1. bazen uyku, bazen uykusuzluk sebebi. özlem var, korku var, gözyaşı var, mutluluk var, karabasan var, var da var hocam. hani ufak bir an öyle kalmıştır ki aklında; birkaç saniyelik rüyaya 5 seri film çekilir. rüya görmek güzel şey hocam, rüyalarda buluşuruz o zaman.
  2. ativan sağolsun çok gerçekçi şekilde bilinçaltımdan ortaya çıkan şeyler bütünü.
    çoğunlukla kabus görürüm aslında. ama rüya gördüğüm zaman kendimi özgür hissediyorum. kontrol edebildiğim şeyler oluyor mesela bazen rüyalarımda , istediğim gibi yönlendirebiliyorum bazı şeyleri. o zamanlar daha güzel..
  3. film çekebilecek kadar çok, sık ve aksiyon dolu rüyalar görebilen biri olarak kendimi şanslı atfediyorum...

    arada da çıkıyor filan korkuyorum...
    bilinçaltımın zenginliği işte...

    (bkz: ayarsız film rüyacısı)
  4. rüyada yaratılan karakterden küfür yenildiğinde pek hoş olmayan eylem.

    genelde geceleri geç uyuduğumdan nadiren rüya görürüm. uyku ihtiyacı ortalama 13 saat olan biri olunca, 5 saatlik uykuda haliyle rüya görmek pek mümkün olmaz benim için. ama yazın uzun uzun uyuyup öyle rüyalar görürüm ki karşılarında inception diz çöker, the prestige secde eder. rüyalarımı büyük ölçüde kontrol edebiliyor olmam da sağlam rüyalar görmemde etkilidir.

    geçen gün, üzerinde çalışmakta olduğum proje karşısında mağlup olup normal yatış saatimden 3-4 saat erken, gece 11 sularında yatağa attım kendimi. 13 saat uyuyamayacaktım ama 9 saat da fena sayılmazdı, o da olumluydu. sağlam bir rüya görüp, maceradan maceraya atılacaktım.

    neyse, öyle böyle girdim rüyaya. saat kaçtı, rüya 7 saniye mi sürdü yoksa 7 saat mi, orasını bilemiyorum. giriş güzeldi, iki çam yarması arkadaşa karşı "çirkin bir konu"da yarıştım ve kazandım. hiç çirkeflik yapmadılar, gelip tebrik ettiler. ne de olsa benim yarattığım karakterler, güzel güzel anlaştık.

    sonrasında bu iri yarı arkadaşlardan çok daha samimi olduğumla bizim eve geldik, benim odaya girdik. odada silindir şeklinde metal bir kutu, kutuda da harddisk olduğunu düşündüğüm, birbirinin aynı teknolojik aletler vardı. ama bayağı pahalıydı bunlar, altın değerinde. bizim de planımız, gece olunca bu metal silindir kutunun içindeki harddiskleri ateşe verip, kutuyla beraber kaçmaktı.

    gece oldu, yarma arkadaş çok az benzin döktü kutuya. ben de zippoyla yaktım, ama zippoyu filmlerdeki gibi içine fırlatmadım metal kutunun. hemen ucundan yaktım, elim yanmasın diye de çektim elimi hızlıca. egemen bağış'ın oy kullandığı tarzda atsam çok karizmatik olurdu ama fakirlik rüyalarımıza bile işlemiş, kıyamadım zippoya. neyse, kutuyu ateşe verdik ancak bir şeyi hesaba katmamıştık, aletler teknolojik olduğundan patlamaya meyilliydi. patlama sesinden sonra annem uyandı. olanları normal karşılayıp sadece "nabıyonuz bu saatte, yatın" demekle yetindi. gittik yattık.

    ertesi gün aynı planı tekrar uygulayacaktık. sabah kalktık, metal silindir kutu sayısı ikiye çıkmıştı, içindeki harddisk sayısı hemen hemen aynıydı. sorgulamadık tabii nereden geldiğini, gece olmasını bekledik. gece oldu, planı işlemeye koyulduk. arkadaş benzin döktü yine, ikisine de. ben ilk kutuyu ateşe verdim, harddiskler yine patladı. ikinci kutuyu ateşe vermeye kalmadan annem kalktı, yine aynı uyarıyı yaptı. yalnız bu sefer bayağı utandık yaptığımız işten.

    annem gittikten sonra olayın kritiğini yaparken, arkadaşın aklına o mükemmel soru geldi ve soruyu bana yöneltti: lan bu harddiskler pahalı, çalmaya çalışıyoruz tamam da neden çalmadan önce yakıyoruz?

    güzel soruydu hakikaten. ben de "ne bileyim oğlum ehi ehi" şeklinde cevap verdim ama o "ehi ehi" gülüşü, tereddütsüz ıslak tuvalet terliğiyle dövülesi bi' gülüştü. güleni değil, direk gülüşü döversin yani, o derece.

    e adam da dayanamadı tabii bu cevap karşısında. "bu kutu senin evinde, hatta senin odanda değil mi lan?! neden çalıyoruz, zaten senin" şeklindeki ikinci ölümcül soruyu sorma zahmetine girmeden, yüzünde acıma ve tiksinti karışımı bir ifadeyle şu cümleyi kurdu:

    "senin göreceğin rüyayı sikeyim"

    evet, cümle aynen böyleydi. cümlenin bitmesiyle benim uyanmam arasında mikrosaniyeler olduğundan iyi hatırlıyorum.

    böylece ilk kez bir rüyada küfür yemiş oldum. gerçekte var olan, sevmediğim ama rüyama sızmış birinden falan da değil. bizzat kendim yarattığım bir hayali karakterden. hayatın sillesini yediğimiz yetmemiş gibi, dostum sandığım hayali karakter bile bana gider yaptı. onu ben yaratmıştım halbuki ama ona üstten bakmak aklımın ucundan bile geçmemişti; iyi bir arkadaş, iyi bir dost olarak gördüm onu rüyam boyunca. ama o ne yaptı, şirk koştu.

    böyle. o gün, gün boyu şokundaydım olayın. rüyanın tek iyi yanı, annemin veya alarmın dakikalar boyunca yapamadığını yaptırmış olması. çat diye kalktım yataktan.

    şu da ana fikir olsun madem: bazen yaratmak yeterli olmayabilir, tutarlı da olmak gerek.
    ajora
  5. olmaz olsun. her bir rüyam 8 filmlik seri niyetine kurgulanıyor. aksi gibi hatırlıyorum bir de anlatırken yoruluyorum. ama ne oscar'lık..
  6. bende parça parça ve mütemadiyen birbirinden alakasız ve garip şekilde gelişen eylem.

    nasıl bir bilinçaltına sahipsem bu gece gördüğüm rüyada; gündüz vakitlerinde evden çıkıp giderken yolda biriyle karşılaşıp simsiyah bir duvarı taşlamaya başlıyoruz, duvarın üzerinde gizli bir bölümde saklı kalmış bir insan da var sanırım onu taşlıyoruz. insanlar da bir şey sanıp katılıyor sonra bize. devamında dönüp gidiyorum. tabii bunu düşünüp kendimce yorumluyorum hayatıma bakarak.