1. öncelikle şunu kafada oturtmak gerekir. söylem, ideoloji, ideolojik söylem veya eylem; bunların hepsi ancak ve sadece insana özgü olan şeylerdir. insan gibi üst seviye bir yaratığın, kendisine bahşedilmiş olan aklı ile hayat verdiği bu olguların, dünya üzerindeki başka bir canlıya ya da şeye mal edilmesi imkan dahilinde değildir. bu konu hakkındaki daha geniş bilgi ve analiz için bu işi irdeleyen temel kitaplardan birisi sayılan thomas hobbes'un leviathan'ını okumanızı öncelikle tavsiye ederim, çünkü yukarıdaki cümlelerim ile büyük düşünürün 130-140 sayfada anlattığını 1 cümleye sığdırmaya çalıştım, affola.

    bir diğer konu da şudur; insanın konuşabilmesi için (söyleme sahip olabilmesi için) öncelikle zihni aktiviteleri yerine getirmesi gerekir. bu sebeple öncelikle en büyük özelliğimiz olan "düşünme" eylemini gerçekleştirir, ardından düşündüklerimizi "söylem" haline getirerek karşımızdakilere aktarırız. düşünce ile söylem arasındaki bu öncelik-sonralık durumunun değişmesi düşünülemez. (burada söylemin ifade edilmesine aracılık eden "dil" olgusuna da dikkat çekmek gerekir, dil de insanoğlunun en büyük özelliklerinden birisidir)

    bu ikisi arasındaki öncelik-sonralık ilişkisi sebebiyle, ideolojilerin söyleme ait olması olasılığı yoktur. doğal olarak, ideoloji bizatihi insana aittir ve bu çerçevede söylem içerisinde yerini bulur. az önce de değindiğim gibi insan, akli melekelerini kullanarak bir düşünceye sahip olduktan sonra bunu dile getirme yolunu izler, bu sebeple ideoloji denilen olgu varlığını ikincil unsur olan söylem içerisinde değil; birincil unsur olan düşünme aktivitesi içerisinde, yani insan aklının içerisinde, yani bizzat insanın içerisinde bulmaktadır.

    ideoloji ise (genel manada) insanın çevresindeki ve dünyadaki olaylara dair "düşünce"lerini yansıtan "fikir"ler bütünü olarak tanımlanırsa; cümle başında tırnak işareti içine aldığımız olguların da ancak insan aklına özgü özellikler olduğu gerçeği ışığında ideolojinin kendisinden sonra gelen bir şeye ait olduğu düşünülemez. tıpkı annenin veya babanın çocuğa ait olduğu düşünülemeyeceği gibi.

    ayrıca insan, düşündüklerini ideolojiye, yani sistematik bir fikir topluluğuna dönüştürmek isterse, bunu yapmasının temel yolu düşünmek, yani temel insani özelliğini kullanmaktır. bu sebeple tekil düşünceler, söylem yoluyla dillendirilmeden de zihinsel faaliyetler yoluyla sistemsel bir bütün haline gelebilirler. bu da ideolojinin söylemden önce var olabileceğini ve onun sadece insana/şahısa ait olacağını göstermektedir. sonuç olarak; söylemlerin ideolojisi olmaz, ideolojilerin söylemleri olur.