1. reformizm. ayrıca evrimsel sosyalizm olarak nitelendirilir.

    genel maksadı ise; marksist düşüncenin proleter sınıfın gerçekleştirebileceğini katışıksız olarak betimlediği devrimin yerine kapitalist olanaklar içerisinde yavaş ve sabırla siyasi bir mücadele ile toplumsal dönüşümü gerçekleştirmektir. ilk aşamadaki proleterya diktatörlüğü hedefine yönelik şiddet, zor kullanma eğilimlerini reddeder.

    ses getirecek düzeyde ilk ortaya çıkışı eduard bernstein ile olmuştur. alman sosyal demokrat partisi’nde çalışmalar yapan bernstein, atalete bırakılan ve kendisince mucize gibi beklenen nihai sonucun değil de hareketin önemli olduğunu savunur. frankfurt okulu temsilcileri ve yapısalcı marksistler de bu revizyonist düşünceden etkilenmişlerdir.

    “devrimi unutun ve reformları kazanma mücadelesinde yoğunlaşın; çünkü öngörülemeyen ve baştan tahmin edilmesi mümkün olmayan bir süreç olarak tarihin nihai bir amacı yoktur.”

    bernstein’in marksizmin temel savlarına eleştiri getiren düşüncelerine 1899’da hannover kongresinde ortodoks marksistlerce şiddetle karşı çıkılır. marksistlere göre reformizm, kapitalistlerden alınan ufak tavizler karşısında kapitalist düzenin sınırlarında kalmaya yönelik uyuşturucu bir hareket, marksizme ihanettir.

    evrimsel sosyalizm yani siyasi literatürde zamanla sosyal demokrasi, ortanın solu kavramlarına denk gelecek bu yaklaşıma asıl ilgi yoğunlaşması ise, bernstein ve onun düşüncelerinden beslenen kuramcıların yürüttüğü savlara benzer uygulamaların ortaya çıktığı 1945 sonrası sosyal devlet anlayışının tezahürü “refah devletleri” ile olmuştur.
    ozee
  2. katakullinin gözden kaçmasını istemem. 2002 yılında kurumlar vergisi %35'tü. 2004 ya da 2005 yılında %20'ye düştü. (@babilbaligi uyardı oran %33 imiş ve 2006'da düşmüş) en iyi gerekçe ise vergi oranı düşünce daha iyi vergi toplanması. bunun istatistiği falan var, vergi oranı düştükçe toplanan vergi miktarı artıyor. yani diyorlar ki çok vergi vermeyiz, az olursa veririz. bizim temsilciler de diyor ki tamam az da olsa verin, kalanı biz milletten toplarız.

    gözden kaçan ise teknoloji, yani 1990 yılında vergi kaçırmak çocuk oyuncağı iken bilgisayarlı muhasebe sistemlerinde gerekli personel istihdam edilir, denetlenirse kaçak vergi sıfıra yaklaşır. eski bahane ile zenginden alınan vergi ciddi oranda azaltıldı kimse de ses etmedi. bu sadece bir örnek. ev örneğinde ise gidip bakmak lazım %25 peşinat şartı ve 10 yıl maksimum vade şartı ne zaman gelmiş. yine ayni tarihlere tekabül ediyor diye biliyorum.

    sistemin verdiği mesaj açık, pesinat getiremezler, getirseler de 10 yılda taksit tutarına maaşları yetmez, ev sahibi olamazlar, ev sahibi olamazlarsa fazladan evi olanların evinde kiracı olarak yaşarlar. böylece zenginler üretim yapma işinin başında durma işini! batısalar bile kendileri kira gelirleriyle beslenirler ve sermaye el değiştirmemiş olur. ee peki bankalar napcak? asıl sorun bu onlara göre zenginlerin malı yerine göre silahla bile korunur ama bankaları da korumak lazım, o zaman onlar da bireysel kredilere dönsün dendi. yani maaştan zenginler kira ile payını aldı bankalar da faizle. bir dönem ki bakarsanız yine aynı dönem bankalar çılgın gibi kredi kartı dağıttılar. çünkü ev kredisi araba kredisi verme işi sarpa sardı, bunların günlük tüketim yapması gerek dendi.

    burada zaten bahsedilen sorun devlet ve zengin sınıfı işbirliği ile sermayenin el değiştirmesinin önlenmesi.

    iyimser bakış açısını da anlıyorum elbette herkes yalıda oturamaz, illa birileri fabrikaların başında durmalı, sahiplenmeli. fakat düzenin gidişi pek de bu yönde değil. normalde babadan zenginlerin ykb olmaktan başka meziyetleri de olmalı ve halka sunulmalıdır. örneğin beste yapar dinleriz gibi. tabi böyle bi düzen yok hep alıyorlar fazla alıyorlar vermiyorlar, bir fabrika yönetme işini iyi yaptıkları için değil buna güçleri yettiği için oradalar, devlet onlara bu hakkı verdiği için. yoksa çorap fabrikasını yönetecek insan bulunur, hatta iyi maaş verirsen egitimliler alasını yapar dert değil. lutfedilen bir şey değil bu.

    uyanmak lazım adamlar parselliyor, stokluyor, devletle birlikte elele halkı baskılıyor. dolayısıyla reformist bakış açısı bir çeşit uyuşturma denemesi. bana göre fakire hak talep ederek değil yönetimi ele geçirip zenginin yaptığı haksızlığa son vererek cozulebilecek sorunlar bunlar. bu kapitalizm liberalizm falan kaostan başka bir şey değil. yapılan hazırlık %99'un %1'e mağlup olup onlara hizmet eder hale gelmesi için. iyi idrak etmek lazım biz şanslı nesil olabiliriz.
    abi
  3. bülbülü altın kafese koymuşlar ah vatanım vah vatanım demiş, o yüzden bülbülü değil vatanını kafese koymak lazım ki bunun adı da devrim.

    ben şaşırıyorum gerçekten amaç fakirleri zenginleştirmek olmamalı tersine zenginleri fakirlestirmek olmalı. birilerinin refahını artırmak yerine yukarıdakilerin refahını azaltabilirsek, ki bunun ne yolla olduğunun bi önemi yok, o zaman sosyalizm gelmiş olur. yoksa üç beş sosyal hakla falan olacak iş değil ve dedikleri gibi marksizme ihanet.

    mesela çok sevsem de tren yolu yapılmasını umursamam ama etilerden geçecekse desteklerim, maksat rahatsız olsunlar.

    özetle zenginlere karşı olmayan bir sistem zenginler için vardır.

    ek: biraz daha ekleme yapmak istedim. mesela asgari ücreti 5 bin tl yapsa sosyal devlet, herkes ev almak ister, bu sefer de ev fiyatları üç katına çıkar, yine de herkes alım gücünü kullanmak ister bu sefer de faizler artar, yine de herkes ev almak ister. sonra da değeri 100 bin tl olan bir evi 400 bin tl'ye ayda 4 bin tl taksitle alırlar maaş zenginin cebine gider asgari ücret gene bin tl olmuş olur.

    halbuki 2. konut için yıllık kira getirisine yakın bir tutarda vergi alsan zenginler ikinci evi almak istemez, ancak ihtiyacına göre bari yazlık alalım neyse öderiz derler sonra ev fiyatları düşer, yatırımlar reel sektör yatırımına dönüşmek zorunda kalır böylece iş imkanı işçi sayısından hızlı büyür ve çalıştırmak daha masraflı olmaya başlar maaşlar artar. alt sınıf da ikinci evi vergiden dolayı almak istemez fazlalaşan maaşını ailesinin sosyal ihtiyaçlarına ayırır, evladını piyano kursuna gönderir ve olaylar gelişir.

    yani demek istediğim sosyal hak talep etmek yerine zenginlerin aşırı refahını ve gücünü azaltacak şeyler talep etmek gerekir. mesela kurumlar vergisi olsun %80, sıkı denetim olsun gibi. sonrası dengelenir zaten boşuna kürek çekmeye gerek yok.
    abi
  4. Server Tanilli Roma tarihini anlatırken Tiberius Grachus'un yenilgisini onun kanunları ciddiye almasına, kanunların egemenler tarafından gerektiğinde delik deşik edilmek üzere konduğunu bilmemesine bağlar. Grachus kanunlara saygılıydı. Barışçı ve anayasal yoldan gerçekleştirebilecek reformlara çocukça inanıyordu.

    Bir söz vardı. Bu bağlamda düşünmek daha mantıklı olabilir. "Oy vermek gerçekten bir şeyleri değiştirecek olsaydı yasal olmazdı." Demokratik müdahalecilik ile insanlar sömürü düzenini sarstılar. Bunu kabullenmemek doğru değil. Fakat soru şu ki, reformlar sosyalistlerin çabalarıyla mı yapıldı yoksa zaten yapılacak mıydı? Zaman geçtikçe verdiklerini geri almaya kalkacaklar mı? Kapitalist devletlerin halkının refahını artırdığı bir gerçek. Geçen gün bir haber vardı. Fransa'da bazı tatillerin kısıtlanması ve emeklilik yaşının artmasını protesto ediyordu insanlar. Devletin görevi koşulları daha iyi hale getirmek değil mi? Kazanımlarla uğraşan bir devleti protesto ediyordu halk. Fransa'dan kapitalist kaç devlet var? Revizyonizme bu açıdan da bakmakta fayda var diye düşünüyorum. George Carlin'in de çokça değindiği bir konu doğal olarak.
  5. bu tür konularda bill gates hiçbir zaman iyi bir örnek olmamıştır ama sıkça örnek gösterilir. fakat bill gates zengin sınıfına değil fakir/orta sınıfa mensuptur. zaten dünyada sanat bilim felsefe de dahil her şeyi üreten orta ve alt gelir grubundaki insanlardır. daha önce de mevzusu geçmişti siz bana babadan zengin olup sanat felsefe bilim ya da herhangi bir yaratıcılık gerektiren ürün çıkarmış birini göstermekte hayli zorlanırsınız ama diğer tarafta çarşaf çarşaf liste koyarız önünüze. velhasıl zenginler işe yaramaz kemirgenlerdir.

    zenginliğin ve refahın kaynağı mirastır, öyle babadan oğula devredilir sürekli ve hicbir yaratıcı yönü de yoktur. ilkel bi düzen, kabilecilik sadece. ömer koç mesela londra'da tablo satın alarak geçiriyor hayatını belki aklına bir kere bile resim yapmak gelmemiştir en azından bunu halka sunduğunu görmedik.

    ev konusunda azalan talep halkın ev talebi olmayacağı için sistem kendini toparlar. şöyle ki bir eve 500 bin verebilecek insan sayısı azalır böylece 500 bin tl'ye satarım amacıyla ev yapan müteahhit sayısı da azalır. fakat alt kesimde kirada oturma talepleri ev alma talebine dönüşür. yani talep düşük bi fiyattan tekrar.dengeye gelir, emlak balonu yok olur. sadece 2. 3. 38. evimi alayım diyenler bedelini ödemek zorunda kalıp vazgeçer. sektör balon olmaktan kurtulur. dolayısıyla fazla sermaye düşük faizle ve uzun vadeyle (mortgage)kiradan vazgeçip ev almak isteyenlere aktarılır.

    sistem işleyişi kabaca şu; herkes çalışsın, kira ödesin, ev alamasın, herkes ev faizi yerine kredi kartı faizi ya da bireysel kredi faizi ödesin, zengin daha zengin olsun mühim değil ama digerleri asla sistemin dışına kaçmasın.
    abi
  6. servetin kaynağı düşünülürse örneklerin bir önemi yok. bir kişinin hangi sosyal tabakadan olduğu değil serveti nasıl elde ettiğidir mesele. servetin kaynağı yağmacılık, peşkeş, üçkağıt, nüfuz kullanımı gibi sebeplerse buna herkes karşı çıkacaktır. fakat üretmekten gelen serveti lanetlemek, zenginliğin her şekilde ayıp veya kötü olduğunu söylemek yanlıştır. mirastan gelen işimi veya servetimi devam ettirebiliyorsam neden bende durmasın? zaten ileri gitmezse geriye gider bu işler. o kadar rekabet var ki en güçlü şirketler bile yok olmak zorunda kalıyor. yaratıcılık ve çalışmayla elde edilen servetin elden düşmecilerle ve yağmacılara dağıtılmasını istemem. (siyasileri ve asalakları kastediyorum)

    para ona hükmetmeyi bilmeyeni terk eder. miras yoluyla beceriksiz ellere kalmış bir servet orada durmaz. bir iki nesil eritir sadece. daha yetkin ellere geçer. serbest piyasa ekonomisi gerçekten zordur. devletin müdahale ettiği serbest piyasa ekonomisine güveniyorum. ortada bir sömürü var mı? şüphesiz. ekonomik verilerle de desteklenebilir. liberalizmin bu sorunları zamanla çözeceğini düşünüyorum.
  7. demokratik müdahalecilik bizi istediğimiz noktaya getirebilir mi? sorusundan devam edelim. buradaki reformizm eleştirileri sanıyorum marksist anlayış açısından bir eleştiri. yoksa marksizmin kendisi eleştirinin büyüğünü hak eder bence. sosyalizm illa ki gelmesi gereken bir şey mi? eğer cevap hayır ise bizim refahımızı artıracak önlemlere yönelmeliyiz. peki refah nasıl artar, refahın kaynağı nedir? insan emeği mi? olası gelmiyor bana. bugün yarın büyük ölçüde makine gücüne ve robot üretim teknolojilerine geçtiğimizde sonsuz bir refah gelmeyecek. yani ne kadar emek o kadar refah doğru bir denklem değil. bence refahın kaynağı yaratıcılık. yani emeği işe yarar hale getiren fikir. bill gates, microsoft'u kurarak, birçok insana emeğini ortaya çıkarma imkanı mı sağladı yoksa emek birikimi mi bill gates'i zengin yaptı? bill gates'in yarattığı refah inkar edilebilir mi? "adam o kadar kişiye ekmek veriyor." cümlesi gerçekten dalga geçilecek bir şey mi?

    bu yaratıcılığın ödüllendirilmesi gerektiğe inanıyorum. zenginlere karşı olunması gerektiğine inanmıyorum. çünkü bir ülkede refahı sağlayan o zenginlerin sayısı. insanı üretime yönelten o sahip olma arzusunun (hatta güç istencinin) önü kesilirse bu, topluma kıtlık olarak döner. ilkeli bir burjuvanın refah ürettiği sürece önü kesilmemelidir bana göre.

    ev örneği gayet güzel ve sosyal devlet imkanlarıyla uygulanabilir gibi geliyor bana. türkiye'nin en önde olduğu iş alanlarından birine zarar verecek olsa da. talep azaldığı için arz da azalacağı için fiyatlar düşmeyebilir ayrıca. ülkedeki işsizliğin azalmasına yine büyük ölçüde katkı sağlayan şeylerden birisi de inşaat sektörü. reel ekonomi adına bu büyük gelir kaynağından vazgeçmek ülkenin işine gelmeyebilir. göze alınabilir mi? tartışılabilir bir konu. temel insan gereksinimleri için müdahale gerekli bence. kurumlar vergisi konusunda iyimser değilim ama. kurumlar vergisinin artırılması ülkeye yatırımcı çekilmesini engeller. yerli yatırımcıyı da yurt dışına yöneltir. yatırımlar azalır ve işsizlik artar. korkunç bir şey bence bu. bu ekonomik sistemde yapılabilecek şeyler gibi gelmiyor bana.