1. muazzam teleskoplarını çevirdiler gökyüzüne, adonis'in gözbebeklerini araladılar lacivert ayrıntılar ve komplimanlar arasından. yeni bir antlaşma idi bu, bütün televizyon kanallarından akıp gelen bir ırmak gibi, ki her ırmağın bilinçaltında bir şelale yatar, su ile ovdu beni, toprak ile kuruladı, son yüzyılın ilmine katlan, aya katlan, doğru olana katlan, dedi. bunu bir ırmak gibi dedi. tesadüf olmaya gücüm yoktu yalan söylemiyorum. modülümün camlarına kırıklar çizmiştim şimdi hepsi hayal. tek kişilik ordular gibi kırkayaktım zamansızdı biliyorum bağırmam. geceye verici yerleştirecek astronottum bağlantım koptu. sahtekar olmaya gücüm yoktu korkunçtu - ondan söylemiyorum. çingene pembesi elleri vardı, nerede tutsam tanırım. her akşam ayrı bir taş kaldırırdı yüzünden, ben artık dağlara bakamam. doğan çocuklar alkol ve tütün kokuyorlardı zamansızdı biliyorum ağlamam. muazzam teleskoplarını çevirip gökyüzüne, adonis'in gözbebeklerini aradılar kışları kurak, yazları ılıman geçen aşklar arasından.
    -bulun onu, diye bağırdım.
    -seviyorum, diye ağladım.
    -burda yaşamıyor efendim, diye yanıtladılar.
    elmasa heves eden dudaklarının gizli buharıyla puslanırken şanssız anlamlar, bir paratoner gibi uzandım bedeninin yıldırımlarına.
    çarpıldım kömür oldum heba oldum gençliğinin yokluğundan.

    bugün, ağırlaşan bir kimyayla eğilip bakıyorum da dipsiz kuyulara, ne ben bir damla suyum rutubette ne de o içinde tanrı dinlendiren meşhur bir ırmak, rüzgar müzelerinde.