
  4. birey olabildiğiniz ve bunu çevrenizdekilere kabul ettirebildiğinizce özgürsünüz. *
  5. özgürlük, kişinin fikir, davranış ve eylemlerini olabildiğince bağımsız bir biçimde gerçekleştirebilirlik serbestliği olmaktan ziyade, kişinin düşünce, tutum ve eylemlerini olabildiğince kendisi olarak, özgün olarak gerçekleştirebilirlik serbestliği olarak tanımlanır. özgürleşme, kısa bir ifadeyle, kendi özgünlüğünü gerçekleştirebilme ve uygulayabilme çabasıdır.

    örgürleşme sürecini sistemli, örgürlüğü de pragmatik hâle getiren başlıca unsur ise bilinçtir. örneğin; yerlere çöp atmak bir özgürlüktür, ama birey bu konuda bilinç kazanarak yerlere çöp atmamayı bir davranış hâline getirebilir. bu örnekte olduğu gibi özgürleşme çabası içersinde sahip olunan bir takım prensipler, insana kendini daha fazla kısıtladığı, bazı özgürlüklerini kaybettiği hissi verebilir.
  6. estagfirullah.
  7. (bkz: cesaret)

    cesaret o derece önemli bir insan özelliğidir ki, bir felsefe okulu kursam cesareti tam göbeğine yerleştiririm. cesaret kavramı bir aslanın önüne atlayıp dövüşmek gibi bayağı haline indirgenmemelidir. cesaret kişinin toplumu değiştirme kapasitesi olduğu kadar kitlelerin ve toplumların da cesareti vardır. dünyada pek çok kavga, kişilerin ve kitlelerin cesaretini kırmak için verilir. öyle ki insanlar nihayetinde dünyayı değiştirme kabiliyetlerini unutacak noktaya getirilir.

    cesaret denemektir ve sonunda başaramasanız bile, özgürlüktür.
  8. bu tanımı yapan herkes aslında birazda kendi düşsel özgürlüğü için içinde eksik bulduğu şeyleri yazmakta.

    kimi için bir başkası özgürlük, belki bir aşk. kendini bulamamış belki. kendini sevememiş.
    kimi için kendi olmak. başkası olamamış belki. başkasını sevememiş, hep kendini sevmiş.
    kimi için onu bulunduğu yerden uzaklara taşıyacak bir araba. artık bulunduğu yerde ne varsa.
    kimi için cesaret.
    kimi için servet.
    kimi içinse özgürlüğün tanımı bile esaret.
    sanırım nefes alırken özgürlük, termodinamiğe bile aykırı. sonuçta dengesizlik hali. beni var kılan şey her şeydeki bu asimetri. beni var eden şey bu dengesizlik sanırım.
    bırakalım dağınık kalsın. ben böyle de mutluyum.
  9. özgürleşmek gerçekten de bir çok kişinin, siyasi partinin, sosyal hareketin vs. dilinden, gündeminden düşürmediği bir kelime olmuş halde. hal bu olunca neredeyse herkesin bu kavram hakkında düşünmesi, yargılaması sıradan hale gelmiş durumda. temel mantık ilkeleriyle hareket ettiğimizde, özgürleşmek için, ondan özgürleşeceğimiz bir başka bağlayan, yani özgürlüğümüzü kısıtlayan bir kavramın daha olması gerekir. bu kavramdan kopuş sürecine ise haliyle özgürleşme denir. o halde özgürleşme sürecinin sonu olacak olan bir başka kavram daha olacaktır. basitçe sahip-özgürleşme-özgür insan şeması ile açıklayabiliriz. elbette özgürleşmek salt insan anlamında geçerli değildir. bir fikirden, görüşten, ideolojiden veyahut "sistemin" kendisinden özgürleşmek mümkün müdür?

    öncelikle özgür olma veya özgürleşme kavramı, kavramın kendisini dönüştürerek ona "kurtulma" anlamı yüklemek yerine "değiştirme" anlamı yüklüyor. bu şu demek; bugün benim, senin, onun kafasını allak bullak eden "özgürlük" mevcut durumun daha iyi bir yorumunu öne süren bir bakış açısından başka bir şey değil artık. girdiğim derslerde özellikle modern siyaset teorisi içeren derslerde bu durum bir çok gencin çaresiz gözlerini hocaya dikerek "yani kurtuluş yolu yok mu direnmek mümkün değil mi" tarzı sorular sormasına neden oluyor.

    özellikle denetim toplumu denilen nanenin bireyin her alanına neredeyse umarsızca müdahale etmesi, onu itaate kendi "özgür" iradesine dayanarak zorlaması ve böylesine bir ağ-iktidar modellemesine karşı direnişin bildiğimiz anlamda bir direnişten uzak olması özgürleşmek eylem-sürecini daha da karmaşıklaştıran bir durum. yaşadığımız dönem, bir şeylere anlam yüklemenin en zor olduğu, amiyane tabirle "anlamın kendisinin bile buharlaştığı" bir dönem. bunu oluşturan süreçleri inceleyen bilim dallarına yoğunlaşmak (sosyoloji, siyaset bilimi ve iktisat -hatta psikoloji- gibi) kişiye "sistemi" yorumlayabilme yetisinden başka bir şey kazandıramamaktadır, zaten kazandırmasına gerek bile yoktur.

    temel mantığı kurduktan ve kısa bir teorik arka plan açıklamadan sonra özgürleşmek sürecinin neyi işaret ettiği hakkında daha farklı tartışabiliriz sanırım. örneğin özgürlüğün gerçekleşmesi için hangi şartlar gerekli? peki ama neyden özgürleşmek? acımasız bir emek sömürüsü düzeninden mi, emperyalizmin pençesinden mi, yahudi lobilerinden mi, hoşgörüsü olmayan ateistlerden mi, cinsel kimliğe saygı duymayanlardan mı, eşcinsel sapkınlardan mı, özel girişime karşı olanlardan mı, sonuçlarda eşitlik talep edenlerden mi, ideolojilerden mi, dinlerden mi, devletten mi, otoriteden mi vb. maalesef bu "sahip"lerin hepsi kendi özgürleşmek istedikleri kavramları yaratırlar. örneğin, solcular için özgürleşmeleri gereken kavram mülkiyet rejimiyken, liberaller için aristokrat bir toplumdur.her özgürleşme sürecinin ise farklı şartları olması gerekir. verdiğim örnek üzerinden gidersek mülkiyet rejiminin kalkarak sınıfsız bir toplum olması gerekir ve bunun için şartlar binlerce ekonomi-politik kitabında yazılıdır veya liberaller için anayasal biçimde özel girişimin ve doğal hakların güvence altında olması onu iktidara karşı koruyacaktır böylece özgür bir dünya mümkündür. yukarıda bahsettiğim gibi özgürleşmenin sonucunda her şey, bir başka şey vaat eder. bu yüzden toplumda aklı başında olan her birey, özgürlük için yaptığı veya destek verdiği hareketlere rağmen kendini belirsizlikte hisseder. anlamsızlık, yani modern dünyanın anlamsız olması burada devrededir işte.

    özgürleşme çabamız çoğumuz için üniversite sıralarında altına girdiğimiz yoğun enformasyon (bilgi kelimesini özellikle kullanmıyorum) bombası altında şekillenir. ortalama düşünce seviyesinin üzerinde olan herkes daha iyi şartların olabileceği bir dünyanın farkına varır. bir muhafazakar geleneklerin daha çok sahiplenildiği yeni bir dünya arayışı içinde olurken bir solcu emek sömürüsünü ortadak kaldırmak için çaba verir. demek bu çaba sahip olduğumuz eğilimlere göre şekillenecektir. yani temelde tek bir özgürleşme asla olmayacaktır.

    son olarak, bir metod sorunu olan özgürleşmenin nasıl olacağı sorusu söz konusudur. bu soru haliyle tüm görüşlere göre değişiklik gösterecektir. lakin ne bir anda gelen devrimler kişileri özgür kılmıştır ne yıllarca süren özgürleşme süreçleri köleliği ortadan kaldırmıştır.

    benim kişisel fikrim ise, bir özgürleşmenin aslında asla varolmadığı yönündedir. bu, örneğin emek sömürüsünün ortadan kalkması bir özgürleşme değil midir demek değildir. tam tersine benim bahsettiğim nihai bir özgürleşmenin olmadığı yönündedir. ancak, yeni iktidarlara yol gösteren özgürleştirici süreçler ve sonuçlar vardır. devrim gibi (sadece sol anlamda devrimlerden bahsetmiyorum). bu açıdan bir "şey" olacak ve ondan sonra özgür olacağız gibi bir durum insan toplumunun herhangi bir döneminde olmadığı gibi sonrasında da olmayacaktır. söz konusu olan tek şey, mevcut olanın olabildiğince çok yönlü bir analizini, tüm bağlamı göz önüne alarak düşündükten sonra kendi eğilimimize göre daha iyi olana yönlendirmektir. siyaset biraz da buradadır.
  10. birey, diğer insanlardan vazgeçmediği sürece mümkün olmayan kavramdır. bir metropolde ya da bir kabilede doğmuş bir kişi çevresindeki türdaşlarının binyıllar boyunca istiflediği kültür/gelenek belleğinin tacizine maruz kalır; bu, insanı kısıtlar. onlar gibi düşünür, onlar gibi olur; ve içindeki cevherin fısıldadıklarını yadsır.

    zarar gören insanın yapısı değildir. başlangıçta insan olması gerektiği gibidir, özgürdür. başlıca sorun insanın insanla olan iletişiminin getirisi "çöp" verilerdir. süregelen bu döngünün içinde bir insanın özgürleşmesi mümkün değildir.

    özgürlüğümüzü elimizden alan, kelimelerdir.

    tüm canlılar özgürdür; biz insanlar hariç