• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (8.57)
sınırın güneyinde güneşin batısında - haruki murakami
tokyo’nun varlıklı bir mahallesinde, sıradan ve sorunsuz gibi gözüken bir hayat süren hajime, orta yaşlara geldiğinde yaşamını sorgulamaya başlar. hayatı boyunca sahip olduklarından daha fazlasını istememiştir. savaş sonrası yıllarda şansı yüzüne gülmüş, iyi bir evlilik yapmış ve iki kız çocuk sahibi olmuştur. şehirde iki caz kulübünün sahibi olarak kıskanılacak bir kariyeri vardır. yine de, hayatı ve kariyeriyle ilgili, rahatsız edici, sinsi bir yetersizlik duygusuna kapılmaktan kendini alamaz. ilk gençliğinde âşık olduğu, akıllı, ancak tuhaf bir yalnızlık duygusu uyandıran güzel şimamoto’nun anısı, kalbini gölgelemektedir.
yağmurlu bir gecede, eskisinden çok daha güzel ve etkileyici görünen şimamoto’nun tekrar karşısına çıkmasıyla, hayatı çok daha karmaşık bir hale gelir.

insanın, kaderi ve maddi dünya arasındaki gelgitlerini anlatan ve okuru kıskıvrak yakalayan bir eser. akıllardan çıkmayacak.
the new york observer


  1. elinizden bırakmak istemiyorsunuz, okumaya başlamayla bitirmeniz bir oluyor zaten. çok sade ve akıcı bir anlatımı var. hacime nin yaşadıklarında şimamotoya duyduğu hislerde yaptığı evlilikte duyduğu pişmanlıklarda hep kendimden bişiyler bularak okuduğum için belki de beni daha çok etkiledi. okumanızı tavsiye ediyorum.
  2. 24 saat içerisinde bitirilebilecek akıcılıkta ve gerçekçilikte olan murakami romanı. imkansızın şarkısı ile başlayan murakami bağımlılığımı güçlendiren bir diğer roman. diğeri için (bkz: sahilde kafka) bencillik ile ilgili yargılar, aldatmaya olan bakış açısı ve hacime'nin eşiyle olan ilişkisi hiçbir ahlaki ya da toplumsal hassasiyet düşünülmeden yazıldığından olsa gerek oldukça gerçekçi. murakami okumaya başlamak için doğru romanlardan biridir kendisi.
  3. bana nick seçiminde yardımcı olmuş kitap.
    genç bir çocukken elemanımız ingilizce bir şarkıda sınırın güneyinden bahsettiğini fark ediyor. genç aklı ile sınırın güneyini her zaman için, manevi bir cennet, dünyanın ona sunacağı şeylerin temsili olarak görüyor.
    aynı zamanda kitap, sibirya histerisi diye bir şeyden bahsediyor. sibiryanın o uçsuz bucaksız düzlüğünde, sibiryalı bir çiftçi onlarca yıl her gün aynı şeyleri yapar. sabah uyanır o kendini küçücük hissettiren o geniş arazide çalışır eve gelir. orta yaşı geçtikten sonra bu çiftçilerin bazıları tarlaya gittiği bir gün, sürekli olarak güneşin battığı yere doğru yürümeye başlarlar. ve en sonunda susuzluktan ölene kadar o uçsuz bucaksızlıkta yürürler. buna da sibirya histerisi denir.
    kitap da karakterimizin, sınırın güneyini arzularken, güneşin batısına yani, gençlikteki o arzularını boşluğun yiyip yutmasına odaklanıyor.
    nickin yazılacağı kısmın boşluğu aklıma bunu getirdi. öte yandan insan hayatının dolu olması gerekip gerekmediği bir tartışma konusu.
    edit: bir de orjinali japonca olan bir kitap ismini, nick olarak alırken ingilizceyi seçmemin nedeni ingilizcesinin daha havalı durması değil, türkçe karakterlerle nick alınmamasıydı. belirteyim dedim.
  4. sanırım murakami'nin doğaüstü olaylara en az yer veren ama okuyucuyu en çok bilinmeyenle bıraktığı kitabı. genel olarak davranışlarımızın, bencilce hareketlerimizin diğer insanlar üzerinde ne gibi etkileri olduğunu ortaya koyan bir hikayesi var. ancak bence kitabın karakterlerine sinmiş ölüm, hikayenin sürekli etrafında dolaştığı asıl konulardan biri idi.

    ızumi'den biraz daha bahsetmemesi beni hayal kırıklığına uğrattı ancak genel olarak çok rahat okunabilen, sürükleyici bir kitap.