• izledim
    • izlemek istiyorum
  • youreads puanı (7.07)
submarine - richard ayoade
bir sonraki doğum gününe kadar bekaretini kaybetmeyi ve dans öğretmeni için babasını terketmeyi planlayan annesini kararından vazgeçirmeyi amaç edinmiş 15 yaşında bir delikanlının hikayesini anlatan bir komedi.



it crowd’un sempatik sosyopatı moss’un yönetip müziklerini de arkadaşı alex turner’a yaptırdığı, bununla da yetinmeyip baş rolü turner’in ergenlik hali craig roberts’a oynattığı bu güzel film esasında aşina olduğumuz bir hikayeyi anlatmakta. tıpkı rushmore’daki max fischer gibi erken olgunlaşmış, bilgili ama sosyal yönü zayıf çocukların hikayelerine alışığız biz. salinger’ın glass ailesi ile tanışmış olanlar, türkiye’deki oğuz atay sonrası kuşak bu bilgili ama huzursuz karakterlere oldukça aşina. oturup da en büyük sorunlarını bile kendi içinde bir ironi ve alaycılık barındıran bir dille aktaran ve bir türlü işleri yoluna koyamayan erkek çocuklarının hikayeleri bana kalırsa bilgi çağının en etkili dramı olabilir. zaten şu an ağlıyorum göremeseniz de…

filmde oliver’ın babasının söylediği “su altında yaşıyormuş gibi hissediyorum” çok manidar bir söz. ansiklopedi girileri okuyan oliver’ın “ses ötesi” ile ilgili olarak okudukları durumu özetliyor aslında. “ses ötesi, duyulamayacak kadar yüksek frekansta bir ses titreşimi. yarasalar, yunuslar ve köpekler gibi bazı hayvanlar ses ötesi frekansı duyabiliyorlar. ancak hiçbir insan duyamıyor. hiç kimse gerçekten birinin ne düşündüğünü ya da hissettiğini bilemez.” odasındayken sanki okyanusun ortasındaki ıssız bir adada yalnızmış gibi hisseden oliver’ın su altındaki insanları kafkaesk bir şekilde betimlemesi boşuna değil. oliver’ın kendi ailesini, karşı cinsi, liseyi algılamaya çalışma çabası, 38 yaşına geldiğinde bu adadan kurtulup kurtulamayacağı ve tüm bunların bir anlam ifade edip etmeyeceği ise kimsenin doğru cevabı veremeyeceği bir soru. sadece bu soruların bu kadar güzel sorulduğu bir film olduğu için bile submarine’i izlemek lazım.


  1. indie rules!
    zihnimde 400 darbe filmininin devamı niteligindedir.
    ayrıca naif bir filmdir.
    ost albümü alex turner tarafından kaydedilmistir
  2. soundtrackları için izlenebilicek bir film. tabi olay sadece soundtracklar değil, film.
    rihan
  3. soundtrack'ına buradan ulaşabilirsiniz.

    alex turner ın sondtracklarını yaptığı, hoş bir aşk hikayesini anlatan film. çok güzeldir,
    özellikle filmin sonunda, sahildeki konuşma filmi gerçekten tamamlar, yada bana öyle gelmiştir ancak kesinlikle izlenmelidir.
    !---- spoiler ----!

    ''çoğu insan kendini yeryüzünde benzeri olmayan bireyler olarak görür. bu düşünce onları
    her şey yolundaymış gibi yataktan kalkmaları, yemek yemeleri ve boş boş gezinmeleri için motive eder''

    !---- spoiler ----!
    dag
  4. soundtrackları muazzam, manzaralar müthiş güzel. studio ghibli'nin tepedeki ev'ine benzettim bazı sahnelerini. her duyguyu barındıran bir film.
    anna
  5. buraya film hakkında bir şeyler yazmaya başlamadan önce, önce filmden sevdiğim birkaç sözü yazmaya kalktım, yirmiden fazla olunca hepsini sildim zira sizlere güveniyorum, lighthouse’un sözüne güvenip bu filmi açacaksınız. nasıl oluyor da filmin soğuk irlanda havası, istanbulun şuanki yağmurlu hali ve buhranlı ekim beni sıcacık hissettiriyor diye soruyorum kendime şimdi. sıcacık bir tumblr filmi, sonsuz okyanus, gözlerinin filme dalması, ve cama vuran yağmur..

    alex turner, bilmeyenlerimiz için arctic monkeys solisti, bütün becerisini ortaya koymuş ve ben böyle biriyim işte, benden ne bekliyordunuz demiş de gitmiş gibi bu müziklerle. sadece filmden bahsetmek olmaz, joe dunthorne’un bu kitabını bulmuş bir youserımız varsa lütfen beni de bir mesajla sevindirsin.. şimdiden portakal çiçeklerimi sunuyorum kendisine..

    filmi izlerken çoğu zaman kendimden bir şeyler gördüm karakterlerde, hiçbir zaman romantizmden hoşlanmayan bir kızken jordana'ya, özür dilerim belçim bilgine, lisede okuduğum nietzsche & salinger & shakespeare’leri düşünürken ya da taptığım şeylere ani manevralarla ilgimi yitirirken oliver'a, evimin ortasına gelip ..da kendimi kaybetmediğimde, öfkelenmediğimde graham'a hayretle baktım...

    oliver’ın trajik annesine bakarken de kızdım, okyanusun ne kadar derinlikte olduğunu bilen birine sahipken neden bir başkası! ama, neden olmasın ki aslında...

    ve son olarak, bence film pek de mutlu bitmedi.. yoruma fazlasıyla açıktı, 38 yaşlarına geldiklerini düşünmüyorum. bence onlar da okyanusun ne kadar derin olduğunu öğrenmek istediler! bir gün, aynı şeyi merak edip benimle böyle bir yolculuğa çıkacak bir yoldaşım olsun isterdim, çok isterdim. ama sanırım ben hiçbir zaman için bacak yakacak birini bulamayacağım, hissetmek çok kötü. yine de filmde çiftimizi gülerek okyanusun derinliklerine doğru adım atarken görmek çok tatmin ediciydi. hem ne diyor virginia: “ne hoş bir güzelliği vardır, hafif adımlarla, dünyadan gülümseyerek geçenlerin!”

    !---- spoiler ----!

    "in many ways, i prefer my own company. it gives me time to think."

    ''keşke hayatım amerikan pembe dizileri gibi olsaydı. işler dramatikleştiği zaman ekranı kapatıp sonra devam edebilirdim.''

    ''anladığım kadarıyla, hayatla başa çıkmanın tek yolu; kendini tamamen başka bir gerçeklikte hayal etmek. ''

    "babamla bunu tartıştık.ikimiz de bu evliliğin sürmesini istiyoruz. bize katılıyor musun?"

    "çoğu insan kendini yeryüzünde benzeri olmayan bireyler olarak görür. bu düşünce onları her şey yolundaymış gibi yataktan kalkmaları, yemek yemeleri ve boş boş gezinmeleri için motive eder."

    "her akşam aynı yere gelip gökyüzünün rengi ruhumun rengine eşitlenene kadar bekliyorum."

    "i was crying earlier. my eyes probably red."

    "reasons for not killing myself:
    1.mess / clean up issues
    2. makes parents look bad
    3. would never see jordana again"


    !---- spoiler ----!