1. latince “sapere” kelimesi, sezgisel olarak anlamak; aude ise cüret etmek anlamına gelmekte. ingilizce'ye "dare to know" olarak çevrilmiş olan bu söz, dare kelimesinin tehlikeli bir girişimi göze almak olarak anlamdırılması ile de cesaretten ziyade, cüret'e yakınlık göstermesi açısından önemli...

    cüret ve cesaret kelimeleri arapça aynı kökten türetilmiş kelimelerdir. aralarındaki fark ise cüret kelimesinde bulunan hem "olumlu" hem de "olumsuz" ifade aslında. cesaret kelimesi salt olarak "olumlu" bir anlam içerirken, cüret kelimesi, nerede kullanıldığına göre değişmekle birlikte "olumsuz" bir mana da içerebilir. - bu ne cüret! gibi...

    sapere aude'yi ben, "bilmeye cüret et!" olarak çeviriyorum. bunu yazının ilerleyen bölümlerinde biraz daha açıklayacağım ama önce yunus emre'den birkaç dizeye yer vermek ve üzerinde tartışmak gerek sanırım:

    "ilim, ilim bilmektir
    ilim kendin bilmektir
    sen kendini bilmezsin
    ya nice okumaktır.

    okumaktan murad ne
    kişi hak'kı bilmektir
    çün okudun bilmezsin
    ha bir kuru ekmektir."

    yunus burada önemli olan noktanın altını çiziyor.
    "ilim, ilim bilmektir."
    bilmenin kendisini bilmenin öneminden, bilmenin ne "idüğü"nü bilmekten bahsediyor. bilmek zihinde cereyan eden bir hadise. bilmek eylemi üzerinde, bunun nasıl olduğu üzerinde durulduğunda yani nasıl bildiğini bilmek üzerine sorduğu sorulara insan yanıt aradığında "idrak" etmeye başlıyor. tefekkür'ün "öz" noktası bu belki de. yıllarca "dandini dandini dastana" edası ile okunan bu söz dizisi, aslında bilmenin kendisini bilmeden insanın kendisini bilemeyeceğini o kadar az ve öz ortaya koyuyor ki aslında!

    malumat sahibi alim olur.
    irfan sahibi ise arif,
    zerafet sahibi olan ise z'arif...

    bilmek, kelimesinin kökü olan "bil", "yanan ocaktan-fırından ateş almaya yarayan kürek" anlamında kullanılıyor. bu "ateş"li anlam çok güçlü bir bağa sürükliyor bizi, etimolojik olarak. know kelimesi de, gno'dan, gnosis'ten türemiş bir kelime. gnosis ise "içsel bilginin keşfi" demek! yani insan bildiğini bilmeye çalışıyor tüm yaşamı boyunca...

    dışarıda - dünyada olup biteni bilmeyen cahil, cehalet içinde,
    içeride - kendindekini bilmeyen gafil, gaflet içinde!

    sunay demircan'ın dediği gibi, “okuduğumu bilmem, bildiğimi okurum!" bakışıdır belki de doğru olan.