1. sadece türkiye'de en iyi mühendisler sırayla,küçük aralıklarla ölürler.kusursuz şekilde.çoğu trafik kazasından.

    sadece bu ülkede devletin kurumlarını alakasız insanlar yönetir,bakınız tübitak.

    kriptolu telefonlara sızan tübitak dendikten sonra,"tübitak onadı,ses kayıtları sahte." şeklinde açıklamalara şahit olucağınız bir yer burası.

    aklıma geldikçe eklerim.
    kuz
  2. zamanında yöneticilerin kendilerinden farklı etnik kökenli vatandaşları öne sürülen komik gerekçelerle yok sayması. dağdaki karlara bastıkça çıkan kart kurt sesi gibi. halkın da buna inanmasını istemeleri. dünyanın başka yerlerinde başka etnik kökenlere kötü davranılsa da toptan yok sayma yapıldığını sanmıyorum.
  3. gündemin değişim hızına yetişememek.
    hubot
  4. tam olarak nereye konumlandırayım bilemediğim bir yazı; anım aslında daha doğrusu.

    üniversite döneminde ev arkadaşımla konuşup okuldan ayrıldım. onun seçmeli bir dersi var, ben de önden eve gidip soğuk kış gününe yakışır bir yemek hazırlayacağım ikimize. önceden soba yanacak tabi. bu düşünceler eşliğinde sıradan bir günde, sıradan adımlarla okulun bahçesinden çıkıp mıcırlı yola doğru devam ediyorum. yolun karşısına geçip gelen dolmuşa bineceğim.

    biraz gözü karayımdır ya da siz tez canlılık deyin ya da ahmaklık.. şöyle bir bakar dalarım yola ben, o gün de öyle olmadı!. baktım ki gelen kamyon delicesine bir esintiyle yollardaki mıcırı savururcasına geliyor; kızım bir geri dur sen, hemen geçme karşıya dedim. sonrasında o kamyonla tam aynı hizaya girdik ki..orada koptum işte. yazarken aynı yerlere sıçradı hafızam, korku ve telaş.. aslında tarifsiz bir his o.. başımın kenarından geçen mermilerin sesi, oradaki panik.. ben put gibi dikildim öylece. o kısa zamanda hiç bir şey yapamadım. sadece anlık arkama çevirdiğim de kafamı beyaz bir özel araç vardı, etrafında da eli silahlı adamlar. karşılıklı bir ateşin tam ortasında ben. ne olduğu hakkında tek bir fikrim yok.

    olay bitti, şaşkınlık, korku, titreme.. bitkisel hayatta gibiyim adeta ve dolmuşların olduğu yere geldim. tanıyan arkadaşlar "mor nasılsın?" diyor. ses yok bende, mecal de yok zaten. eve geldim.sessizce durmaya devam ediyorum. tek bir yaş akmadı gözlerimden. kapı çaldı, arkadaşım geldi. elimdeki sobanın demiri yere düştü ellerimden kayıp ve ben ona sarılıp oracıkta hıçkırıklara boğuldum...

    nereden geldi bu an aklıma; yaşanan patlama sonrası birileri kurtuluşun hikayesini yazmış. çok sevindim, görüntüleri de görünce nutkum tutuldu yine geçmişe yolculuk ettim birden. ölümle burun buruna kalmak ne demek sanırım biliyorum. o korku nasıldır biliyorum.ben de şans eseri kurtulan biriyim. o kurşunlardan birini başıma almış olup bitkisel hayatta mücadele de ediyor olabilirdim ya da ölürdüm en çok orada. hiç biri olmadı, yaşıyorum, hiç yaşamamış gibi bir tarafıyla ve bir yanıyla üzerime korku salan.

    o anlarda, 28 haziran 2016 atatürk havalimanı patlamasında yaşamını yitirenleri ve olaya tanıklık edenleri düşündüm de.. öylesi bir kaos, yaşamla ölüm arasında gidip gelinen bir çizgi. şansa kalmış hayatlar...

    olur da ölürsem bir patlama sonrası, şansı bu sefer yaver gitmedi diyebilirsiniz benim için.
  5. ösym nin her yıl mutlaka birkaç sınav sorusunu iptal etmesi, cevap şıkkını değiştirmesi, sunucularını bir türlü geliştirmemesi nedeniyle sorun yaşanması, tercih süresini uzatması...
  6. istanbul trafiği.
  7. kendi ülkesinin kurucularını,ata'larını,inkılaplarını,düşüncelerini benimsemeyen, tüm dünyanın saygı duyduğu bir lidere nefret besleyen güruhların azınlık olarak da olsa içinde bulunduğu ülkedir türkiye.böyle trajik, doldurulmuş, yalancı zeminlerle kendi kurucu değerlerinden nefret eden insanlar diğer ülkelerde yoktur.umarım.