1. i

    büyük bir oda. bahçeye açılan bir pencere
    ortada bir masa
    yanda bir kapı
    daha birkaç şey: örneğin bir yunus balığı camdan, bir heykel
    sabah. duvarda gün tanrıları
    rezneler, sedef otları, küpe çiçekleri görünür pencereden
    görünür ama görünmez
    yani hiçbir şey yerinde değil pek. bugün ne?

    salı! o bile yerinde değil
    bir bardak, bir sürahi yerinden edilmiştir, nereye koysak
    nereye?
    bilmem!
    bir çıkrık bir zaman dışını kolaçan eder şöyle
    iyi. biz buna bir durumun sınırsız gelişimi diyoruz
    diyoruz; sanki o her şey kadar bir her şeyi getirir, yığar
    çıkrık
    bir su gürültüsü, bir pul koleksiyonu, bir duanın yaratılışı duyulur bu ara
    duyulmaz ama duyulur
    başlar çünkü onlar da; yani pul, su gürültüsü, dua
    başlar bir insan gibi; süreyi, düzeni ölümü taşımaya

    sabah. duvarda gün tanrıları
    birinin süresiz terlik giyeceği tutmuştur yukarı katta
    aşağıda
    iskemle gıcırtısı, ayak
    tütün kokusu, koku
    yaz kelebeği tadında bir soluma
    yer değiştirme, kımıltı
    tekrar soluma
    kadın
    sessizlik.


    ii

    gün ışır iyiden iyiye, odanın orta yerinde bir kayalık
    sarı bir kertenkele... onunla her şey bir iki sıçrar, durur
    başkaldırır, düşer
    bir çorak bağırışı, bir taşın ikiye bölünmesi işitilir. sonra?
    bir su arayışı, bir bozgun... biz buna benzer her şey diyoruz, her şey her şey
    her şey
    çünkü o, kadın
    uzanır, sağar bir yokluğun içinden
    gene bir yokluğu sağlar, üşenmez
    bir gül çukuru tersine döner, bir alev kıyısı doğurganlaşır
    çıkar boş kıyılardan katılaşmış akşamüstleri
    böler o bakışları bir sarkaç gibi binlere
    ama bir zaman gibi değil, bir sarkaç gibi böler
    yani olanlar olmuştur bir kere
    bir kartal donakalmıştır sıcaktan. bir u sesi duyulur
    yaratılmaya uygun bir ses, u
    uzağa bakar kartal. o kadar bakar ki, bakmaz
    taş kesilmiştir taş, boynu ileri düşmüştür
    tanrım bize bir salıncak!
    çok çabuk geçmek için şu olup bitenleri
    bir daha, bir daha, bir daha
    unutmak unutmak unutmak
    tanrım!
    taş kesilmemek için taş
    bunu evrenin sonsuzluğu diye yorumlar varlığı olmayan bir söz

    kadınsa kımıldamak ister, olmaz
    yer değiştirmek ister, olmaz
    solumak birdenbire
    gene olmaz
    olacak bir şey boşuna aranır, boşuna boşuna boşuna
    bir kaya daha çatlar
    başlar ufacık taşlar yuvarlanmaya
    eser bir silinti, bir sisin dağılışındaki öz
    çıkar o yunus balığı, o heykel
    yaz kelebeği, kapı
    sonra?


    iii

    sonra ne? sabah! iyi bir gün başlar ne de olsa
    tepeden tırnağa beyazlar giyinmiştir kadın
    ne var ki bir kadın gibi değil, bir aşk, bir umut gibi değil
    bir aralık gibi durur dünyada
    işte bir soru!
    okurken elinde tuttuğu; okumaz, gene elinde tuttuğu
    "önce hep gece vardı" diyen bir kitapla
    biz buna bir sorunun sınırsız gerilimi diyoruz
    diyoruz; çünkü o kadın
    ne yapsa, neye uygulansa
    bir aralıktır şimdi dünyada
    bir aralık, bir aralık!
    yıllanmış ağaç kabuklarında bir yara
    bir geçit, bir su akıntısı, bir bıçak izi
    ve batık gemilerden şimdiye arta kalan
    bir batışın korkunç, ama hiç bitmeyecek izlenimi
    tanrım ona bir salıncak!
    bir gidip bir geliversin diye boşlukta
    umutla, erinçle, tutkuyla
    kendine kendine kendine katlanarak
    hani görmeden daha, bilmeden darıldığı kendine
    tanrım
    ona bir salıncak!
    tam burda
    gözlüklü, kış akşamları yüzlü bir bahçıvan
    sorar o sokak kedisinin dilindeki hızla
    sorar o çiçekleri -bir çiçek olmayan yalnız- sorar sorar sorar
    nereye kadar bilinmez
    hani bir sormasa... korkunç!

    hani bir çalgıcı vardı, başını çalgısına koymasa uyuyamaz
    sonra?
    sonra ne? işte bir çamur gibi sıvanmış odaya
    karanlık bir kilisenin
    ihtiyar zangoçunun ağzıyla
    günaydın!
    iyi bir gün başlar ne de olsa


    iv

    iyi bir gün başlar. dünyadayız artık. dünya!
    şu tatlı pencereniz. sizin. bunu anlamayacak ne var? pencere
    tanıklık ediyor işte. gün mavisi bir şey. tanıklık ediyor
    pek açık değil. değil de... size. tanıklık ediyor bir de
    bunu evrenin sonsuzluğu diye yanıtlar varlığı olmayan bir söz
    yok canım! kimsenin bir şey dediği yok, söylenmiş bazı sözler yaşıyor, o kadar
    işte
    yaşamış bir kadın yaşıyor orada
    yitmek, hani durmadan yitmek, ulaşmak bir aşkınlığa
    var ya
    orada
    tek imge kayalardır, işte orada
    yaşar hiç konuşmadıklarınız, işte orada
    dışa vurmadıklarınız, şimdi orada
    her şey hep kayalardır; otlar da böcekler de, sular da
    günler de, zamanlar da
    -görünen bir zamandır çünkü orada-
    bir el yana düşmemiş, kaldı ki birden havada
    değilse bir hareket bu, yalnız orada
    orada
    bir ayak boyu yerde, bir kadın
    bırakılmış gibi yıllarca
    tanrım ona bir salıncak!
    taş kesilmesin diye taş
    donakalmasın diye boşlukta.

    hani o balıkçılla yarışan çaylağa
    kırpışan gözleriyle bakan gemici
    gibi
    baksın o da görmeden
    ne çıkar ustaymış, erginmiş uzağı görmekte gözleri.

    tanrım size bir salıncak!