1. şu cümlelerin sahibi, kadife sesli, şirin sözlü, tatlı dilli, güler yüzlü. sazıyla aklımı başımdan alan. antepli türkmen kızı.

    "cevaplar vardı sorusuz… çünkü o cevaplardı ki sorulara ihtiyaçları yoktu. sorunun cevap olduğu nokta idi gerçeklik.

    fakat insanoğlu akıllıydı…ve akıl gerçekliğin sorgulayıcısı idi. bir yandan gerçekliği ararken öbür yandan kendi gerçeğini yaratmaya çalışandı akıl. ve bu da onu mutsuz edendi. çünkü gözünün gördüğünü kulakları, kulaklarının işittiğini elleri, ellerinin dokunduğunu ise dilinin söyledikleri yalanlıyordu her “gerçeği buldum” dediğinde.böylece gerçeklik yolunda çıkılan basamakları teker teker inmek zorunda kalıyordu her seferinde, kimi zaman gözleri,kimi zaman kulakları kimi zaman da elleri yüzünden.

    akıl; kibiri, gururu, tutkuyu, yargılamayı, elde etme ve yok etme arzusunu,sevmemeyi ve inanmamayı,korkuyu ve yalanı,şehveti ve gösterişi öğrendi gördüklerinden, işittiklerinden,dokunduklarından. ve bunlara “ben(benlik)” adını verdi. ben, gerçekliği ararken ‘tatmin’i buldu. varınca tadına ‘tatmin’in, gerçeği bırakıp ‘tatmin’ arar oldu. bulamayınca da yorulup yollarda kaldı. çünkü akıl, ruh(öz) ile değil, ben ile çıktı gerçeklik yoluna her defasında; çoğu zaman ruh’u farkedemediğinden, farkettiğinde ise onun sonsuzluğu ve gerçekliği karşısında duyduğu
    ürpertiden.

    fakat yok mudur haberdar olunmayınca, orada mevcud olan? ya da var mıdır görmezlikten gelmekle, varken yok olan?

    ruh şimdi burada olandı,dışarıda değil, içeride olandı.ne öğrenen, ne öğreten; sadece öğrenilesi, bilinesi, farkedilesi ve hakikat yolunun sessiz kılavuzu idi sesi işitilesi. varlığı aşktan gelendi. aşk ise maşuğun cemalinde gizli idi. ‘ben’, tatminin olduğu her yerde olabilen ‘çokluk alemi’ iken; ‘ruh’ ise, sadece aşk ile olabilen ‘teklik(birlik) makamı’ idi.

    ve akıl, ne zaman ki vardı ‘ruh’un idrakine, o zaman anladı ki ‘öz’ünü görebildiğince görecekti hakikatı, ve hakikatı görebildiğince görecekti aslında ne ‘sen’,ne ‘ben’in olduğunu. aşığın maşuk, maşuğunsa aşık olduğunu. çünkü bütünün bilgisi, zerrede gizli idi. umman ne ise katre de o idi. insan kainatta, kainatsa insanda idi.

    akıl, yürürken hakikat yolunda,
    yolu uğradı aşk’a.
    nasıl ki tanıştı aşk ile, olamadı artık ‘ben’ ile.
    gördü ki yalan imiş öğrendiği ne varsa
    kulak ile, göz ile.
    ne varsa dönen şu alemde, cümlesi idi aşk ile."

    özlem taner