1. hani bazen akşam üzeri aklına o malum tatlı düşer, ama vakit çok geç olmuştur çıkıp yemek için. fakat yine de bilirsin ki yarın o açlığını giderebilecek fırsatın olacak. peki ya papaz eriği?

    ağustos-eylül ayları itibarıyla beyinden tamamıyla silinmesi gereken bir meyvemiz. özellikle silmemiz gerek şey ise; zeki-metin, bira-fıstık, leyla-mecnun, rakı-balık, nutella-muz, halley-süt uyumu ayarında, belki bunlara nazaran çok daha yüksek seviyede olan erik-tuz uyumu. silemediniz mi? o halde geçmiş olsun. yaklaşık 9 ay bekliyorsunuz ilk eriğin ağaçta belirişini.

    sonunda vakit gelip çatmıştır. yaklaşık 9 aylık bir bekleyişin sonunda tam da hayal ettiğin yerde hafif rüzgarlı bir haziran akşamında, dedenin henüz yeni suladığı bahçedeki mis gibi toprak kokusu, kuşların cıvıltısı ve bütün kış aklınızdan çıkaramadığın, artık o kadar büyümüşler ki yarılmaya yüz tutmuş yemyeşil erikler; artık tam karşında duruyor. uzatıyorsun elini tutuyorsun birini, tam o anda dede bağırıyor: "ilaçlı lan onlar yıka da ye." dur be adam şimdi olmaz 9 aydır bu anı beklemişim, neyse, dalından koparırken çıkan o yaprak hışırtısı, toplanan erikleri yine aynı ağacın altında, cebinden çıkarttığın tuzlukla tuzlamak. tuzlamak dedik, tuzlamak için erikte açtığınız o küçük yuvarlak ve oraya dolan tuzun yavaş yavaş ıslanması. ve...

    ve nihayet ilk buluşma. dişin eriğin tenine değdiği ilk an. eriğin ekşi-tuzlu suyunun dudakları aşıp çeneye, boyna inmemesi için verilen büyük çaba. o çabanın sonucu duyulan; bütün alfabeler bir araya gelse yazıya dökemeyeceği müthiş ses. ısırıyorsun defalarca, bir yandan da dikkat ediyorsun çekirdeğini ısırmamak için. ahh dayanamıyorum gerisini siz hayal edersiniz.

    kısacası, özlenen sevgilidir papaz eriği, az evvel kızartma yaptığın tavayla suyun buluşması gibidir o ilk ısırık. işten gelen baba ile çocuğun kapı önündeki buluşması gibi. hava alanındaki ilk sarılış gibidir. hasretle...