1. mardin'deki davada hukuk dersi vermiş siyasetçidir.

    kaynak: demokrathaber.com

    "

    hdp eş genel başkanı selahattin demirtaş, mardin’de yargılandığı davanın bugünkü duruşmasında, “milli irade temsil yetkim zorla elimden alınmıştır” dedi.

    cizre’de operasyonlar sürerken binaların bodrumlarında mahsur kalanlara ilişkin kullandığı ifadelerin ‘devletin askeri veya emniyet teşkilatını alenen aşağılama’ iddiasıyla yargılanan demirtaş, “ben ve arkadaşlarım ne bir asker, ne bir korucu, polis, sivil veya başkasının ölmemesi için siyaset yaptık. savcılık, benim milletvekili olduğumu unutup kendi kendimi meclis şahsında aşağıladığımı iddia etmektedir” ifadelerini kullandı.

    demirtaş, o dönemde bakanlıklarla görüşen milletvekillerinin tanık olarak dinlenmesini talep ederken “o dönemde şırnak-cizre hattında görev yapan kaymakam, vali ve komutanlardan kaçının gülen cemaati’ne üye olduğunun bakanlıktan sorulması istenilip dosyaya koyulmasını istiyorum” diye konuştu.

    demirtaş'ın savunması şöyle:

    "türklüğü, cumhuriyeti ve meclis’i alenen aşağıladığım iddia edildi. ancak hangi cümlelerimle bunu yaptığım belirtilmiyor. konuşmamın hiçbir yerinde hakaret yoktur. meclis’i eleştiren ya da aşağılayan, ima yoluyla bile, bir tek cümle bile geçmiyor. konuşmam baştan sona, ahmet davutoğlu başkanlığındaki hükümete eleştiri ve çağrı mahiyetindedir. dolayısıyla, şu aşamada aslında beraat kararı verilmesi gerekir.

    dokunulmazlığım ve diğer milletvekillerinin dokunulmazlığı, cumhuriyet tarihinde ilk defa yapılan bir uygulamayla kaldırıldı. ben parlamentodaki üçüncü büyük partinin eş genel başkanı ve grup başkanı’yım. dokunulmazlık tartışmaları günlerinde de görüşlerimizi ifade etmiştim, burada da tekrarlamak istiyorum.

    dokunulmazlıkların böyle kaldırılması hem anayasa’ya aykırıdır hem de yargılanmamızı imkansız kılmaktadır. dokunulmazlık 20 mayıs'tan öncesi için kaldırılmıştır. o dakikadan sonra dokunulmazlıklar devam etmektedir. daha önceki uygulamalarda dönem sonuna kadar kaldırılırdı. bizim hükümete teklifimiz, dokunulmazlıkların 550 milletvekilinin tamamını kapsayacak şekilde, dönem sonuna kadar kaldırılması yönündeydi. dokunulmazlıkların o şekilde kaldırılmasının doğru olmadığını söylemiştik. ben de dahil, bütün milletvekillerinin mutlak dokunulmazlıkları, 20 mayıs’tan sonra olduğu gibi devam etmektedir. yani, dokunulmazlık geleceğe doğru değil, geçmişe doğru kaldırıldı.

    yargılanmada bir çekinceye sahip değiliz. tam tersine, adil bir yargılanmayla hakkımızdaki iddialardan kurtulmak istiyoruz.

    mahkeme beni 20 mayis öncesi için yargilayabilir

    parlamentoda şu dakikada görev yapan milletvekilleri ile benim aramda dokunulmazlık yönüyle zerre kadar fark yoktur. mahkeme beni ancak 20 mayıs’tan öncesi için yargılayabilir. çünkü şu anda mutlak dokunulmazlığım devam ediyor.

    20 mayıs’tan sonra dokunulmazlık zırhı olduğu gibi korunmaktadır. burada, yargı mercilerinin kendi hakkını korumaya çalıştığını görüyoruz. ama aynı şekilde, devletin 3 temel erkinden biri olan yasama erkinin bir temsilcisi olarak benim de yasama hakkımı koruma hakkım vardır. yargı erki, yargılanma gücü ve etkisini kullanma hakkını, bir yasama üyesinin yasama faaliyetlerine katılma hakkından hangi yasaya dayanarak üstün görmektedir?

    ülkemizde ağır aksak da işliyor olsa, güçlerin ayrılığı ilkesi esastır ve hiçbir erkin diğer erk üzerinde kontrol, soruşturma hakkı yoktur. ancak şu anda bir yargı erki beni tutuklayarak yasama faaliyetinden fiilen alıkoymuştur.

    milli iradeden gelen haklarim zorla elimden alinmiştir

    ha keza mahkemeniz, 20 mayıs’tan sonra devam eden mutlak dokunulmazlığımı göz ardı etmiştir. benim milli iradeden gelen haklarım zorla elimden alınmıştır.

    söz konusu iddianamedeki konuşmayı yaptığım dönemde, cizre'de uzun süre devam eden askeri operasyonlar söz konusuydu. silahlı grupların hendek ve barikat yaptığı, güvenlik güçlerinin de operasyon yaptığı dönemlerdi. sokağa çıkma yasağının devam ettiği bu dönemde, cizre'de bir grup sivil yurttaşla ilgili olarak; kendilerinin silahlı gruplara dahil olmadığını, hatta bazılarının, dbp'nin pm üyesi olduğunu, bir binanın bodrum katında mahsur kaldıklarını, oradan çıkmak istediklerini, ancak yoğun ateş nedeniyle bir türlü çıkamadıklarını, bizden yardım talep ettiklerini belirten telefon görüşmeleri yapıldı.

    milletvekili arkadaşlarım durumu bana aktardıklarında başbakan, içişleri bakanı ve sağlık bakanı ile görüşmeleri için milletvekili arkadaşlarımı görevlendirdim. başbakan ile dolaylı, diğer ikisiyle ise yüz yüze görüştüler. onlar da, gerekenin yapılacağını söylediler. ambulanslar, sivilleri almak üzere mahalleye doğru harekete geçti. ancak ambulanslar sokağın girişine yaklaşınca, yeniden yoğun ateşin başladığı bilgisi bize ulaştı. bu durum birkaç kez üst üste ve 4-5 gün tekrarladı.

    bu sürede milletvekillerimiz, oradaki sivillerden dbp pm üyesi mehmet yavuzel ile telefon bağlantısı yaptılar. bu üçlü bir görüşmeydi. bir ucunda bakanlık, bir ucunda milletvekillerimiz, bir ucunda mehmet yavuzel vardı. konuşma kayıtları mahkemeye verilecektir. siviller çıkmak istiyor ama ateş nedeniyle çıkamıyorlardı.

    sivilleri doğrudan bakanlikla görüştürdük

    ben mardin'de iddianameye konu konuşmayı yaptığımda, o bodrumdaki kişilere 4-5 gündür ulaşamıyorduk. dönemin içişleri bakanı efkan ala, milletvekili arkadaşlarıma, “bizi dinlemeyen güvenlik birimleri var. ben de tam olarak anlayamıyorum” demişti. bu gelişmelerden sonra ben mardin'e geldim ve iddianameye konu açıklamayı yaptım; “küçük bir heyetle ve ambulansla söz konusu sokağa girişime izin verilsin” dedim. alacağım her insanın da, oradaki adli makamlara geleceğini belirttim. bu kişiler suçluysa, haklarında adlı işlem yapılsın, değilse serbest bırakılır diye çağrılar yaptım. dönemin başbakanı ise, “orada siviller var mı yok mu bilemeyiz” diye açıklama yaptı. oysa oradaki sivilleri biz doğrudan bakanlıkla görüştürmüştük.

    dolayısıyla benim mardin’deki açıklamam hem hükümete yönelik eleştiridir hem de oradaki insanların canlarını kurtarmaya yöneliktir. demokratik hukuk devletleri, iç ve uluslararası hukuka bağlı olmak zorundadır. tam da arkanızdaki yazı bunu ifade etmektedir. devlet adına hareket eden kamu görevlileri, zaman zaman kanun dışına çıkma hakkına sahip değildir.

    sivil yurttaşların oradan sağ salim çıkarılması olanağı varken, açıklamamdan 2 gün sonra içişleri bakanlığı’nın, cizre'de bir binanın bodrum katında 60 teröristin ölü ele geçirildiği açıklaması, işte tam da belirttiğim kaygıların ne kadar haklı olduğunu maalesef ki ispatlamıştır"
  2. hapse girdikten sonra yayımladığı şiirleri berbat ama öyküleri daha önce edebi bir eser yazmamış bir politikacı için baya iyi olan parti başkanı. inşallah roman yazmaya vakit kalmadan hapisten çıkar zira edebiyat dünyası buna hazır değil.
  3. mutlu
  4. evet altı ayda ülkenin başkentinin göbeğinde 3 patlama gerçekleşiyor ve hala sorumlu bir başbakan gibi istifa etmiyor. onu da geçtim bari iktidar olarak bakanların istifasını istesin. ne kadar ayip. üstelik bir sonraki seçimde oyunu yüzde ellilerin üstüne çıkaracağını söylüyor, ne acı. bir de utanmadan sıkılmadan domokratik olmayan bir seçim barajını ilk defa aşan partiye ve onun nezdinde kendinden güçsüz tüm düşüncelere yükleniyor bu acımasız şahıs. ey demirtaş seni oraya çıkaran halk oradan indirmesini de bilir diyecem ki bir gülme geldi. çünkü bizim halk aşırı unutkandı laa.
  5. canlı bombaları patlatan örgütün siyasal uzantısı olan partinin lideridir.
  6. 19 mart 2016'da ağrı doğubayazıt'ta yaptığı konuşma nedeniyle bugün 5 ay hapis cezasına çarptırılan tutuklu milletvekili. konuşmayı internette bulamadım. bir önemi de yok zaten. aynı figen yüksekdağ'a yaptıkları gibi, kesinleşmiş hükmün meclis genel kuruluna okunması ertesinde milletvekilliği düşürülecek.
  7. süleyman soylu denen, adını kalan ömrünüzde pek duymayacağınız, iktidarın ilk güç kaybettiği gün harcayacağı kişilerin başında geleceklerden biri olan, birilerinin iç işleri bakanı olarak andığı şahıs tarafından "demirtaş denen adam müsveddesi" şeklinde anılmış 6 milyon kişinin temsilcisi kişi.

    geleceğe kimin adı yazılacak , kimin adı mehmet ağar gibi zulümle anılacak göreceğiz.

    e.imla
  8. bir önceki savunmasından aşağıdaki alıntıları yapmışım (taslaklarda buldum). bir yerden sonra bırakmışım sanırım anlamını yitirmesinden mütevellit.

    "aslında bu dava 3 yıldır basın üzerinden hazırlanıyorduysa, basına bu kadar güveniliyorduysa keşke duruşma canlı yayınlansaydı, isteyen internetten, televizyondan izleyebilseydi. ...görünen o ki, iktidar bu duruşmada konuşulanları ya da konuşulacakları kamuoyundan gizlemeye çalışıyor. "

    "fakat birbiriyle hiç alakası olmayan suçla ilgili, birbirinden haberi olmaması gereken bu 6 başsavcılık ne hikmetse 4 kasım 2016’da gece 01:00’da 12 milletvekilinin evine aynı anda polis gönderiyor. tesadüfe bak. 6 tane başsavcı kendi yürüttüğü soruşturma ile ilgili milletvekillerini gözaltına almaya karar veriyor. hiç birbirlerinden haberleri yok, tesadüfe bakın, hepsi de 4 kasım’da, hepsi de gece 01:00’de polisi kapıya gönderiyor. bu kadar tesadüf inanılmaz iş."

    "bizlere aynı gece, aynı saatte operasyon yapanlar, biz daha savcılığa çıkarılmadan, daha mahkemelere, sorgu hakimliğine çıkarılmadan havaalanında uçak hazırlamış. uçak hazırlanmıştır. mesela, sizler gerçekten bunu adil, bağımsız bir soruşturma için tehlikeli bulmaz mısınız? yürütme nasıl böyle bir hazırlık yapar sabahtan? kardeşim, sen bunun tutuklanacağını nereden biliyorsun? ...sabahtan uçak hazırlanmış. diyarbakır havaalanı’nda, bir tane thy’ye ait büyük bir yolcu uçağı, yolcusuz bir şekilde, sabahtan apronda bekliyor. tutuklanacak milletvekillerinin hangi cezaevine götürüleceği belli, kandıra ve silivri’de odalar hazırlanmış. daha biz ifade vermemişiz, sorgu hakimi daha karar vermemiş, savcılık işlemini yapıyor. bize haber geliyor, uçaklar hazır, cezaevlerinde de hazırlık yapılmış."

    "kısa bir beyanda bulundum; bu siyasi bir operasyondur, siyasi bir soruşturmadır, erdoğan’ın talimatıyla açılmış bir soruşturmadır dedim ve tutanağa öyle geçirdim. ki savcı bunu, cumhurbaşkanı’na ve yargıya hakarettir diye iki ayrı fezlekeden soruşturma hazırlayıp meclis’e gönderdi, “sen nasıl böyle ifade verirsin?”

    "bu ülkenin parçasıyız, parçası değil asli unsuruyuz, sahibiyiz. paryası değiliz. bu ülkeye bir günlüğüne turist olarak gelen insanın bile her türlü hakkı hukuku olmalı. biz bunu savunuyoruz, ama ülkemizin yurttaşları olarak, bu ülkenin sahipleri olarak biz daha savcılıklarda mahkemelerde karakollarda şurada burada vatandaş olduğumuzu anlatmaya, ispatlamaya çalışıyoruz. bu toprakların sahibi olduğumuzu halen anlatmaya çalışıyoruz."

    "bu ülkenin birliğini o zaman nasıl sağlayabilirsiniz. bu ülkenin vekillerinin evlerini aynı gece basıp, arkasından bir ay daha geçmeden anayasa değişiklik paketini meclis’e sunarsanız, ülkenin önemli bir kısmını yurttaş olarak görmüyorsunuz demektir. "

    "yasin börü ne kadar insansa, vahşice katledilmişse ve onun çocuk olarak anısı, annesinin ve babasının acısı ne kadar değerliyse, antep’te linçle katledilen hdp’linin de izmir’de linçle katledilenin de annesinin, babasının acısı da anısı da o kadar kıymetlidir. kimse ona küsurat diyemez. kimse yasin börü ve diğerleri diyemez. yasin börü ve 50 küsur kişi diyemez."
  9. apocudur.
  10. omurgasız bir canlıdır. bunca zamandır "sayın" diyerek imralı'ya olan bağlılığını çok güzel bir şekilde dile getirdi. yeri meclis değil, ülke dışındadır. burada yapamadığı konuşmaları anca çıkar belçika gibi destekçisi olduğu yerlerde yapar.