• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (8.69)
psycho - alfred hitchcock
marion crane (janet leigh), arizona'da bir emlak ofisinde çalışmaktadır. sevgilisi sam (john gavin) ile evlenmek istemektedir ancak çiftin çok az parası vardır. bir cuma günü, patronu marion'a bankaya para yatırması için 40 bin dolar verir. marion, bu parayla sam'le hayal ettikleri hayatı kurabileceklerine karar verir ve parayı çalarak sam'le buluşmaya gider. yolda bates motel'de konaklamak zorunda kalır. moteli işleten norman bates (anthony perkins), annesiyle saplantısı olan genç bir adamdır.beraber akşam yemeği yerler ve marion odasına çekilir ve yatmadan önce duş almaya karar verir. sinerma tarihinde adından ünlü "duş sahnesiyle" söz ettiren, türünün en önemli örneklerinden sapık, alfred hitchcock'un başyapıtlarından biri olarak kabul edilir.


  1. robert bloch' un seri katil ed gein' den esinlenerek yazdığı aynı isimli romanın, 1960 tarihli hitchcock uyarlaması. aynı zamanda hitchcock' un çektiği son siyah beyaz film unvanına da sahip. tıpkı hitchcock' un "master of suspense" lakabını en kısa sürede ve en keskince kalıcı kılan filmi olma unvanına da sahip olduğu gibi.

    ilk gösteriminde izleyicinin tepkisi; psycho'nun korku ve gerilim sineması tarihinde bir dönüm noktası olduğunu gösteriyordu zira film esnasında çığlıkların ardı arkası kesilmemişti, çoğu izleyici artık kültleşmiş olan duş sahnesinden hemen sonra salonu terk etmişti, hatta hamile olan bir izleyici; filmin geriliminden bebeğini düşürüp paramount pictures' a açtığı tazminat davasını kazanmıştı. fakat filmin yapım sürecinin ekstremliğini düşününce; bu etkileri doğurması hiç de anormal değil.

    başlangıç olarak; hitchcock işe kollarını sıvadığında ilk iş, romanın telif hakkını 9.000 dolara bloch'tan almış; bu da yetmiyormuş gibi, filmin sonunu kimse öğrenmesin diye piyasadaki tüm kopyalarını bizzat kendisi satın alarak toplatmıştı. bu olağanüstü uğraş bile tek başına, hitchcock'un bu kurgudan hem sinematik evren adına hem de kişisel başarısı adına fazlasıyla umutlu olduğunu işaret ediyor. daha sonra ise stüdyoyla arasında pek çok sahne yüzünden anlaşmazlık çıkmıştı; en önemli sebep ise hitchcock'un 50'li yılların tarantino' su diyebileceğimiz kadar beyaz perdeye kan ve şiddet bulaştırma eğiliminde olmasıydı.

    !---- spoiler ----!

    filmin dağıtımı ve gösteriminde sırf bu yüzden bir pürüz çıkmaması için; yaklaşık ikişer dakikalık iki sahne ( marion crane' in duşta bıçaklanması ve müfettiş arbogast' in merdivenlerde kafasından vurulması ) dışında hiçbir sahnede kan kullanılmamasına rağmen hitchcock tüm filmi baştan sona siyah beyaz çekti. sansürlenmeye mahal verecek hiçbir açıkça şiddet, cinsellik ya da çıplaklık unsuruna yer verilmedi. marion' un duş sahnesinde gerilimi ve korkuyu o zamana dek sinemanın görmediği bir teknikle izleriz; sahnede hiçbir bıçak darbesi ya da darbeden sonra alınan hiçbir yara gözükmez. gerilimi izleyiciye sunan şey, duş perdesinin gerisinden yavaşça yaklaşan ve kimliği o an tamamen saptanamayan siluet, marion' un yaşadığı bu dehşete verdiği tepki, kamera açılarındaki ani değişim, ve fonda yükselen yaylıların gergin havasıdır. duş sahnesinde tam 78 kesim ve montaj işlemi yapılmıştır, ve sahnenin çok az kısmında janet leigh bulunur, kalan kısımlar, bıçak darbeleri yüzünden iki defa yaralanan bir mankenle çekilmiştir. marion'un perdeye aktarılmayan yaralarından akan kan için de çikolata sosu kullanılmıştır. suyla karışıp seyrelerek banyo giderine akan kan görüntüsünden sonra kamera, marion'un cesedine ve açık kalan gözlerine döner. ıslak kirpiklerinin arasındaki dehşet ve korkuyla büyümüş gözlerde bir süre oyalanır ve bu odağı bozmadan uzaklaşır. cesedin açık gözlerinde bu kadar takılı kalmaktaki amaç; bıçaklanma anında kesilen açık şiddetin normalde vereceği gerilimi, bu görüntünün izleyiciye sunacağı rahatsızlıkla gidermeye çalışmaktır; işte hitchcock bu noktada, ilk gösterimdeki kimsenin anlam veremeyeceği kadar eğlenir çünkü asıl olayı göstererek değil; yalnızca onu çağrıştırıp ufak vurgular yaparak aynı etkiyi vermeyi başarmıştır. fakat janet leigh, gözünü uzun süre kırpmadığı sahneyi hitchcock' un defalarca çekme ısrarı karşısında hiç de eğlenmez. bir filmin başkarakterlerinden birinin, henüz filmin yarısında öldüğünü görünce izleyici ise eğlenmekten çok şaşkınlık yaşar zira bu alışılagelmedik bir kurgu kronolojisidir. norman bates ise ( normal ve man kelimelerinin birleştirilmesinden oluşan "norman" ismi; bloch tarafından özellikle seçilmiştir. amacı norman' ın karakterini, ona tam olarak tezat bir isimle vurgulamaktır.) başlı başına alışılagelmedik bir karakterdir. marion otelin resepsiyonuna girdiği anda gariplik sezilir. norman bates' in ağzından çıkan ilk yorum " dirty night" tır. ne günlük bir muhabbet, ne tanışma girişimi ne de gece için yağmurlu, kasvetli ya da bunaltıcı sıfatlarını kullanmaya dair bir istek. "kirli" ifadesi tercihi. bu tercihten ve marion odaya girdiği anda vücudundaki tuhaf dalgalanmadan her şey anlaşılır; norman en başından hasarlıdır. marion odaya yerleştiğinde norman' ın annesinin dış plandan sesi ilk defa duyulur. bunun üzerine seyirci olarak norman' ın gerçekten de bir annesi olduğuna ve otelin yanındaki evde yaşadığına ikna oluruz ve norman' ın annesi hakkındaki şikayetlerini ve marion ile konuşurken baş gösteren gerginliğini bu sayede haklı görürüz ve perkins' in karakteri de aşan çekiciliğiyle norman' a temellendirilmemiş bir sempati duymaya başlarız. bu hamle de hitchcock' un seyirciye yaptığı ters köşe girişimlerinin en kuvvetli taslağıdır; hakikatler açığa çıkana dek hitchcock bununla da son ana dek eğlenir. özellikle norman; " bir erkeğin en iyi dostu annesidir." repliğini sarf ettiğinde ve ondaki nevrotikliği ilk kez tam anlamıyla sezdiğimizde eğlencenin zirvesindedir. çünkü ilk kez o anda norman' ın annesine dair gelişen obsesyonuyla karşı karşıya geliriz. anne onun için en iyi dost olmasının yanında en iyi sevgilidir; bu yüzden marion' a yemeği büroda yemeyi teklif etmiştir çünkü odasına adım attığı anda annesine sadakatsizlik yaptığına ikna olacaktır. marion'a karşı beslediği cinsel yönelim, ki bunu marion' u odasında soyunurken gözetlemesinden ve sürekli onunla zaman geçirmeyi istemesinden görebiliriz, norman' ı, annesini aldatıyor olduğu düşüncesine sürükler; ana hatlarla marion'u öldürmesinin nedeni de budur. bu cinayeti de annesi olarak işler; çünkü sözde sadakatsizliğinin sorumlusu kendisi olsa bile, bunun cezasını verecek kişi annesidir; ki bunu yaptığı hatayı telafi etmeye ve evine dönmeye karar vermiş marion' u öldürerek gerçekleştirir de. kaçak olarak aranan marion' un peşindeki müfettiş arbogast de bunu örtbas etmek uğruna bir başka cinayete kurban gider. sonunda norman' ın annesini yalnızca en iyi dostu ve bir anlamda sevgilisi değil; aynı zamanda bizzat kendisi olarak da gördüğünü, hatta onun gibi konuştuğunu ve onun gibi giyindiğini; ikinci kişiliği olan norma bates' ten dinleyen psikiyatristin açıklamasıyla anlarız. bu noktada ana akım sinemada o zamana dek çok ender rastlanılmış bir kavram gündeme oturur; travestilik. çünkü norman, annesinin kıyafetlerini giyer ve feminen bir tonda onun gibi konuşur ve bunu yapan insanın karşılığı literatürde travestidir. fakat psikiyatrist travestiliğin söz konusu olmadığını savunur. zira bu kıyafetleri norman'a giydiren şey cinsel yönelimi değil; hayatında çok başka konumlara oturttuğu annesiyle tekrar bir araya gelme ve onu içselleştirme dürtüsüdür. filmin kapanış sahnesinde norman bates; artık tamamen norma bates olmuştur. bunu, kendisine battaniye getiren polis memuruna teşekkür edişinde görürüz. feminen ses izleyici karşısında ilk defa norman' ın haricinde biri için, polis memuru için, norman' ın kendi müsaadesiyle duyulabilir olmuştur. görüntü değişmeden önce; bir sineğe bile zarar vermeyecek olan annesinin, yani artık kendisinin, masumiyetini histerik bir gülümsemeyle onaylar ve o anda kendi suratının üzerine, annesinin cesedinin kemiklerden oluşan siluetinin görüntüsü bindirilir; bu hamle de kendi kafası içinde norman bates' in tamamen annesine dönüştüğünü doğrular. film, içinde marion' un cesedini barındıran arabanın bataklıktan çıkarılmasıyla son bulur ve hitchcock, sinema tarihine ve izleyicilerine sunduğu gerilimden gayet memnun bir şekilde kapanışını yapar.

    !---- spoiler ----!


    sinemada şu ana dek ilerlediğimiz noktadan yarım asır geriye bakınca; ilk gösterim dönemi izleyicilerinin verdiği tepkiye kıyasla hissettiğimiz korku ve gerilim; gazı kaçmış içecek gibi olabilir. elbette ki basit ve derinliksiz gelecektir, sonuçta birçoğumuz sinemanın altın çağına doğduk, binlerce efekte, kurgu ve çekim tekniklerine, milyon hatta milyar dolarlık bütçelere ve hasılatlara da tanıklık ettik. fakat bu basit bıçaklanma sahnesi ve küçük, zekice sansürler de bir zamanın devrimiydi. denenmemiş her şeyi denemenin ve bir farkındalık oluşturmanın riskine girilmişti. bütçe imkansızlığından yönetmenin kendi evini ipotek ettirerek filmin çarklarını bir nevi çıplak eliyle döndürüşüne bile değer görülmüştü; ve psycho, bugün bu değeri görüp kabul edebilen bir izleyici kitlesi sayesinde hala bir başyapıt.