1. bu başlığı bulduğum iyi oldu. günün en güzel saatlerinden en güzel günaydınlarımla efendim.
    pek bir sevdiğim edip cansever ve onun elden ele sevda büyüten "yerçekimli karanfil"i..


    biliyor musun? az az yaşıyorsun içimde
    oysaki seninle güzel olmak var
    örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi
    bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda
    midemdi, aklımdı şu kadarcık kalıyor.

    sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte
    sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
    o başkası yok mu bir? bir yanındakine veriyor
    derken karanfil elden ele.

    görüyorsun ya sevdayı büyütüyoruz seninle
    sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil
    bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk
    birleşiyoruz sessizce.
  2. geri gelen mektup
    ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
    bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
    pervane olan kendini gizler mi hiç alevden?
    sen istedin ondan bu gönül zorla tutuştu.

    gün, senden ışık alsa da bir renge bürünse;
    ay, secde edip çehrene, yerlerde sürünse;
    herşey silinip kayboluyorken nazarımdan,
    yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse...

    ey sen ki kül ettin beni onmaz yakışınla,
    ey sen ki gönüller tutuşur her bakışınla!
    hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince
    çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince
    gönlümdeki azgın devi rüzgarlara attım;
    gözlerle günah işlemenin zevkini tattım.
    gözler ki birer parçasıdır sende ilahın,
    gözler ki senin en katı zulmün ve silahın,
    vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin;
    sen öldürüyorken de vururken de güzelsin!

    bir başka füsun fışkırıyor sanki yüzünden,
    bir yüz ki yapılmış dişi kaplanla hüzünden...
    hasret sana ey yirmi yılın taze baharı,
    vaslınla da dinmez yine bağrıdaki ağrı.
    dinmez! gönülün, tapmanın, aşkın sesidir bu!
    dinmez! ebedi özleyişin bestesidir bu!
    hasret çekerek uğruna ölmek de kolaydı,
    görmek seni ukbadan eğer mümkün olaydı.

    dünyayı boğup mahşere döndürse denizler,
    tek bendeki volkanları söndürse denizler!
    hala yaşıyor gizlenerek ruhuma 'kaabil'
    imkanı bulunsaydı bütün ömre mukabil
    sırretmeye elden seni bir perde olurdum.
    toprak gibi her çiğnediğin yerde olurdum.

    mehtaplı yüzün tanrı'yı kıskandırıyordur.
    en hisli şiirden de örülmez bu güzellik.
    yaklaşması güç, senden uzaklaşması zordur;
    kalbin işidir, gözle görülmez bu güzellik...

    gözler ki birer parçasıdır sende ilahın
    gözler ki senin en katı zulmün ve silahın
    vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin
    sen vururken de öldürürken de güzelsin.......

    hüseyin nihal atsız
  3. şıraya bir şiir bırakalım
    belki her sabah bir şiir yazan bir şiir bırakan olur...

    güzel

    güzel
    ölüm daha kolaydır sevmekten
    der ya aragon
    anla ki ölüme benzer seni sevmek

    sözcükler ki alevdir
    ve karadır şairlerin hayatları

    hem nice şiirlerde nice aşklarda
    tarar saçımızı ölüm.

    aşk ki bazan solgun bir ilçedir
    sürdürür derinliğini

    neden "en çok" acı ustası şairlerdir
    en çok taşırlar çünkü aşkları.

    ben ki yatağımdan tedirgin bir suyum
    besbelli ki aşka ve ölüme çalışıyorum.

    ilhan berk
  4. son zamanlarımın en güzel şiiridir kendileri. günaydın.

    elleri vardı, siz bilmezsiniz
    ben tek başımaydım, onlar ise yalnızdı
    şubattan kalan bir gece yarısıydı sanki bütün caddeler
    yine yenik ve gazetesiz ayrılıyorduk bir çağdan
    çağın canı cehenneme
    cennet nereye düşer şimdi
    annesinden dayak yerken sorunca çocuk

    ellerin vardı, sen de bilmezdin
    hatırı sayılmak kimsenin aklına gelmeyen bir yoksul gibi
    karşında duruyordum
    senin için ıslak mendilleri kurumuş evlerin önemi yoktu
    patrona halil, ilk posta teşkilatı ve
    çekinerek kızının evinde ayaklarını uzatan babaların
    kaldım, bir yanım alacaklı tarih diğeri aşk.
    radyoların canı cehenneme
    ben birşey demesem allah yine de anlıyordu

    elleri vardı, demedim kimseye
    başına ne gelirse hepsi yaşamaktan
    ve bir çocuğun oyuncağının ardında yitip giden elleri
    iki keder arasında gülmek doğru sayılmaz
    bir parkın yoldaşıydım sanki
    hiçbir richter tespit edemese de
    richter’in canı cehenneme
    titriyordu elleri

    elleri vardı, siz bilmezsiniz
    bir gülse kansere ve bana
    yani durmadan çocukluğundan bahseden bana çare bulunacaktı
    birkaç damla kan sızardı gözlerinden
    bolşevikler tövbeye dururdu
    aylardan şubat
    güneşini avuçlarında saklayan bir uçurum gibi sessiz
    yaşamın canı cehenneme
    gözlerin doluyordu

    bülent parlak - şubat kimseye çekmedi
  5. daha o gün anlamalıydım bu ilişkinin yazgısını
    takvim tutmazlığını
    aramızda bir düşman gibi duran
    zaman'ı
    daha o gün anlamalıydım
    benim sana erken
    senin bana geç kaldığını...
    murathan mungan
  6. bir gün sabah sabah

    bir gün sabah vakti kapıyı çalsam,
    uykudan uyandırsam seni:
    ki, daha sisler kalkmamıştır haliç'ten.
    vapur düdükleri ötmededir.
    etraf alacakaranlık,
    köprü açıktır henüz.
    bir gün sabah sabah kapıyı çalsam...

    yolculuğum uzun sürmüş oldukça
    gece demir köprülerden geçmiştir tren.
    dağ başında beş on haneli köyler,
    telgraf direkleri yollar boyunca
    koşuşup durmuş bizle beraber.

    şarkılar söylemişim pencereden,
    uyanıp uyanıp yine dalmışım.
    biletim üçüncü mevki,
    fakirlik hali.
    lületaşından gerdanlığa gücüm yetmemiş,
    sana sapanca'dan bir sepet elma almışım..

    ver elini haydarpaşa demişiz,
    vapur rıhtımdadır pırıl pırıl,
    hava hafiften soğuk,
    deniz katran ve balık kokulu
    köprüden kayıkla geçmişim karşıya,
    bir nefeste çıkmışım bizim yokuşu...

    bir gün sabah sabah kapıyı vursam,
    -kim o ? dersin uykulu sesinle içerden.
    saçların dağınıktır, mahmursundur.
    kim bilir ne güzel görünürsün sevgilim,
    bir gün sabah vakti kapıyı çalsam,
    uykudan uyandırsam seni,
    ki, daha sisler kalkmamıştır haliç'ten.
    fabrika düdükleri ötmededir.

    (bkz: turgut uyar)
  7. dün sabaha karşı kendimle konuştum
    ben hep kendime çıkan bir yokuştum
    yokuşun başında bir düşman vardı
    onu vurmaya gittim kendimle vuruştum...

    özdemir asaf
  8. nesimi'den sabah akşam okunası bir şiir...
    tek tek düşünerek okunası bir şiir...
    bir de selda bağcan yorumu ile dinlenilesi şiir ki sormayın:
    her sözü ayrı onurlu bir insan duruşu ...

    har içinde biten gonca güle minnet eylemem
    arabi farisi bilmem, dile minnet eylemem
    sırat-i müstakim üzre gözetirim rahimi
    iblisin talim ettiği yola minnet eylemem

    bir acaip derde düştüm herkes gider karına

    bugün buldum bugün yerim, hak kerimdir yarına
    zerrece tamahım yoktur şu dünyanın varına
    rızkımı veren hüda'dır, kula minnet eylemem

    oy nesimi, can nesimi ol gani mihman iken
    yarın şefaatlarım ahmed-i muhtar iken
    cümlenin rızkını veren ol gani settar iken
    yeryüzünün halifesi hünkara minnet eylemem
  9. bu sabahki şiirimiz sedat umrandan gelsin...

    sedat ümran
    leke
    takılıp kalmış bir noktada
    gölgesini içine düşürerek;
    leke sabrın gücüyle büyür
    tek başına

    uzanır güneşe dek,
    arınır kirinden;
    yürüyen ak lekeleri olur göğün,
    mavi gök-uykusunun düş lekeleri.

    leke aşmaz sınırını,
    kendini bilir,
    durur bütün oturmuşluğuyla;
    dağıtmaz, yaymaz gücünü
    siz dokunmayınca.

    leke lekelenmekten korkmaz,
    kurtulmuş geleceğin ürküntüsünden,
    alabildiğine özgür;
    sevincimin kumaşında parlayan
    üzüntü lekeleridir,
    silip de bir türlü çıkaramadığım
    içimin dökülen mürekkebidir.
  10. orhan veli'den gün olur:

    gün olur alır başımı giderim,
    denizden yeni çıkmış ağların kokusunda
    şu ada senin, bu ada benim,
    yelkovan kuşlarının peşi sıra.

    dünyalar vardır, düşünemezsiniz;
    çiçekler gürültüyle açar;
    gürültüyle çıkar duman topraktan.

    hele martılar, hele martılar,
    her bir tüylerinde ayrı telaş!..

    gün olur, başıma kadar mavi;
    gün olur, başıma kadar güneş
    gün olur, deli gibi...

    şarkısı da var,
    (bkz: gün olur - zülfü livaneli)