1. görmek
    işitmek
    duymak
    düşünmek
    ve konuşmak
    koşmak alabildiğine
    başı dolu
    başı boş
    koş-
    -mak...
    hehehey taranta - babu
    hehehey
    yaşamak ne güzel şey
    anasını sattığımın
    yaşamak ne güzel şey..
    düşün beni
    kollarım, senin üç çocuk doğurmuş
    geniş kalçalarındayken...
    düşün sıcak...
    düşün kara bir taşa damlıyan
    çırılçıplak
    bir su sesini...
    istediğin yemişin
    rengini, etini, adını düşün...
    gözdeki tadını düşün
    kıpkırmızı güneşin
    yemyeşil otun
    ve koskocaman
    masmavi bir çiçek gibi açan
    ay ışığının...
    düşün taranta - babu!
    insanoğlunun yüreği
    kafası
    kolu
    yedi kat yerin altından
    çekip çıkarıp
    öyle ateş gözlü çelik allahlar yaratmış ki
    kara toprağı bir yumrukta yere serebilir,
    yılda bir veren nar
    bin verebilir.
    ve dünya öyle büyük,
    öyle güzel
    öyle sonsuz ki deniz kıyıları
    her gece hepimiz
    yan yana uzanıp yaldızlı kumlara
    yıldızlı suların
    türküsünü dinleyebiliriz...

    yaşamak ne güzel şey
    taranta - babu
    yaşamak ne güzel şey...
    anlıyarak bir usta kitap gibi
    bir sevda şarkısı gibi duyup
    bir çocuk gibi şaşarak
    yaşamak...
    yaşamak:
    birer birer
    ve hep beraber
    ipekli bir kumaş dokur gibi...
    hep bir ağızdan
    sevinçli bir destan
    okur gibi
    yaşamak..


    . . . . . . . . . . .
    . . . . . . . . . . . . . . .

    yaşamak..
    ne acayip iştir ki
    bu ne mene gidiştir ki taranta - babu
    bugün bu
    «bu inanılmıyacak kadar güzel»
    bu anlatılamıyacak kadar sevinçli şey:
    böyle zor
    bu kadar
    dar
    böyle kanlı
    bu denlü kepaze...

    (bkz: taranta babu'ya altinci mektup - nazım hikmet)