• okudum
    • okuyorum
    • okumak istiyorum
  • youreads puanı (9.67)
tarihsel kapitalizm - immanuel wallerstein
tarihsel kapitalizm daha ilk bakışta, bazı savunucularının öne sürdüğü gibi 'doğal' bir sistem olmak şöyle dursun, açıkça saçma bir sistemdir. daha fazla sermaye üretmek için sermaye üretilmektedir. kapitalistler ayak değirmeninde daha da hızlı koşmak için gitgide daha hızlı koşan beyaz fareye benziyor. bu süreç içinde bazı insanlar iyi yaşıyor, ama diğerler yoksul yaşıyor. peki, iyi yaşayanlar ne kadar ve nereye kadar iyi yaşayacak? hepimiz bu tarihsel sistemin moda ettiği haklılığı kendinden menkul ilerleme ideolojisiyle öylesine dolmuşuz ki bu sistemin çok sayıdaki olumsuzluklarını kabul etmekte zorlanıyoruz. marx gibi kararlı bir suçlayıcısı bile tarihsel kapitalizmin oynadığı ilerici role büyük ağırlık vermiştir. ' ilerici ' sözü tarihsel olarak daha sonra gelen anlamında kullanılmadığı sürece ben buan inanmıyorum... o zaman böyle bir sistem neden ve nasıl ortaya çıktı? - immanuel wallerstein


  1. 94 sayfadan teşkil, vurucu bir anlatıya sahip, keyifli bir broşürdür. özetlense okumanıza gerek kalmaz zaten, merakınız varsa alın okuyun işte.
    mutlu
  2. Wallerstein’in pahada hafif yükte ağır kitabı.

    Bunu söylememdeki sebep, kısa bir çalışma olmasına rağmen önemli analiz ve tespitleri barındırıyor olması.

    Tarihsel kapitalizm derken wallerstein, 1650’lerde ilk ortaya çıkmaya başlayan ve değişimlere uğrayan kapitalizmin gücünün doruğuna ulaştığı aynı ölçüde de ip cambazı misali hassas bir dengede durduğu son dönemki halini betimler.

    Yazar’a göre kapitalizm doğal bir durum değildir. Daha fazla sermaye üretmek amacıyla sermayenin üretildiği saçma bir sistemdir. Kapitalizmin kararlı bir suçlayıcısı olan Marx’ın tarihsel olarak kapitalizme biçtiği “ilerici role” de eleştiri getirir.

    “toplumsal bir sistem olarak tarihsel kapitalizmin yaratılmasıyla üst tabakaların korktuğu bir eğilimin kökünden tersine çevrilmesi ve bu eğilimin yerine üst tabakaların çıkarlarına daha çok hizmet eden bir toplumsal sistem kurulması olarak görülüyor.” Burada wallerstein, eski toplumsal sistemin yıkılması sonrasında yaratılan sistemin toplumsal eşitsizlik ve yaratılan hiyerarşik tabakalaşma anlamında çok da farklı bir sistem yaratmadığını vurguluyor. Kaldı ki örneğin, ingiltere’deki ilk burjuvalar aynı zamanda köklü aristokrat ailelerdi. Yani bu değişim aslında toplumsal sistemin eşitsizliğine yönelik oluşan tabandan gelen baskıları dönüştürmeye yaramıştır.

    Tabakalaşma, bölüşüm ve dağıtıma ilişkin ampirik gözlemli mukayesesi imkansız da olsa yaratılan algı haricinde haklarda olması gereken değişim, ilerleme yaratılmamıştır.

    Devletin yeniden dağılım sağlama gücü, reel gelirleri birbirine yakınlaştırmaktan ziyade büyük ölçüde kutuplaştırma mekanizması olarak kullanılmıştır. Vergilendirme süreci ile elde edilen büyük miktarda sermaye, kamu hizmetinden ziyade sübvansiyonlar yoluyla üst tabakadaki gruplara yönlendirilmiştir. Yani söz konusu gruplar için önemli miktarda maliyete neden olacak ama gerçekleşmesi durumunda en çok kendisine getiri sağlayacak durumlarda rolü devlet üzerine almıştır. Karın bireyselleştirilmesi, rizikonun toplumsallaştırılması ilkesi kullanılmıştır.

    Weber’in de dediği meşru zor kullanma tekeline sahip Devletin bu gücü; bürokrasinin ve orduların boyutu, tutarlılığı, etkinliği ya da ideolojik formülasyonla değil, kendi sınırları içerisinde biriken sermayenin, zaman içinde rakip devletlerinkinden daha çok yoğunlaşmasını sağlamadaki fiili yeterlikleriyle ölçülebilecek bir fiili güç hiyerarşisi içinde yer almıştır. Bu güç aynı zamanda kendi ülkesindeki üstünlük sağlayıcı mevzuatı kollarken diğer devletlerdeki sisteme yönelik hareketlerin bastırılmasında da etkin role sahip olmaktadır.

    Kapitalizm cinsiyetçi ve ırkçıdır. Cinsiyetçidir çünkü, üretken-üretken olmayan emek kavramıyla, sermayeye katkıda bulunanları “ücrete” bağlamış, ev işlerini yapanları ise yaratılan algı çerçevesinde önemsiz bir iş yapıyorlarmışcasına “ev hanımı” gibi bir ifadeyle değersizleştirmiştir. Anaerkil toplumlarda en değerli iş olarak görülen çocuk bakma, ailenin temel ihtiyaçlarını giderme gibi işlevler artık ataerkilliği baskın cinsiyetçi kapitalizm ile değersizleştirilmiştir.

    Bu noktada wallerstein, kadınların zaman içerisinde ücretli emek kapsamında artan rolüne de dikkat çekmekle birlikte temel eleştirisi değerlendirmenin nasıl yapıldığı ile ilgilidir. Topluma insani değerler anlamında katkısı olabilecek bir çocuğun yetiştirilmesinin emek bağlamında fabrikada sadece emeğin yeniden üretilebilmesi seviyesinde bir ücretle çalışan bir işçinin emeğine göre değersizleştirilmesidir. Bu kadın değil erkek de olabilir.

    Kapitalizm ırkçıdır, ırkçılık kapitalizmin kültürel kaynağıdır çünkü sistemin temel sorun ve adaletsizliğini gizlemek, ortak sistemsel bir düşman oluşturmamak için fanatikleşen bağlarla bir şekilde alt tabakayı parçalamak, ayrıştırmak gerekir. Emeği sömürülen kitleler, sömürü-sömürülen bağlamında değil etnik, kültürel ortaklıklarla farklılaştırılır. Buradaki ırkçılık aşırıya varan milliyetçilik olduğu gibi, proleterleşmenin ve sınıf bilincinin önüne geçilmesindeki her türlü ayrıştırıcı söylem, kavramdır aslında.

    Wallerstein, kapitalizme yönelik sistemsel tepki olarak iki hareket olduğunu söyler; sosyalist ve milliyetçi hareketler. Çok farklı söylemleri olsa da aslında bu iki hareketin bir çok noktada birbiriyle kesiştiğini belirtir. Uluslararası sistem analizindeki eşitsiz mübadeleye dayalı merkez ve çevre ülkeler yaklaşımı ışığında, özellikle çevre ülkelerde parlayan antiemperyalist hareketlerin bu noktadaki milliyetçi kimliğine ve sisteme olan tepkisel tavrı söz konusudur. Ama bu milliyetçi hareketler bir şekilde sosyalist hareketlere kertilmediği ve sadece bölgesel, yerel olduğu sürece bir anlam ifade edemeyecek hatta sisteme karşı olan bilincin körelmesine vesile olacaktır.

    Wallerstein, evrenselci bilgi kuramının da kapitalizmin en çok kullandığı mekanizmalardan biri olduğunu söyler. Zihinsel özgürleşmenin adına tahakküm yaratmıştır. Akılcılaşma süreci; yönetici, teknisyen, bilim adamı, eğitimci gibi tabakalaşmanın uzmanlarını kapsayan ara bir tabaka yaratmıştır. Teknoloji ve toplumsal yapının karmaşık oluşu bu ara tabakanın da zaman içerisinde genişlemesine neden olmuştur. Bu nedenle söz konusu tabaka, burjuvazinin artığın paylaşılmasına katılma taleplerine, beşeri sermaye gibi bir yirminci yüzyıl kavramıyla net bir ideolojik biçim verilen bir parçası durumuna gelmiştir. Bu tabakanın geliri reel sermaye olarak az olduğundan çocuklarının hayatlarını güvenceye alabilmek için eğitim kanallarını tercih etmiştir. Bu durum da “fırsat eşitliği” söylemi ile meşrulaştırılarak, bir başarı olarak görülmüştür.

    Son olarak, wallerstein, Fransız ihtilali örnek alınarak oluşacak bir devrimin aslında gerekli olmadığını belirtir. Çünkü, tarihselliğine vurgu yaparak Fransız ihtilalini yapan düşünce ve hareket gene olumsuzlanan sistemin içinden doğmuştur ve bu yönüyle bu sistemin izlerini taşımıştır. Ve bir çok örnek göstermiştir ki küresel düzlemde sisteme karşı dönüştürücü hareketler olmadıkça, sisteme karşı bir hareketle değiştirilen iktidar gene sisteme uyumlanacak, sisteme boyun eğecektir.

    Ancak bu hareketler ileride gerçekleştirilebilecek hareketler için tarihsel bir tecrübe ve aktarım kaynağı olarak ders çıkarılması gereken ve bilincin oluşturulması için kullanılması gereken deneyimlerdir. Bu düşüncenin altında, sabırlı, zamanla geliştirilecek bilinçli ve eşzamanlı sistem karşı hareketlerle yaratılacak dönüşüm düşüncesi yattığından revizyonizme bir göz kırpış olduğu açık bir şekilde görülmektedir.

    Amme hizmeti olarak kitabın Ulaşılabilecek pdf'si.
    ozee