1. genel anlamı bir mülkiyete sahip olamayan sadece çocuğa sahip olabilen kişi. sınıflar ortaya çıktıktan sonra ise işçi sınıfını anlatmak için kullanılmaya başlanmıştır.
  2. amele demenin afili biçimi, akademisyenler dışında kullananlar ergen komünistler ve anarşistlerdir.
  3. aklıma komünist manifesto gibi bir nasıl derler ürkünçlüğü getiren ve işçilerle özdeş kavram.
  4. Amele demenin afilli biçimi değildir. Direkt kendisidir. Keza amele arapçada işçiler anlamına gelir ve amal(iş) kökünden türetilmiş amil (işçi) kelimesinin çoğuludur. Cehalet ve burjuva ahlakının nefretle bütünleşmesiyle günlük dilde hakarete dönüştürülmüş bir kullanımı da mevcuttur.

    Proletarya ise Fransızca prolétaire "toplumun mülk ve sanat sahibi olmayan en aşağı tabakasına mensup kişi" sözcüğünden alıntıdır. İlk kez 1760 yılında J. J. Rousseau tarafından kullanılmıştır. Bu sözcüğün etimolojik kökeni Latince "proletarius" (yavrulayıcı-Roma'da toplumun en alt sınıfına mensup kişi) sözcüğüne dayanmaktadır. Latince "prolescere" prolet- (yavrulamak, çoğalmak) fiilinden türetilmiştir. Bu fiil ise "alescere" (büyümek, yetişmek, artmak) fiilinden pro+1 ön ekiyle türetilmiştir.

    Marksist teoride proletarya; üretim araçlarının mülkiyeti konusunda hiçbir hakkı olmayan, sermayenin gelişimine göre iş buldukları sürece yaşayan, ancak emekleriyle sermayeyi artırdıkları sürece iş bulan, ve gittikçe çoğalan mülksüz emekçilerin adıdır.

    Sanayinin gelişmesiyle proletarya yalnızca çoğalmakla kalmaz; giderek daha büyük kitleler halinde yoğunlaşır, gücü artar ve gücünü daha fazla duyumsamaya başlar. Makineleşme giderek iş ayrımlarını törpüledikçe ve ücretler hemen her yerde aynı düşük düzeye indikçe proletaryanın kendi içindeki çıkarlar ve yaşam durumları da giderek daha bir eşitlenir. Burjuvaların kendi aralarındaki rekabet ve bundan doğan ticaret krizleri, işçi ücretlerinde sürekli daha fazla dalgalanmaya neden olur; makineleşmenin artan bir hızla gelişmesi ve sürekli daha iyileşmesi, işçilerin bütün yaşamsal konumlarını güvensizleştirir; tek tek işçilerle tek tek burjuvalar arasındaki çatışmalar giderek daha çok iki sınıf arasındaki çatışma niteliğine varır.

    Bugüne kadarki tüm toplum tarihi, sınıf mücadeleleri tarihidir. Ve sınıf savaşında devrimin öznesi olabilecek yegane sınıf zincirlerinden başka kaybedecek hiçbir şeyi olmayan işçi sınıfıdır.

    Bugüne kadarki küçük orta kesimler, küçük sanayiciler, küçük tüccar ve rantiyeler, zanaatçı ve köylüler, tüm bu sınıflar, kısmen küçük sermayeleri büyük sanayiye yetmediğinden büyük kapitalistlerle rekabet edemedikleri için, kısmen de ustalıkları yeni üretim tarzları karşısında değer yitirdiği için, proletaryanın içinde bulurlar kendilerini. Böylece proletaryaya, toplumun her sınıfından katılım olur.

    Burjuva ilişkiler, kendi ürettiği zenginliği kucaklamaya yetmeyecek kadar daralmıştır. Burjuvazi, bu krizleri bir yandan üretici güçlerin büyük bölümünü zorla yok etme, öbür yandan yeni pazarlar fethetme ve mevcut pazarları daha dibine kadar sömürme yollarıyla aşıyor. Yani? Daha çok yönlü ve daha büyük krizleri hazırlama ve krizleri önleyici araçları daha da azaltma yoluyla.

    Burjuvazinin feodalizmi yere sermede kullandığı silahlar şimdi burjuvazinin kendisine yönelmiş durumda.

    Burjuvazi, kendi ölümünü getirecek silahları yapmakla kalmayıp, o silahları kullanacak insanları da yaratmıştır: modern işçileri, proleterleri!

    "Kara deryalarda bir fenersin, senin ışığınla yürüyoruz
    Biz, bu karanlık yolun sonunda, doğacak güneşi görüyoruz
    Fabrikalarda biz, tarlalarda biziz,
    Biziz hayatı yaratan
    Din farkı bilmeyiz, dil farkı bilmeyiz,
    Sanki doğduk bir anadan
    Anamız amele sınıfıdır,
    Yurdumuz bütün cihandır bizim"

    https://youtu.be/whn_62kP1Do